
15 Temmuz darbe teşebbüsünün 9’uncu yıldönümü üzeri, Erdoğan’a kuvvet komutanlarının görev süresini 72 yaşına kadar uzatma yetkisi verildi.
Sözkonusu düzenlemenin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nundaki görüşmeleri sırasında Milli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay, “FETÖ”nün TSK’da kendilerinden olmayan subayların kurmaylığını engellediğini anlatırken, “Bunu devlet olarak sonradan fark ediyoruz. Şu anda sınır ötesinde, terörle mücadelede kahramanca çarpışan askerlerimiz var. Bunlar FETÖ tarafından kurmaylık süreçlerine dâhil edilmemişler. Bu sebeple hem kurmaylıkla ilgili bu gerekçemizi hem de mevcuttaki kahraman askerlerimizi, onların tecrübelerini değerlendirmek istiyoruz.” açıklamasını yaptı. MSB Personel Genel Müdürü Tümgeneral Orhan Gürdal ise 15 Temmuz’dan sonra kurmay subayların yüzde 95’inin “FETÖ”cü çıktığını ve bunları ihraç ettiklerini bildirdi.
Bu itiraflara muhalefet milletvekilleri haliyle tepki gösterdi. İYİ Parti’li Ayyüce Türkeş, “Hiç mi istihbarat alınmadı? İktidarın kendini çok ciddi eleştirmesi lâzım. İyice dehşete düştük” dedi… CHP’li Veli Ağbaba, “TSK’nın kimyasını siz bozdunuz, yerle bir ettiniz. İdam cezası olsa İlker Başbuğ’a idam verirdiniz.” hatırlatmasında bulundu. CHP’li Tahsin Ocaklı da, “9 yıl oldu, TSK’da FETÖ hiç bitmiyor, Millî Savunma Bakanı’nın emir subayının da FETÖ’den tutuklandığını duyduk. Bunları besleyen büyüten iktidar.” diye konuştu.
Evet, Tahsin Ocaklı’nın belirttiği gibi, Meclis’teki o görüşmelerden sadece 10 gün önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in emir subayı albay K.K. “FETÖ”den gözaltına alınmış, üç gün sonra da tutuklanmıştı.
Bu operasyonda gözaltına alınan tek isim K.K. değildi; albay, yarbay dahil tamı tamına 174’ü muvazzaf, toplam 176 kişi hakkında gözaltı kararı verilmişti.
Şaşıran da sorgulayan da olmadı. Çünkü operasyondan kısa bir süre önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “FETÖ’nün TSK’da halen deşifre edilemeyen örgüt mensupları, 15 Temmuz darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla” gibi bir açıklama yapmıştı.
Gariptir; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 10 Temmuz 2019 tarihinde de, yaptığı bir operasyonun ardından kelimesi kelimesine aynı ifadelerle, “TSK içerisine sızmış ve halen deşifre edilemeyen mensuplarının sayıca darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla olduğunu” vurgulamıştı. Demek ki 6 yılda bir arpa boyu yol gidilememiş!..
Dosyada gizlilik kararı vardı; ama ilk andan itibaren, özellikle emir subayı K.K. hakkındaki bilgiler detaylı şekilde medyayla paylaşıldı. K.K.’nin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli olduğu, Savcılığın MSB’yle koordineli çalıştığı, tespiti yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Can Tuncay’ın operasyondan önce durumu Bakanlığı bildirdiği ve K.K.’nin ilişiğinin kesildiği anlatılırken, sadece Savcılığın ankesörlü telefon tespitleri değil, K.K.’nin Sulh Ceza Hakimliği’ndeki ifadesi de paylaşıldı. Bu arada YAŞ öncesi İstanbul Başsavcılığı ile MSB’nin koordineli çalışmasının devam ettiği de vurgulandı.
Hasılı, daha iddianame bile ortada yokken yine birilerinin kamuoyu nezdinde peşinen “infazı” gerçekleştirilmiş oldu!..
