
AKP ve MHP’liler, hafta sonu mesailerinde de PKK sürecinde kesinlikle bir “pazarlığın, al-verin” söz konusu olmadığını, “şehitlerimizi, ailelerini ve milletimizi üzecek hiçbir adım atılmayacağını” anlatmaya devam etti.
Örneğin Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kürtçeye yönelik yasakların kaldırıldığı mesajını verirken, “Hukuk ne gerektiriyorsa, hukuk devletinin tüm araçlarıyla, terörsüz Türkiye’nin kalıcı olması, bu sürecin ayakta durması, nihayete ermesi ve milletimizin huzurlu bir geleceğe adım atması noktasında büyük bir çabamız var.” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman, TBMM’de kurulan komisyonun temel gündeminin terör örgütünün kendini feshetmesi ve silahların bırakılması olduğunu belirtip, “Milletimizin bilmediği hiçbir adım atılmadığını”, “gizli kapılar arkasında hiçbir pazarlık olmadığını”, “sürecin şeffaf bir biçimde ilerlediğini” söyledi.
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman da Türkiye’nin, sınırlarında bir terör devletine kesinlikle izin vermeyeceğini vurgulayıp “terörsüz Türkiye hedefinin asla bir müzakere veya teslimiyet politikası olmadığını” kaydetti.
Saray’dan Mesajlar
Bir de Saray’ın hukuk politikalarını şekillendiren çekirdek kadroda yer aldığı için hemen her Pazar yazılarıyla gündem belirleyen Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un mesajları var.
Birkaç defadır, “geçiş süreci kanunu”, yani PKK’ya özgü bir kanundan söz eden Uçum, dünkü yazısında da bu önerisini tekrarlarken, evvela İmralı’daki teröristbaşının 27 Şubat’taki “fesih ve silah bırakma” çağrısıyla, “statü taleplerinden tümden vazgeçildiğini”, “tek devlet ve tek ulus yaklaşımının çağrının omurgası olduğunu”, “çağrının PKK’nın Suriye dahil bölgedeki ve Avrupa’daki tüm unsurları ve ilişkileri kapsadığını” iddia etti.
Ardından uygulanan Türkiye modeliyle, “kayıtsız, şartsız ve pazarlıksız bir geçiş sürecinin hedeflendiğini” bildirdi. Ama hemen peşinden şunları sıraladı:
“İlk aşamada PKK’yla bağlantılı aktif ve destek terör unsurlarına yönelik bazı terörle mücadele tedbirlerinin gözden geçirilmesi… Bu gözden geçirmenin, kayyum dahil yürütmenin ilgili birimlerince yapılması… Tutukluluk da dahil yargısal süreç içinde tüm tedbirler ve mevcut statülerin yargı mercilerince incelenmesi… TBMM’deki komisyonun süreçle ilgili kanunu ihtiyaçlar konusunda TBMM’ye hukuk politikası önermesi… İvedilikle çıkarılacak geçiş süreci kanununun, toplumsal ve ekonomik hayata katılım ve bütünleşme hukukunu, ceza ve infaz ile sosyal hukuk konularını kapsaması…”
Teröristbaşı, PKK ve siyasi uzantılarının değişmez istekleri malûm; Anayasa’da Kürt kimliğinin tanınması, Kürtçe’nin resmi dil olması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması…
TESEV üyesi, Yeni Anayasa Platformu kurucusu olan ve önceki açılım sürecinde “akil adamlar” heyetinde yer alan Mehmet Uçum, o vakitler “geçiş dönemi anayasasının dahi” şöyle olmasını savunmuştu:
“Vatandaşlık, ana dille yaşama, inanç ve vicdan özgürlüğü ve adem-i merkeziyetçilik/ulusal üstü ve yerel düzeyde dikey erk dağılımı konuları toplumsal taleplere uygun bir bakış açısıyla düzenlenmelidir. Bu konularda geçmişten bugüne taşıdığımız ve ülkemizin önünü tıkayan sorunların çözümüne imkân sağlayacak şekilde eşit haklı ve karar alma sürecine katılımcı yurttaşlığa dayanan düzenlemelere mutlak surette yer verilmelidir. Geçiş dönemi dense dahi yapılacak anayasada asla değiştirilmez maddeler olmamalı, darbeci anayasal zihniyet tümden tasfiye edilmelidir.”
Bugünün Mehmet Uçum’una bakalım.
13 Temmuz’daki Pazar yazısında; “ihtiyacın bundan sonra bir anayasa değişikliğiyle değil, ancak yeni bir anayasayla karşılanabileceğini” savunurken, “Mevcut anayasa ile kişiler ve toplumun tüm kesimleri ortak tasavvurlarına uygun bir sisteme sahip mi? Devlet, millet ve ülkenin devamlılığı açısından güvenceler yeterli mi?” sorularını yöneltti.
1 Eylül’de “Pazar yazısı yerine” yayımladığı Habertürk’teki kapsamlı söyleşisi de önemliydi. Çünkü, “Kürtlerin statüsü, Türk vatandaşlığı tanımı, Türkçeden başka dillerin öğretimi ve yerel yönetim reformu” gibi konulardaki görüşlerini paylaşmıştı.
Uçum bu söyleşisinde; Erdoğan yönetimlerinde “ret ve inkâr politikalarının bitirilmesiyle, Kürtlerin kimliklerinin tanındığını, anadilleri önündeki yasakların kaldırıldığını, akademik ve kültürel haklara, bölgesel kalkınmaya, ekonomik refah ve sosyal adalet imkânlarına kavuştuğunu” anlattıktan sonra “demokrasinin geliştirilip güçlendirilmesi ve yeni anayasa kapsamında” bazı konuların her zaman değerlendirilebileceğini söyleyerek şu önerilerde bulundu:
– “Türk vatandaşlığı tanımının bir hukuki bağ olarak anayasada çok daha vurgulu yapılması, ‘Etnik kimliğine ve dini aidiyetine bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hukuken bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır’ şeklinde bir hüküm konulması söz konusu olabilir.”
