TSK’nın “yatak odası” niteliğindeki Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu, diğer adıyla “kozmik oda”ya girilmesi yeniden gündemde.
Kozmik Oda operasyonunu gerçekleştiren dönemin Savcısı Mustafa Bilgili birkaç gün önce yakalandı. “Casuslukla” suçlanan ve müebbet hapisle yargılanacağı belirtilen Bilgili, ifadesinde Kozmik Oda’yla ilgili sorulara cevap vermemiş.
Konumuz bu değil, ama şunu da vurgulamak gerek; Nedense Bilgili’nin sadece Kozmik Oda marifeti üzerinde duruluyor. Oysa Bilgili 28 Şubat davasının da mimarı. Darbeciler arasında yer alan ve tutuklanan dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse’yle yaptığı yazışmalarla davayı öyle yönlendirdi, bazı tanıkları alenen öyle tehdit etti ve dosyaya bazı “kumpas” belgeleri öyle bir ekledi ki!.. Bakalım bunları da soracaklar mı?
Kozmik Oda’nın aranması meselesine dönersek;
İşin siyasi boyutunu biliyoruz; Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ burada arama yapılamayacağını tüm hukuki boyutlarıyla dönemin Başbakanı Erdoğan’a anlattı. Ancak Erdoğan’ın emriyle aramaya izin verildi. Başbuğ da, “Arama yaptırmasak, faili meçhul cinayetler TSK’nın üzerinde bırakılacaktı” diyerek, aramayı savundu. Sonrasında buradan “delil” olarak ayrılan belgeler kozmik odada mühürlü özel bir bölümde muhafaza altına alındı. Ama 2013 yılında Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse’nin imzasıyla, o belgeler kozmik odadan çıkartılıp, Savcı Mustafa Bilgili’ye teslim edildi. O da TÜBİTAK’taki “FETÖ”cülere verdi vs.
Kozmik Oda’ya 20 Aralık 2009’da dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapılacağı iddiasıyla girilmişti. İktidar, bunun da bir “kumpas” olduğunu ancak “Cemaatle yolları ayrılınca” anladı ve “kandırıldık” dedi.
-Aramadan 15 Gün Sonra Yapılan Uyarı-
Acaba?
Aramanın siyasi boyutunu yazdık. Bir de hukuki boyutuna bakalım.
Erdoğan ve ekibinin, Başbuğ ve ekibine güvenmediği için aramanın sakıncalarına dair uyarılarını dikkate almadığını varsayalım.
Ancak aramadan sadece 15 gün sonra bir hukukçunun, hem de Yargıtay üyesi olan bir ismin uyarılarını dikkate almamalarına ne demeli?
Şemdinli iddianamesi için daha 2007’de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda “Bu iddianamayi bir savcı yazamaz” diye görüş bildiren ve Savcı Ferhat Sarıkaya’nın geçtiğimiz aylarda yaptığı itirafla 6 yıl sonra haklı çıkan dönemin Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan’ı hatırlayacaksınız.
İşte Aktan, Kozmik Oda’yla ilgili olarak da aramadan sadece 15 gün sonra 4 Ocak 2010’da Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan yazısında askeri mahalde arama yapmanın sıkı ve koruyucu kurallara bağlandığını belirterek, şunları söyledi:
“Bu da doğaldır ve askerliğin niteliğinden doğmaktadır. Devletin güvenliği ve bağımsız olabilmesinin gereği, duyarlı olunmasından geçer. Öte yandan askerlik ve gizlilik kavramları bire bir ilişkilidir. Devletin diğer alanlarından belki de daha çok gizli belge ve bilgilerin anılan mahallerde olabileceği ve aramalarda bunların da gereksiz biçimde ortaya çıkabileceği haklı endişesine karşı yasal önlem alınması gerekmektedir. Devlet sırrı niteliğindeki belgeler ise gizlilik arz eden özel yerlerde saklanmaktadır.”