Anne Baba Eş Telefonları
Operasyonun konusu, 2007-2014 yıllarına ait ankesörlü telefondan arandıkları iddiası. Emir subayı K.K.’den evvel, “kaçma ihtimali” bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan diğer askerlerden bazılarının durumunu ifadelerden aktaralım.
SİHA pilotu S.Ş.’nin avukatı, aramaların bir kısmının dolandırıcılar tarafından yapıldığını, internetten sorgulandığında bu numaraların dolandırıcı olduklarının görüldüğünü, zaten aramaların “FETÖ” kapsamındaki ardışık arama kriterlerine de uymadığını, öncesinde veya sonrasında örgütle iltisaklı herhangi bir kimsenin aramadığını, belirtilen numaralardan birisinin S.Ş.’nin babasına ait olduğunu ve S.Ş.’nin babasını ankesörden aradığını, son aramanın 2015’te yapıldığını, S.Ş.’nin bu süreçte çok sayıda yurtiçi ve yurtdışı operasyona katıldığını, SİHA pilotluğuna atanırken çok ciddi güvenlik araştırmalarından geçtiğini anlattı.
M.P. daha önce Aralık 2024’te yine ankesörden gözaltına alındığını, aynı aramaların sorulduğunu ve takipsizlik verildiğini kaydetti.
G.Ç., uluslararası bir tatbikattayken gözaltına alındığını, 135 saniyelik örgüt araması olamayacağını, ayrıca İstanbul’da hiç görev yapmadığı halde İstanbul’dan aranmış gözüktüğünü belirtti.
B.D., darbeden sonra 5 sene Suriye’de görev yaptığını, İdlib ve Afrin harekâtlarına katıldığını, kahraman olarak yurda döndüğünü, ardışık aramada geçen G.D.’nin annesi, G.S.’nin ise sınıf arkadaşı olduğunu söyledi.
Y.K., 6 aydır Azerbaycan’da görevde olduğunu, çağrılınca geldiğini kaydedip, “A.A. Kıbrıs’ta birlikte görev yaptığım birisi. O.K. da onun kuzeni. 2013-2014 yılında yapılan tüm aramaları A.A’nın babası yapmıştır. A.A.’nın babası bana araba buldu. Ben arabalardan anlamadığım için bana yardımcı oldu. Bu aramalardan dolayı A.A. ve O.K. da soruşturma geçirdi. A.A.’nın babası aramaları kendisinin yaptığını ispatlayınca ikisi hakkında takipsizlik kararı verildi ve görevlerine döndüler. A.A.’nın babasında obsesif komplülsif bozukluğu olduğu için telefonların radyasyon yaydığı gerekçesiyle telefon ankesörlü kullanıyor. Ardışık arandığı belirtilen ikinci telefon ise bana ait değil.” dedi.
Polis Raporunda “Periyodik Arama Yok” Dendiği Halde
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in emir subayı Albay K.K.’ye gelirsek; kadrosu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda, ama 2005 yılından bu yana Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapıyordu.
Ona ait olduğu belirtilen iki telefondaki, 2007-2013 yıllarında gerçekleşen aramalardan suçlandı. Oysa bunlardan birisi baldızı adına kayıtlı ve eşinin kullandığı telefondu. Nitekim Emniyet raporunda da bu durum belirtilerek, o yüzden değerlendirme yapılmadığı bildirildi.
K.K.’nin kullandığı telefona ilişkin aramalarda ise iki gruplandırma yapıldı. İlkinde 15 tekil arama var. Bunların da çoğu asker değil sivil çıktı. Hiç görev yapmadığı İstanbul’dan aranmış ve örneğin birisinde 851 saniye, bir diğerinde 2 saniye görüşmüş gözüküyor. Ardışık arama gruplandırmasındaki durum ise şöyle:
K.K., birlikte arandığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli olduğu belirtilen kişiyi tanımıyor, diğeri ise ÖKK’da birlikte görev yaptığı yüzbaşı. Önce sıfır saniye o aranıyor. Sonra 18 saniye kendisi. K.K. ifadesinde, “O vakitler cep telefonu yasak olduğu için personel ankesörden arıyordu. Muhtemelen önce diğer yüzbaşıyı aradılar, ona ulaşamayınca da beni.” dedi.