– “Türkçe’nin devletin dili yani tek resmi dil olması, eğitim dili olması elbette tartışma konusu değildir. Bununla birlikte Türkçe’den başka dillerin öğretimine ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceğini içeren anayasal bir hüküm getirilebilir.”
– “Üniter yapıyı destekleyecek, yerel meclisleri yerel bütçe taslakları ve denetim konusunda güçlendirecek; merkezin yerel icrada sorumluluğunu artıracak bir yerel yönetimler reformu gündeme gelebilir. Ancak bunlar artık tüm toplumun ortak konularıdır. Ayrılıkçı yaklaşımlarla değil, ortak politikalarla ele alınıp çözüme kavuşturulacaktır.”
Teröristbaşının Şartları
Bir de İmralı’daki teröristbaşının istek veya şartlarına bakalım.
Önceki açılım sürecinde, “vatandaşlık tanımı ve dil” konularında şu önerilerde bulundu:
“Anayasamız bütün tarihsel kültürleri Türkiye’nin bir zenginliği olarak kabul eder, kendisini geliştirme, özgürce ifade etme ve örgütleme hakkını tanır. İspanya Anayasası’nda da böyledir. Bu tanım vatandaşlık sorununu da diğer birtakım sorunları da çözer… Saymaya gerek yok. Üç kelime yeter: Yurttaşlık devlet bağıdır… Arkadaşlar mektuplarında yine ‘Anayasada Kürt-Türk halkı geçsin’ diye belirtmişler tabii. Bunu bir kez daha anlatıyorum. Devlet üyeliği ile ulus üyeliği ayrıdır. Vatandaşlık devlet üyeliğidir, orada etnisite yoktur. Ulus üyeliği etnisiteyle ilgilidir. Orada da doğrudan etnik kimlik yazması başka tartışmaları beraberinde getiriyor. Yok şu yazıldı, bu yazılmadı gibi… Ben Osmanlı kültürel varlığını miras olarak esas alıyorum. Bu da şu şekilde olabilir: ‘Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde talihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz.’ Ayrıca ‘Bölgesel ve toplumsal kültürler (inançları, Aleviliği vb. kastediyorum) kendini ifade etme, örgütleme, dayanışma hakkına sahiptir’ gibi bir düzenleme olabilir. Biz bu unsurları taşıyan topluma Türkiye ulusu diyebiliriz.”
Yerel yönetimlerle ilgili olarak da şunları istedi:
“Yasama hakkı, ekonomik özerkliği olacak. Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceler kaldırılacak… Anayasada üçüncü önerimiz ise bölgeler ve kültürlere kendilerini ilgilendiren konularda referandum hakkının tanınmasıdır. Aslında bu bir tür özerkliktir. Şimdi birçok ülkede bölgeler bu şekilde referanduma giderek kendi geleceklerini belirliyorlar. Bunlar anayasada olmalı, bununla birlikte yerel yönetimler reformu da yapılmalı. Bu şekilde yerel meclislerin ekonomi, yerel güvenlik, eğitim, kültür, sağlık vb. konularda söz hakkı olmalı. İşte anadilde eğitim de bu şekilde çözülür. Siz anadilde eğitimi getirip taleplerin başına koyarsanız tıkarsınız. Oysa anadilde eğitim işte yerel yönetimin yetkisine bırakıldı mı, onu sen çözersin zaten. Biz Türkçeden vazgeçmeyelim, ama anadilimizden de asla vazgeçmeyeceğiz.”
Peki teröristbaşının bu yeni süreçteki talepleri ne? Yine Mayıs’taki İmralı görüşmelerine ait olduğu bildirilen o notlara müracaat edelim.
İddialara göre;
“Türkiye federasyondan çok çekindiği için bilerek özerklik yerine yerel demokrasi ifadesini kullanıyorum. Ama bu da dünyanın her tarafında özerkliktir. Seçilen belediye başkanı dışında ayrıca vali yoktur. Yerel polis, yerel yapılar belediyeye bağlıdır. Türkiye’de de böyle bir demokrasi çerçevesi çizeceğiz… İspanya örneği var. Londra belediyesine seçimle geliyor. Güvenliği ve her şeyi belediye başkanlığına bağlıdır… İskoçya örneğini verelim. Yerel milis, milli takım ve birçok özgün mekanizması var.” demiş…
Anayasa’nın olabilmesi için “Kürdün varlık ve özgür olarak katılması” gerektiğini belirtip Meclis komisyonu kendisini ziyaret ettiği takdirde, “Kürt var mı?.. Onları eşit yurttaş olarak kabul ediyor musunuz?” sorularını yönelteceğini kaydetmiş…
Ve de; bu defa sadece PKK için bir yasa çıkarılmasını isteyip “PKK’nın feshi, silahsızlanmasına dair bir kanun taslağı” önereceğini, buna “hukukçuların şekil verebileceğini” söylemiş…
Şimdilik “vatandaşlık tanımındaki” muğlaklık hariç Saray’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum’un önerileri ile teröristbaşının istekleri arasında ne kadar paralellik var, değil mi?..
Herhangi bir pazarlık yapılmadığına göre, tümüyle tesadüf olmalı!..
Müyesser YILDIZ
15 Eylül 2025
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/pkkyla-pazarlik-yok-ama-bu-tesadufler-var-98533