İçeriğe geç

İktidarın “Baş Müzakerecisi” Kim Olacak?!

Birinci açılım sürecinde şu sloganları ezberledik:

Önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacak… Mutlaka halledilmeli… Geleceğe dair umudumuz arttı… Yolumuza devam edeceğiz… Kararlılığımız sürecek… Geri adım atmayacağız, taviz vermeyeceğiz… Türkiye kendi meselelerini kendi halledecektir… Gelişmeleri dikkatli şekilde takip edeceğiz… Sil baştan yaparız… Bugün iyi bir noktadayız.”

O söz ve ifadelere karşı da Devlet Bahçeli çıkıp şunları söyledi:

Egemen Türk devletinin cezaevinde yatan müebbet ceza almış bölücü bir mahkûm, eğer Türkiye’nin bölünmesine ve ayrılmasına dönük projelerini, fikirlerini dışarıdaki yandaşlarına, terör örgütüne ve taraftarlarına ulaştırabiliyorsa burada aklımıza iki şey gelmektedir: Ya muazzam bir güvenlik ve kontrol zafiyeti vardır ve bundan faydalanan İmralı canavarı dışarıyı yönlendirmektedir. Ya da çok ciddi bir hükümet operasyonu vardır ve terör örgütü elebaşısı suflörlük yapmaktadır… İmralı’dan hain projelerin dışarıya çıkmasına müsamaha gösteriliyorsa, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü beka düzeyinde tehlikelere atılıyorsa, o zaman AKP hükümetinin Türkiye Cumhuriyeti’ni bildirimsiz feshetmek gibi bir niyeti olduğu ortaya çıkacaktır… Dünyada, egemenlik haklarını kullanan hangi devlet, kendisini yıkacak ve yok edecek girişimlere müsaade edebilir? Veya yönetim yapısını değiştirmeyi amaçlayan, milletinin bütünlüğünü bozmayı hedefleyen ve bayrağını indirmeyi aklından geçiren mihrakların faaliyetlerine açıkça izin ve fırsat vermesi mümkün müdür?… Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip Türk devletinin bugünkü içler acısı halinin vebali kimin üzerinde olacaktır?… Türk devletinin kudreti bugün ayağa düşürülmüş ve itibarı yerlere batırılmıştır. Şayet bugün cezaevinde yatan bir hainin projeleri salonlara ulaşıyorsa, ülkenin parçalanmasının fikir egzersizleri yapılıyorsa bundan birinci derecede sorumlu, devleti bu hale düşüren siyasi iktidar olacaktır… Maalesef Türk milleti yıkım sürecinin öncesinde ve sonrasında, devlet ve hükümet sorumluluğunu üstlenenler tarafından dile getirilen hamasi ve içi boş sözlere birçok defa şahit olmuştur… AKP hükümetinin dışarıdan ısmarlamayla yürüttüğü ihanet projesinin, Kürt sorununa indirgenmesi ayıptır, hezeyandır ve zırvadır.”

12 Şehidin Ardından PKK Şovu

30 teröristin silah yakma şovu ve bundan sonrasını masaya yatırmadan önce Erdoğan’ın “tarihi” diye nitelendirilen Kızılcahamam konuşmasından bir bölümle başlayalım.

Şehit anaları, şehit babaları ellerinizden öpüyorum, hiç kimse şehitlerimizin aziz hatırasına el uzatamaz onların mirasına leke süremez. Evet, müsterih olun, gelinen nokta ile şehitlerimizin gayesi menzilini bulmuş olacak. Gazi kardeşlerim müsterih olun, gelinen nokta ile fedakârlığınız taçlanacak. Türkiye’yi buraya şehitlerimiz taşıdı, gazilerimiz taşıdı, her birine minnettarız ve onların hatırasını asla çiğnetmeyeceğiz.” dedi.

Sonra da PKK’nın silah yakma piyesini kutlamak için her sokak ve caddenin Türk Bayrağı’yla donatılması çağrısında bulundu. Allah’tan, havai fişekli kutlama düzenlenmedi.

