İçeriğe geç

KAAN Krizi… “Amed” Tehdidi…

AKP’de Erdoğan sonrasındaki liderlik için verilen savaşlar herkesin bildiği bir sır. Bu savaşta ismi ön plana çıkanlardan birisi de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.

Türkiye üç gündür Fidan’ın, “yerli ve milli” denilen beşinci nesil savaş uçağı KAAN’ın motorlarıyla ilgili yaptığı, “Şu anda Amerikan Kongresi’nde bekliyor. Onların lisansı durmuş durumda. Lisansının hayata geçip motorların gelmesi lâzım ki, KAAN’ların üretimi başlasın.” şeklindeki açıklamasını tartışıyor.

Muhtemelen, “Maksadı aşan ifadeler… Yanlış anlaşıldı… Algı yönetimi” denilerek düzeltilecek olsa da iktidarı epey sıkıntıya düşüren ve “çatlak” görüntüsünü güçlendiren bir açıklama!..

Bu konuyu detaylandırmadan önce Fidan’ın yine ABD’de yaptığı bir başka açıklamaya dikkat çekelim.

Malûm, Beyaz Saray’daki görüşmede Trump bu konuyu gündeme getirmediği halde Erdoğan kendiliğinden, “Heybeliada Okulu’yla ilgili üzerimize ne düşerse onu yapmaya hazırız. Dönüşte de sayın Bartholomeos ile konuyu görüşme fırsatı bulacağım.” dedi.

İşte Erdoğan’ın o sözlerinin üzerinden 24 saat geçmeden İslâm İşbirliği Teşkilâtı Dışişleri Bakanları Yıllık Koordinasyon Toplantısı’na başkanlık eden Hakan Fidan, “dış politikadaki iki önemli maddeyi oluşturuyor” sözleriyle Kıbrıs meselesi ve Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın durumunu gündeme getirip İİT üye devletlerine Kıbrıs Türklerinin haklarını destekleyip doğrudan temas kurmasını isterken, “Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık ve Oniki Ada’daki Müslüman Türk nüfusun, en temel hak ve özgürlüklerini engelleyen ciddi ihlallerle karşı karşıya olduğunu” anlattı.

İsrail, Kıbrıs Rum kesimini silahla donatırken bu durum Beyaz Saray’da gündeme getirildi mi getirilmedi mi, bilmiyoruz… Ama Batı Trakya’daki soydaşlarımızın “Türk” adını bile kullanamaması başta olmak üzere düzinelerce sorun varken Lozan’ı, Anayasa’yı, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu çiğneme pahasına Ruhban Okulu’nun konuşulduğu kesin.

Diyeceğimiz; Fidan’ın bu vurguları da tesadüf değilse, önemliydi.

Dışişleri Bakanının Yalanlanması Görevi

KAAN konusuna gelirsek; Bakan Fidan o açıklamaları Cumartesi günü Türkevi’nde düzenlediği basın toplantısında, ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı “Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası”na (CAATSA) değinirken yaptı.

Daha yakın zamanda Endonezya ile 48 adet KAAN anlaşması yapılmasıyla övünülürken, Fidan’ın, “Motorların gelmesi lâzım ki, üretimi başlasın” demesi haliyle siyasette bomba etkisi yarattı ve tartışmalar başladı.

Fidan’ın sözlerinde bir yanlışlık veya eksiklik varsa, Dışişleri Bakanlığı’nın, olmadı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, en olmadı MSB’nin bir şeyler söylemesi beklenir, değil mi?

Hayır, ilginçtir, ses Savunma Sanayi Başkanı Halük Görgün’den geldi. Üstelik Pazar günü Anadolu Ajansı’nın tesadüfen (!) yaptığı geniş kapsamlı bir “Türk savunma saniyi” röportajı kapsamında.

Hemen hemen tüm yatırımlardan söz eden Görgün, KAAN konusunda da; “Yerli motor geliştirme çalışmalarının planlandığı gibi ilerlediğini”, “tek bir kaynağa bağlı kalmayıp farklı tedarik kanallarıyla çalıştıklarını”, “KAAN’ın teslimat takviminde bir gecikme bulunmadığını” anlattı.

Ama “KAAN için ihtiyaç duyulan motorların ABD’den temini talebine” ilişkin bir soru üzerine, “Hava Kuvvetleri Komutanlığımıza teslim edilecek ilk blok belli sayıda KAAN seri uçaklarımız için ihtiyaç duyulacak motor tedarikine ilişkin ABD’ye resmi başvuru süreci tamamlandı.” derken, talebin karşılanmaması halinde, “motor değişikliğine gidilebileceğini” söyledi.

Konu Endonezya’yla imzalanan 48 KAAN anlaşmasına gelince de bunların, “ABD menşeli motorlarla değil, milli motorlarımızla güçlendirileceğini” belirtti.

Madem Endonezya’ya satılacak KAAN’ları milli motorlarımızla güçlendirme imkânımız var, Hava Kuvvetlerimize verilecek olanlar için neden ABD’ye başvuruldu?

Hasılı, Fidan’ı yalanladığı mı doğruladığı mı anlaşılamayan bir yığın teknik kelâm!..

S-400’e İhtiyacımız Yok” Dedi

Madem Haluk Görgün konuştu; o halde şunları da hatırlatalım.