Yazısında yasalarımıza göre, soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısının devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanık dinleyemeyeceği gibi, hakimden de dinleme talep edemeyeceğini, kovuşturma evresinde dahi savcının tanık dinlemede bulunamayacağını hatırlatan Aktan, uyarılarını madde madde şöyle sıraladı:
“Resmi dairelerde saklı evrakın ifşasının memleketin selametine zarar vereceği, o dairenin en büyük amiri tarafından beyan edildiği takdirde, bu evrakın tesliminin istenemeyeceği, bu beyan yeterli görülmediği takdirde ilgili bakanlığa müracaat olunabileceği hükmü vardır… Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir… Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikteki bilgiler tek hâkimli mahkemelerde duruşma hâkimi, heyet halinde çalışan mahkemelerde heyet tarafından görülür. Tutanağa ise duruşma hâkimi veya heyet halindeki mahkemede başkan tarafından kaydettirilir… Cumhuriyet savcısı, soruşturma hatta kovuşturma evresinde bu nitelikteki belgeleri göremez ve inceleyemez… Devlet sırrı niteliğindeki bilgi/belgeler iddianamenin içeriği olamaz; çünkü anılan maddeler, cumhuriyet savcısının delil toplama alanında bulunmamaktadır… Askeri mahaldeki aramalar, genel adli aramalara göre daha sıkı koşullara ve güvencelere bağlanmasına karşın, CMK’nun uygulama alanı genişletilip, arama niteliği verilerek madde ‘arama kararına’ konu edilemez. Bu şekildeki isteme dayanarak hâkim devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleyemez; incelemek için karar veremez; inceleme yaparak tutanağa kaydedemez. Bunların yapılmış olması halinde iddia makamı, bu belgelere dayanarak soruşturma yapamaz. Bu tür karar veren hâkim de heyete katılamaz.”
-Arama Yok Hükmündedir… Derhal Soruşturma Açılmalı-
Askeri mahalde ve “devlet sırrı”nda sorumluluk getireceği için “rıza mevcut” ya da “izin verilmiştir” gerekçesine sığınılamayacağını, ayrıca aramadaki “rıza”nın geçerli olamayacağının Danıştay kararıyla saptandığını da vurgulayan Aktan, yazısını şu tespitler ve çağrıyla bitirdi:
“Devlet sırrı içeren belgelerin ancak mahkemece incelenebileceğine ilişkin düzenleme karşısında ve hatta incelemeden önce kovuşturma evresinde, duruşma hâkimi veya heyet tarafından ilgili makamdan bilgi istenilmesi olanağının mevcut bulunmasına rağmen ‘arama’ kararıyla ve soruşturma evresinde karar verilmesi ve yüklenen suç kesinlikle belli olmadığı halde yetkisiz hâkim tarafından belgelerin görülmesi ve tutanağa kaydedilmesi, devlet sırrını ifşa olarak görülebileceği olasılığını düşündürebilecek nitelikte olduğu gibi, görevde yetkiyi kötüye kullanma olarak kabul edilmelidir. Öte yandan ve en önemlisi, ilgililer hakkında soruşturma merciinin derhal soruşturma başlatması gerekmektedir. Bir hukuk devletinde yetkinin hukuka uygun kullanılması gerektiği gibi konunun hukuktaki uyum süreciyle ilgisi bulunmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır. ‘Konu yargıya intikal etmiştir’ söylemi, ancak kanunda olan yetkinin ve takdirin doğru olması halinde geçerlidir. Kanunun açık yasak getirdiği hallerde takdir hakkı olmayacağı gibi hukuk devleti ilkesinin açık ihlali olarak da görülmez. Kaldı ki basit ihlal/esaslı ihlal gibi bir kavram da hukukta kabul edilemez; Kozmik büroda yasanın açık hükmüne göre yapılan ‘devlet sırrı’ incelemesi olduğu ve bunun da ancak mahkemece yapılacağı açıkça belirtilmesine karşın düzenleme, ‘arama’ olarak nitelenerek alınan karar, yok hükmündedir. Düzenlenen tutanaklar devlet sırrını saklayan makama ilave edilmelidir. Kuşkusuz ki bu yeterli değildir. İlgili soruşturma makamı da ilgililer hakkında soruşturma başlatmalıdır.”
Sıcağı sıcağına bunları yazıp, anlatan Aktan’a o dönemde ne diyorlardı biliyor musunuz; “Ergenekon’un Yargıtay’daki başı” diyor, Odatv davasına eklemeye çalışıyorlardı.
O şimdi Yargıtay 18. Ceza Dairesi Başkanı… Ve Kozmik Oda olayında da 6 yıl sonra söylediği noktaya geldiler… Ama Basra harap olduktan, devlet sırları “üst aklın” eline geçtikten sonra…
Gel de, “Kandırıldılar mı, yoksa öyle olması mı gerekiyordu?” diye sorma!..
Müyesser YILDIZ
13 Kasım 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/tsknin-yatak-odasinda-gercekten-kandirildilar-mi-1311161200.html