PKK mağarasında 12 şehit verdiğimiz gün, İmralı’ya postacılık yapan DEM’lilerle “sürecin geldiği aşamayı ve bundan sonra yapılması gerekenleri istişare ettiğini, ülkede yas bile ilân edilmediğini, ertesi gün ise teröristbaşının, bölücü örgütüne videolu mesajının yayımlandığını nasıl da unuttuk, değil mi?!

İktidar ve ortaklarının adeta “babasının oğlu” haline gelen teröristbaşı ne buyurdu? Sadece Kürt toplumu için değil bölgesel ve küresel toplum için tarihsel bir “Demokratik toplum manifestosu” hazırlamış… Varlıklarının inkârı sona erdiği için “ulusal kurtuluş savaşı stratejisine” son vermiş… “Gelinen tarihi nokta” daha da ileri götürülecekmiş… “Silahlı mücadeleden demokratik siyaset ve hukuk aşamasına” geçiş “kayıp değil, tarihi bir kazanım” imiş!..

Vay ki, vay… Ülkenin demokratikleşmesi ve hukuk devleti olması, 50 bin insanımızın katiline kalmış… Ölmüşüz de ağlayanımız yok.

Milletten Gerçekleri Gizleme Seferberliği

Nagihan Alçı’nın “gerilla” kıyafeti kadar ilgi görmese de günlerdir iktidar ve medyası tarafından ballandırıla ballandırıla anlatılan göstermelik “silah yakma” vakasındaki detaylara gelelim.

Birincisi; teröristlerin burada yaptığı açıklamadan anlaşılan o ki, PKK’nın ismi bundan sonra “barış ve demokratik toplum grubu” olacak

İkincisi; “bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin”, “demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütüleceği” bildirildi…

Üçüncüsü; her şeyin her gün ağır bedeller ödeyerek, dişle-tırnakla mücadele edilerek kazanıldığı” ve “bundan sonrasının da zorlu bir mücadele olacağı” vurgulandı…

Dördüncüsü; İmralı’daki teröristbaşının özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için aktif mücadele ve küresel düzeyde dayanışma çağrısında bulunuldu…

Açıklama bittikten sonra da KCK’nın sözde yürütme konseyi eş başkanı Bese Hozat, “Kuşkusuz bu tarihi girişimin başarıya ulaşması için çok ciddi hukuksal reformlara ihtiyaç var. Yasal ve anayasal düzenlemelere ciddi bir ihtiyaç var, gerekliliktir bunlar. Bu sürecin başarıya ulaşması için bunlar gerekli.” dedi.

Hatırlarsınız, teröristbaşının 27 Şubat’taki çağrısının okunmasının ardından merhum Sırrı Süreyya Önder de “Öcalan’ın isteği ve dip not” olarak bu ifadelerin aynısını söylemişti.

Medyamız, Bese Hozat’ın o sözlerini metin dışına çıkma veya ağzından kaçırma sandı!..

Hayır efendim; besbelli süreci kotaranlar, milletin hızla uyanmaması, iktidarın da zora girmemesi için PKK’nın Anayasa değişikliği başta olmak üzere taleplerini açık açık dillendirmemesini rica etmiş.

Bese Hozat’ın törenden sonra verdiği bir de demeç var; bakın neler buyurdu:

Biz dağdan buraya gelişimizle yetinmek istemiyoruz. Bizler de bu kadar tecrübeden sonra Amed’de, Ankara’da, İstanbul’da demokratik siyasetin yürütücüleri, öncüleri olmak isteriz. Fakat şu an devletin tutumuyla buna çok cevap olabilecek durumda olmadığını görüyoruz… Fakat şu da bilinmeli ki, bu işler tek taraflı olmayacak, olmamalı… Sürecin başarıyla sonuçlanması için elimizden geleni yaptık. Tüm fedakârlıkları gösterdik. Artık top karşı tarafın sahasındadır. Atılması gereken adımları bekliyoruz.”

Al-Ver Yoksa Bunlar Ne?

Durum bu iken; Erdoğan, “Terörsüz Türkiye Projesi; bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al ver sürecinin neticesi değildir… Herkes şundan emin olsun ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurunu gururunu çiğnetmeyiz.” demeyi sürdürdü.