Yine K.K.’ye ilişkin polis raporunda, “Periyodik arama ve şifreli kaydetme bulunamadı.” denildiği halde tekil aramalar ve eşine ait telefondaki aramalar da esas alınarak, örneğin “GSM hattı üzerinden 2012-2015 yılında Ankara’dan 27 defa arandığı, gerçekleşen aramaların 3 grup ardışık olacak şekilde gruplandığı anlaşılmış ise de arama grupları içerisinde bu hat yönünden askeri personel bulunmadığı, fakat şüphelinin evsaf kartında yapılan incelemede arama tarihlerinde Ankara’da görev yaptığı” gibi bir gerekçeyle tutuklandı.
İtibar Suikastı mı?
Tutuklama kararının ardından ve dosyada henüz gizlilik kararı varken görüştüğümüz K.K.’nin avukatı Süleyman Demirel İlbak, şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Çeşitli haber sitelerinde yer alan müvekkilime yönelik asılsız ve mesnetsiz iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Bu tarz gerçekdışı iddialarla tutuklama tedbirlerine aslında şaşırmamamız gerekiyor. Çünkü Ergenekon, Balyoz kumpası süreçlerinde de Atatürkçü subaylar bir takım asılsız iddialarla tutuklandı. Geldiğimiz noktada ifa ettiği görev nedeniyle K.K.’ye itibar suikastı yapıldığını düşünüyoruz. Ancak adalet er ya da geç tecelli edecektir.”
K.K.’yi Kim Emir Subayı Yaptı?
Burada bir parantez açıp iki konuya işaret edelim.
Bilmem, teğmen rütbesini Fetullah Gülen’in taktığını itiraf eden meşhur Serdar Atasoy vakasını hatırlar mısınız? 2020 yılında, kendisi hakkındaki istihbari notlar, o dönemde cezaevinde olan bana dahi ulaştığı halde o YAŞ’ta tuğgeneralliğe terfi ettirildi. Yetmedi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’na atandı.
İddialar ayyuka çıkınca da, “İstihbarat Başkanlığı’na getirilen isim FETÖ’cüymüş” denilmemesi için önce emekli olması istendi, ardından Savcılık harekete geçti. Bu arada Serdar Atasoy’un “ankesör soruşturması sayesinde tespit edildiği” yazıldı, çizildi. Oysa çok öncesinde hakkında 15 Temmuz’a ilişkin tespitler vardı, 2017’de de soruşturma geçirmişti.
Gözaltına alındığında ise “itirafçı” olduğu belirtilerek, haftada iki gün imza adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı. Ancak tanık olarak dinlendiği bir duruşmada itiraflarını reddedince tutuklanmasına karar verildi. Nihayetinde 14 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Dikkat çekmek istediğimiz şu: Serdar Atasoy’un terfi etmesini ve İstihbarat Başkanlığı’na atanmasını kimin, kimlerin istediği sorulmadı; yani sorumlular araştırılmadı.
İkincisi; Genelkurmay, 15 Temmuz’dan hemen öncesine kadar “TSK’da FETÖ’cüler var” iddialarını reddetti… İzmir’de dönemin Savcısı Okan Bato’nun operasyon hazırlıkları, “Ergenekon ve Balyoz davalarında bir böbreğimizi kaybettik. Ne olur dikkat, bu soruşturmalarda da diğer böbreğimizi kaybetmeyelim.” denilerek durdurulmak istendi. O vakitler bu çalışmaları ise dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar adına 2. Başkan Yaşar Güler’in yürüttüğü konuşuldu.
Bunları hatırlatmamızın sebebi mi?
İddia edildiği, hatta kesin olarak sunulduğuna göre; albay K.K. “FETÖ”cü ise evvel emirde, “Kim veya kimler onu Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in dibine kadar soktu?” diye sorulması da gerekmiyor muydu?
Biz sorduk, soruşturduk.