Görgün’den önce tam 9 yıl Savunma Sanayi Müsteşarlığı yapan ve KAAN dahil hemen hemen tüm milli projeleri hayata geçiren, ama 2023’te buradan alınıp KARDEMİR Yönetim Kurulu Başkanı yapılan İsmail Demir, Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle ABD’nin 2020’de CAATSA kapsamında -kadrosuyla birlikte- yaptırım uygulanmasını kararlaştırdığı isimlerden birisiydi.

2023 yılına gelindiğinde o vakitler Aselsan Genel Müdürü olan Haluk Görgün, “Hava savunma sistemlerini yapıyoruz. S-300, S-400’lere ihtiyacımız yok. Bunlara ihtiyacı ortadan kaldırıyoruz.” deyiverdi.

2.5 ay sonra da Erdoğan tarafından Savunma Sanayi Başkanlığı’na atandı.

Bu atamadan sadece 4 gün sonra ise ABD Dışişleri Bakanlığı, İsmail Demir ve üç SSB yetkilisine uygulanan yaptırımların yürürlükte kalmaya devam ettiğini, ama Görgün’e CAATSA yaptırımlarının uygulanmayacağını açıkladı.

Hemen sonrasında da Haluk Görgün’ün, Vilnius’taki NATO Zirvesi’nde Erdoğan ve Biden’ın yaptığı görüşmede yer aldığını gördük. Hani F-16’lar ve yaptırımların kaldırılması başta olmak üzere bir yığın sözün verildiği İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktığımız ve Biden’ın Erdoğan’a videolu teşekkürü ile övündüğümüz görüşme!..

Trump’ın Fidan ve Kalın Muhabbeti

İçerideki, dışarıdaki bu yüksek politikalara aklımız ermez; ama ABD’nin Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’a muhabbetine de bakalım.

Sömürge Valisi Tom Barrack Ağustos’ta Suriye PKK’sıyla ilgili gelişmeleri değerlendirirken, “Mazlum [Abdi] ve bu grubu temsil eden DSG ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsilcileri Hakan Fidan ve İbrahim Kalın bu durumu ayarlarken sorumlu davranıyorlar, değil mi? Aramızda diyalog var. Ama burada da daha fazla diyaloğa ihtiyacımız var.” dedi.

Erdoğan-Trump görüşmesinden hemen önce ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, şunları anlattı:

Tom (Barrack) Türkiye’de, o bölgede olan biten her şey için çok önemli olan iki kişiye sahip. Biri İbrahim adında bir beyefendi, kendisi oranın istihbarat başkanı, diğeri de Hakan, onların dışişleri bakanı. Azerbaycan’da, Ermenistan’da, belki Ukrayna meselesinde bir sorunla karşılaşabiliriz. Bahsettiğim bu beyler, bu alanlarda uzmanlar. Trump yönetiminin bu çalışma şekli beni cesaretlendiriyor. Trump, Tom’u arıyor ve Tom’a diyor ki ‘İbrahim’in bu konudaki görüşü nedir?’ İşte biz böyle birlikte çalışıyoruz. Bu iletişimle elde ettiğimiz başarıların sınırsız örneği var.”

Ve Trump görüşmede, “Suriye’yi kurtarmayı başaranın”, “Suriye’den sorumlu kişinin” Erdoğan olduğunu vurgularken, MİT Başkanı Kalın ile Hakan Fidan’a bakıp, “Yani, onlar senin adına hareket edenler. Bunun için bence senin övgüyü alman gerekiyor.” diye konuştu.

ABD’nin şu övgüleri hiç hayra yorulur mu?!

Bahçeli: “Amed Diye Bir Yer Yoktur”

Türkiye bu KAAN krizini konuşurken, aynı gün DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Diyarbakır’da “yeni çözüm süreci” toplantısı vardı.

Kürt kimliğinin tanınması, teröristbaşının özgürleştirilmesi, sürecin Suriye’deki dinamiklere bağlanmaması gibi bildik taleplerini sıralarken, sadece 2.5 yıl önce, “Bize göre Amed diye bir yer yoktur” diyen MHP Lideri Bahçeli’nin kulakları çınlamış mıdır, bilinmez; ama sık sık Diyarbakır için “Amed” ifadesini kullandı.

Medyamız Bakırhan’ın, “Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ özgürlüklerine kavuşmalıdır” sözlerini ön plana çıkarırken, kendisinin aleni bir tehdidi adeta görmezden gelindi.

Söylediği şuydu:

22 Ekim’de bir trenin sireni çaldı. 27 Şubat’ta tren hareket etmeye başladı. Biz Amed’den bir kez daha şunu söylüyoruz. Bu tren hiçbir durağı atlamadan; hiçbir rengi, hiçbir farklılığı dışında bırakmadan tamamını kapsamalı ve böyle yürümeli. Bu şekilde yürüyen bu tren emin olun 86 milyona eşit yaşayacakları demokratik bir cumhuriyeti getirebilir. Aksi halde bu treni kaçırırsak tekrar 100 yıl önceki kaosu, krizi bu topluma yaşatmak durumda kalacağız.”

100 yıl önceki o kaosu, krizi yaşatmak durumunda kalacağız” tehdidinden kastı, Şeyh Sait ayaklanması olsa gerek!..

Bu nasıl bir cürettir?!

Müyesser YILDIZ
30 Eylül 2025

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/kaan-krizi-amed-tehdidi-99671

Kategori:Uncategorized