İktidar medyası da yine, “Türkiye kazandı, “Yeni ve büyük Türkiye’nin miladı, “Taviz vermeden birkaç düzenleme ile PKK sorununu çözüyoruz.”, ”Bunun adı Türkiye modelidir., “PKK’nın silah yakması ‘teslimdir’… Gururluyuz. Dünyanın en kapsamlı terör örgütünü kanımızla olduğu kadar aklımızla yendik havasında!..

Neyse ki, teröristbaşı ve PKK’nın şartlarını satır aralarına sıkıştıranlar var: sadece “Terörle mücadele ve infaz yasalarında değişiklik, kayyum sorununun çözülmesi, ANA DİLDE EĞİTİM, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi”, bir de “ANAYASAL VATANDAŞLIK” gibi 4-5 tanecik istekleri varmış!..

İmralı ekibinden DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın, “Dünyanın geçtiği dönüşüm sürecinde ulus devlet çıkmaza girdi… 3’üncü yol yaklaşımımız, geleneksel ulus devlet modelini delen demokratik bir alternatif sunuyor.” dediğini de kaydedelim.

İktidarın ve medyasının anlattığı gibi, bir “al-ver” süreci yoksa, PKK kayıtsız şartsız silah bırakıyorsa, basit bir soru:

Şovu izleyebilmesi için yurtdışı yasağı kaldırılan Ahmet Türk niçin, “Kürt halkının haklarını konuşmak için bir kongre toplanmasını ve dahi Mesut Barzani’den İmralı’daki teröristbaşını ziyaret etmesini istedi?!

TBMM Komisyonu Ne Pişirecek?

Malûm, teröristbaşı, süreçle ilgili yasal ve anayasal çalışmaları yapmak üzere TBMM’de bir komisyon kurulması gerektiğini buyurdu.

Bu komisyon ne iş görecek, onu düşünelim.

Her ne kadar Erdoğan Kızılcahamam’da, “Şimdi oturup konuşacağız. Silahlarla, şiddetle değil, kavga için değil; muhabbet, kardeşlik için, aradaki terör engelini kaldırarak yüz yüze, gönül gönüle konuşacağız… Kürt kardeşim meselen mi var? Arada silah, şiddet, terör olmadan oturup konuşacağız. Alevi kardeşim sorunun mu var? Diyalogla çözeceğiz.” dese de bildiğimiz kadarıyla ortada konuşulacak bir “Kürt sorunu” değil, kayıtsız şartsız silah bırakmayı kabul ettiği söylenen teröristlerin akıbetinin ne olacağı var.

Bunun da çaresi belli; ya af çıkarılacak ya teslim olmaları istenip yargılanacaklar ya da “Türkiye’den uzak durun da hangi cehenneme gidiyorsanız gidin” denilecek.

Ama sürecin bundan ibaret olmayacağı, Erdoğan’ın şu sözlerinden anlaşılıyor:

İşte ilk adım olarak TBMM’de bir komisyon kuracak, sürecin yasal ihtiyaçlarını Meclis çatısı altında konuşmaya başlayacağız. Altını çizerek söylüyorum, Cumhur İttifakı olarak AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve DEM heyetiyle de birlikte bu süreci evelallah pişirerek geleceğe taşıyacağız… Gazi Meclisimizin sürece sunacağı güçlü katkının yürütülen çalışmalar açısından kritik önemde olduğu kanaatindeyiz… Şunu herkes bilsin ki, artık yumrukları sıkmaya gerek yok. Musaffa edeceğiz, kucaklaşacağız, konuşacağız, birbirimize karşı adım atarak yürüyeceğiz.”

Erdoğan’ın ardından AKP sözcüsü Ömer Çelik de, “Terörsüz Türkiye süreci bir al-ver, müzakere ya da pazarlık süreci değildir.” dedi ve Komisyonun günler içinde kurulacağını müjdeledi!..

Besbelli Komisyon, “silah bırakanların hukuki güvencesini sağlama ve topluma entegrasyonunu düzenlemeye” yönelik çalışmalar dışında da işler yapacak.

Gelinen nokta itibarıyla öncelikli sorumuz şu:

PKK tarafının “baş müzakerecisi” belli; teröristbaşı… Peki iktidarın “baş müzakerecisi” kim olacak?

Müyesser YILDIZ
14 Temmuz 2025

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/iktidarin-bas-muzakerecisi-kim-olacak-93221

Kategori:Uncategorized