Öğrendiğimize göre; K.K. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda tabur komutanıyken, Bakan Yaşar Güler, “genç, kendisini yetiştirmiş, ÖKK’cı ve timci” bir emir subayı bulunmasını istemiş. Bu şartlara tek uyanın, o vakitler yarbay rütbesindeki K.K. olduğu tespit edilmiş. Özel Kuvvetler Komutanı çağırıp durumu söylemiş, daha doğrusu görevi tebliğ etmiş. Ayrıca K.K. emir subaylığı görevine başlamadan önce tüm sülalesi en detaylı araştırmalardan geçirilmiş.
İstanbul Başsavcılığı, K.K.’nin ankesör aramaları olduğunu bildirince MSB’nin ne yaptığını da aktaralım.
“Bir de biz araştıralım.” veya “İzine ayıralım” denmeden K.K. çağırılmış, hiçbir şey söylenmeden emeklilik dilekçesini vermesi istenmiş; o da vermiş. Bir-iki hafta sonra ise evinden şafak operasyonuyla alınmış!..
Tahliye Edildi
K.K. dosyasındaki son durum mu?
11 Temmuz’da iddianamesini hazırlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tutuklanma gerekçesindeki aynı suçlamalarla K.K.’nin hapis cezasına çarptırılmasını istedi. İddianamenin gönderildiği İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, “suçun” Ankara’da işlendiği gerekçesiyle yetkisizlik kararıyla dosyayı Ankara’ya gönderdi.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi de iddianameyi kabul ederken, K.K.’nin yurtdışı adli kontrol tedbiriyle tahliyesine karar verdi.
1 Ağustos’ta oy çokluğuyla verilen kararda; “K.K.’nin tutuklulukta geçirmiş olduğu süre, toplanacak delillere etki etme ihtimalinin bulunmaması, ikametinde yakalanmış olması, kaçma şüphesini gösteren somut olguların dosya kapsamında bulunmaması, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu nazara alınarak sanık hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasının ölçülü olacağı kanaatine varıldığı” belirtildi.
Mahkeme tahliye kararıyla birlikte; Ankara Emniyet’e K.K. hakkında herhangi bir beyan ve teşhis olup olmadığının araştırılması için yazı yazılmasını, BTK’dan da sözkonusu telefonlar hakkında şunların istenmesini kararlaştırdı:
“Sanığın kullandığı …. … .. .. numaralı GSM hattının 31.12.2007-23.11.2012 tarihleri arasındaki ve sanığın kullandığı …. … .. .. numaralı GSM hattının 03.12.2012-14.05.2015 tarihleri arasındaki ‘0’ saniyeler de dahil olmak üzere arayan ve aranan numaraların baz ve karşı baz istasyonlarını gösterir şekilde HTS kayıtlarının tespit edilerek Microsoft Excel ve PDF dosya formatında CD’ye aktarılarak düzenlenecek evrakların çok ivedi gönderilmesi… BTK’dan bilgileri gelen bu hatların HTS kayıtlarının bilirkişiye verilerek bankalar, reklam amaçlı kurumlar ve benzeri yerler haricinde tüm sabit hat aramalarının tespit edilmesi ve bu sabit numaralarının Ankara TEM Şube Müdürlüğünce örgüt mahrem abileri tarafından arama yapıldığı tespit edilen hatlar içerisinde bulunup bulunmadığı, şifreli arama yönteminin kullanılıp kullanılmadığı noktasında ardışık aramaya ilişkin bilirkişi raporu aldırılmasına…”
Hasıl-ı kelâm; elbette tüm şüpheliler için geçerli, ama en azından koskoca Milli Savunma Bakanı’nın emir subayını gözaltına almadan önce bu araştırmaların yapılması gerekmez miydi? Yıllarını verdiği TSK’dan ayrılmak zorunda bırakılmak, 1 ay tutukluluk, asıl önemlisi de daha ortada iddianame bile yokken, avukatı Süleyman Demirel İlbak’ın ifadesiyle “itibar suikastına” maruz kalmak… Yazık, günah değil mi?!
Müyesser YILDIZ
8 Ağustos 2025
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/yasar-gulerin-emir-subayi-meselesi-95409