
Erdoğan ve AKP’nin hâlâ yegâne “kırmızı çizgi” niteliğinde bir “Gazze/Filistin davası” var gibi gözüküyor. “Gözüküyor” diyoruz, çünkü İsrail’e lafta, kınamada -yani “ses bombası” atmada- çok mahirler; ama icraata gelince, değil “ümmetin”, en yakın dostlarının bile kılını kıpırdatmıyor ya da kıpırdatamıyorlar.
İsrail ise almış başını gidiyor. Bebekler, çocuklar artık bombalarla değil açlıkla öldürülüyor… AKP’nin tam uyum içinde çalıştığı Trump, Gazze’yi kumarhane ve otel bölgesi yapma peşinde… Netenyahu artık açıkça “büyük İsrail” diyerek, Gazze’yi tamamen işgâl etme planını açıklıyor.
Son durum şu:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Zalimler tarihten silinecek, bunu Netanyahu da görecek” iddiasında bulunup, “Dünyayı ayağa kaldırmalıyız. Sadece devletler değil, STK’lar da harekete geçmeli.” çağrısını yaptı ve Dönem Başkanı sıfatıyla İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) Dışişleri Bakanları Konseyi’ni toplama kararı aldıklarını açıkladı.
O Konsey toplandı da ne oldu? Türkiye dahil 31 ülke İsrail’i kınadı… Filistin halkına karşı işlenen suçlardan sorumlu olanların hesap vermesi istendi… Uluslararası toplum, özellikle BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin İsrail’e baskı yapması talep edildi.
Aynı günlerde Al Jazereea için “İnsanlığın vicdanı Gazze’de sınanıyor” başlıklı bir makale kaleme alan Erdoğan, “Türkiye’nin başından beri Gazze’deki mezalimin sona erdirilmesi için ısrarlı, tutarlı, kararlı bir duruş sergilediğini” vurguladıktan sonra “AFAD, Kızılay ve STK’ların sahada yaptığı çalışmaları”, “Gazzeli yaralıların Türkiye’de tedavi edilmesini”, “BM ve İİT nezdindeki ateşkes çağrılarımızı”, “25 Haziran’daki NATO toplantısında, ‘Gazze’nin kaybedecek zamanı yok’ uyarısında bulunduğunu” anlatıp şunları kaydetti:
“Savaş suçları ve insan hakları ihlalleri, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı nezdinde soruşturulmalı; failler hukuk önünde hesap vermelidir. Tarih, kimlerin harekete geçtiğini ve kimlerin Gazze’deki zulme yüz çevirdiğini kayıt altına almaktadır. Gazze’nin kaybedecek zamanı yoktur. İnsanlığın geleceği, bugün atılacak adımların cesaretiyle şekillenecektir.”
Abdülkadir Selvi de Erdoğan ve Hakan Fidan’ı, “Gazze katliamı karşısında seslerini yükselten iki devlet adamı” sözleriyle övüp, “Sadece seslerini yükseltmiyorlar, uluslararası kurumları harekete geçiriyorlar. Devlet başkanı ve dışişleri bakanlarıyla temaslarda bulunuyor, duyarlılık oluşturmaya çalışıyorlar. Bu dahi onların hedef alınmasına yetiyor.” dedi.
Eski AKP milletvekili, Yeni Şafak Yazarı Aydın Ünal ise Erdoğan’ı, “gazi”ye benzeterek, “Hangimiz Erdoğan kadar gövdemizi İsrail’in ve Batı’nın önüne koyduk? Hangimiz onun kadar cesur olduk? Hangimiz ailemizden, hatta kendi serimizden vazgeçerek durmaksızın, duraklamaksızın böyle bir mücadele verdik?” diye sordu.
Erdoğan İçin Dua Eden Orban’a Bak
Yok, İsrail’le hâlâ ticaretimizin sürdüğü iddialarını veya İsrail’in gözü-kulağı Kürecik Üssü’nün kapatılmamasını ya da gelinen nokta itibarıyla İsrail’in artık bir devlet olarak tanınmaması kararının alınmamasını değil, nedense hiç sorgulanmayan başka şeyleri hatırlatacağız.
Malûm, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Erdoğan’ın çok yakın dostu. Öyle ki, 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın kazanması için çok dua ettiğini açıkladı. Bu büyük sevginin sebebini de gizlemedi; “Erdoğan’ın hem mültecileri Avrupa’ya göndermeme hem de Rus doğal gazını Avrupa istikametinde kesmeme konusunda bir garanti olduğunu” söyledi!..
Erdoğan ile Orban’ın bir diğer ortak noktasına da Abdülkadir Selvi dikkat çekti; Orban’ın, AB içinde Trump’a yatırım yapan tek lider olduğunu, Macaristan’da Orban, Türkiye’de Erdoğan kazanınca, küresel projenin çöktüğünü ve Erdoğan ile Orban arasında siyasi kader ortaklığı bulunduğunu vurguladı.
Erdoğan, geçtiğimiz Mayıs’ta Türk Devletleri Teşkilâtı’nın (TDT) gayrıresmi zirvesi için Macaristan’daydı. Bu yakın “dost”un AB’nin baskıları nedeniyle zirveye KKTC’yi çağırmaması büyük sorun olarak görülmedi. Erdoğan KKTC’nin olmaması konusunda, “aile fotoğrafında eksiklik” demekle yetinirken Gazze için, “yardım ulaşmazsa 14 bin bebeğin ölebileceği” uyarısında bulunup “İsrail’in yayılmacılığına karşı durulması gerektiğini” söyledi.
Peki Erdoğan’ın bu sözlerinden sadece 1.5 ay önce Orban ne yapmıştı?
Macaristan’ın kurucu üyesi olduğu Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), savaş suçu işlediği suçlamasıyla Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkardığında, “Saçma ve küstahça. Kararın Macaristan’da hiçbir etkisi olmayacağını garanti ediyorum” diyen Orban, dediğini yapmış ve Netanyahu’yu davet edip kırmızı halı ve askeri şeref kıtasıyla karşılamış, Netenyahu da UCM’nin kararını tanımadığı için Orban’a teşekkür etmişti!..
Orban’ın bu tavrına sadece UCM, Filistin yönetimi veya HAMAS değil, Almanya bile tepki gösterdi; ama Erdoğan, ne o zaman ne de Macaristan’a gittiğinde Orban’a tek kelam etti.
Bu da Aliyev “Gardaş”
Kendisini “Hıristiyanlığın savunucusu” olarak gösteren Orban’ı bırakıp Türk ve Müslüman “gardaşımız” Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e geçelim.
İsrail’in ikinci büyük petrol tedarikçisi Azerbaycan; her yıl milyonlarca ton petrol ihraç ediyor.
Ekim 2023’te de İsrail açıklarında üç yıl boyunca doğal gaz arama hakkı elde etti, ama İsrail-Hamas savaşı başlayınca anlaşmanın imzalanması gecikti. Nihayetinde geçtiğimiz Mart’ta Azerbaycan Maliye Bakanı Cabbarov bu anlaşmayı imzalamak üzere Kudüs’e gitti. Ardından Mayıs’ta Azerbaycan Savunma Bakanı Hasanov Tel Aviv’deydi. İsrail Savunma Bakanı Katz, Hasanov’a “Hamas’a karşı destekleri ve Türkiye ile arabuluculuk çabaları için” teşekkür etti.
Yine yakın zamanda İsrailli hahamlar, “İsrail’in güvenilir müttefiki” olan Azerbaycan’ın İbrahim anlaşmalarına katılması için Trump’a mektup yazdı. Son olarak Ankara’nın baş üstünde taşıdığı yeni bölge valisi, ABD Büyükelçisi Tom Barrack bu niyeti ifşa etti. Kimi iktidar yazarları, İsrail’in “Azerbaycan’ı Türkiye’den kopartmak için” bu anlaşmalara dahil etmek istediğine dikkat çekti, ama ne fayda!..
Ve dahi şu oldu:
“Gardaşımız” Azerbaycan ile komşumuz Ermenistan’ı Erdoğan değil, Trump barış masasına oturtup Kafkaslar’a bir kama gibi saplanacak olan Zenzegur Koridoru’nun 100 yıllığına ABD’ye kiralanmasını kabul ettirdi ve koridora kendi adını verdi. Karşılığında Aliyev ve Paşinyan, İsrail’in baş hamisi Trump’ı Nobel Ödülü’ne aday gösterme kararı alırken Aliyev, “Nobel Ödülü’nü Trump’tan başka kim hak ediyor ki?” dedi. Trump da Aliyev’e Beyaz Saray’ın sembolik anahtarını hediye etti!..
Ankara bu gelişmelerden en ufak rahatsızlık duymak bir yana resmen sevindirik oldu.
Gidilemeyen Gazze
Hatırlar mısınız; Erdoğan 2013’te Başbakanken defalarca Gazze’ye gideceğini açıkladı, ama ABD’nin “telkinleri” nedeniyle bu ziyaret bir türlü gerçekleşemedi.
Erdoğan geçtiğimiz 1 Ağustos’ta TÜGVA’nın yaz okulları final programında da; “terör devleti İsrail’in karşısında dimdik duran iktidarın kendi iktidarları olduğunu”, tehditlere ve operasyonlara rağmen Filistin davasından vazgeçmediklerini, “tarihin bu dik duruşlarını yazdığını”, “Gazzelilerin o topraklarda inşallah ebediyen özgürce yaşayacağını” anlattıktan sonra şunları söyledi:
“O kutlu gün geldiğinde Allah nasip ederse biz de orada olacağız… İnşallah hep beraber, omuz omuza şükür namazı kılacağız. Suriye’de olduğu gibi Gazze’de de zulmün sona erdiğini inşallah göreceğiz.”
Erdoğan 2012’de, “Biz en kısa zamanda Şam’a gidecek oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız… Emevi Camii’nde namazımızı kılacağız” da demişti. Bundan 13 yıl sonra Esad gitti, yani “Suriye’de zulüm sona erdi”, ama Erdoğan nedense hâlâ ne Şam’a ne de Emevi Camii’ne gitti.
Orban ve Aliyev örneklerine dönersek; Erdoğan -hele de soykırım bebeklerin açlıktan öldürülmesi aşamasına gelmişken- bu iki dostunu bile İsrail’e, Netanyahu’ya karşı tavır almaya razı edemiyorsa, maalesef bu gidişle ancak Gazze’nin topyekûn cenaze namazı kılınır!..
Müyesser YILDIZ
18 Ağustos 2025
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/gazzede-namaz-kilmak-96231