İçeriğe geç

Rusya’ya Niye Nota Veremedik?

Obama döneminde yıllarca, “PYD terör örgütüdür. Onunla yola çıkmayın” diye pazarlık üstüne pazarlık yaptık. ABD, “kara gücüm” deyip, bu terör örgütünü silahlandırdı. ABD, PYD/YPG’yi Münbiç’ten çıkarma sözü verdi. Bu sözünü yerine getirmediği halde IŞİD’le mücadele için El Bab’a indik.

Trump geldi. Günlerdir Erdoğan, Binali Yıldırım Mevlüt Çavuşoğlu ve Hulusi Akar’dan aynı yakınmaları duyuyor, aynı PYD pazarlıklarının yapıldığına tanık oluyoruz.

ABD Genelkurmay Başkanı Dunford geldi, Akar’la görüştü. Dunford yeni bir isim mi? Hayır Obama’nın da Genelkurmay Başkanıydı. Ve sadece 5 ay önce Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde çoğunluğunu PYD’lilerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleriyle ilgili şunları söylemiş biri:

“Suriyeli Demokrat Güçler’le ilgili olarak ne yapacağımız konusunda ihtiyatlıyız. Onlara destek verdik. Karadaki en güçlü müttefiklerimiz. Suriyeli Demokratik Güçler ve Türk müttefiklerimizle ilişkilerimiz arasında denge kurmak oldukça zor… (Bölgede daha etkin olmamız adına Suriyeli Kürtleri silahlandırmamızın bizim için askeri anlamda bir imkan olduğuna katılır mısınız? şeklindeki bir soru üzerine) Buna katılırım. Suriyeli Demokratik Güçleri (SDG)’ne takviye yapılması Rakka’da muhtemel başarı ihtimalimizi artıracaktır.”

İşte Akar, bu görüşte olan mevkidaşıyla İncirlik’te bir kez daha pazarlığa oturdu. Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi’nin aktardığına göre, Akar “PYD-YPG konusunda Türkiye’nin net duruşunu, bu konunun bizim için bir beka meselesi olduğunu” anlatıp, “PYD-YPG konusunda Türkiye’nin kesin kararlılığının” altını çizdi. Selvi, ABD’nin YPG ısrarının bitmediğini Dunford’un, “YPG Rakka’ya koalisyondan bağımsız olarak doğudan girsin. ÖSO birlikleri ise kuzeyden güneye ilerlesin” şeklinde rahatsız edici bir öneri getirdiğini, Türkiye’nin ise YPG seçeneğini kesin bir dille reddettiğini de yazdı. Buna rağmen Akar, “Görüşmenin olumlu geçtiği” kanaatindeymiş!..

PYD/YPG konusunda nasıl bir duruş ve YPG seçeneğini nasıl kesin bir dille retse; Akar’ın Dunford’a sunduğu “Rakka planı taslağına” yine Selvi’nin yazdıklarından bakalım:

“Operasyonun kara gücünü 10 bin civarındaki ÖSO birlikleri ile ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri arasından seçilmiş yerel Arap unsurlar oluşturacak… Kara gücünü Türk ve ABD özel kuvvetleri sevk ve idare edecek.”

Bizim taslağımızda bile YPG adı geçtiğine göre, “pazarlık” ABD’nin istediği istikamette başlamış demektir!..

Kendi ellerimizle, kendimizi düşürdüğümüz hâl; Kefenin bir tarafında terör örgütü, öbür tarafında koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti…

Obama’dan sonra Trump Yönetiminin de aynı politikayı izlediği anlaşıldığına göre, neden “sepeti koluna herkes yoluna” denmiyor da bu orantısız ve haksız pazarlık sürdürülüyor? “Kırmızı çizgimiz” üzerinde pazarlığa başlamışsanız, kaybetmeye de başlamışsınızdır. “Büyük Kürdistan” projesinin maşası PKK’nın ağababası Barzani’de öyle olmadı mı? Adım adım O’nu da bölgesini de peşmergelerini de nasıl kabul ettirdiler? Geldiğimiz noktaya bakın; Barzani bağımsızlığını ilân ettiğinde neredeyse ilk tanıyan biz olacağız!..

Darbeden önce ve sonra ABD’nin, Türkiye mesajlarını “gayrı resmi” şekilde bildirdiğini gördüğümüz eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin geçtiğimiz haftalarda Kongre Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada, “IŞİD’e karşı TSK, ÖSO ve YPG’nin iki farklı cephede ortak çabasını sağlamayı” gündeme getirip, “YPG’nin PKK ile olan bağı Türkiye’yi tehdit etse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YPG’ye yönelik düşmanlığı, belli ölçüde Nisan’daki anayasal referandumu kazanmak için kurmuş olduğu koalisyondan kaynaklanıyor. Bu seçim geride kalınca, YPG ve PKK konusunda 2015 yazında olduğu gibi daha esnek olabilir” demesi, gidişatın habercisi değil mi?

-Karargâhı İncirlik’e Taşıyın-

Akar’ın ABD Genelkurmay Başkanıyla Ankara’da değil de darbe üssü İncirlik’te görüşmesine yönelik eleştirilerden rahatsız olduğu anlaşılıyor.

Rahatsızlığı ileten de yine Abdülkadir Selvi. Görüşmenin yeri bize bırakılmış… Akar, “İncirlik olsun” demiş… Çünkü muhtemel Rakka operasyonunda harekat merkezi İncirlik olacakmış… Burada Dunford’a harita üzerinde brifing verilmiş vs.

Şimdi 12 gün öncesine gidelim. O gün gazetelerde ne vardı; “Rakka planı ve karargâhtaki uzun gece” başlıkları… Akar ve komutanların masa başında görüntüleri… El Bab operasyonunu gece saat 23.15’ten sabah 06.00’ya kadar bizzat Akar’ın, “Askerlerin burnunun kanamaması için, alanda kendi çocukları savaşıyormuş gibi bir özenle birlikleri yönlendirdiği” haberleri…

Ankara’dan BBG evi gibi operasyon yönetiyoruz, ama Dunford’a brifing vermek için İncirlik’i seçiyoruz… “İlginç” demekle yetinip, asıl konumuza geçelim.

-O Gece Ruslar Niye Vurdu?-

Akar’ın El Bab operasyonunu yönettiği gece bir şey daha oldu; Rusya buradaki birliğimizi vurdu ve tam 5 askerimiz şehit düştü.

Rusya üzüntülerini bildirdi… Genelkurmay, “koordinatları bildirmiştik” dedi… Medyamız olayı, “Dost ateşi… Yanlışlıkla vurdu” başlıklarıyla geçiştirdi.

Bu, ABD’nin 4 Temmuz 2003’te Süleymani’ye de askerimizin başına çuval geçirmesinden farksız bir olaydı. O zaman da askerlerimiz bölgedeki birliklerimizin koordinatlarını vermiş, ABD askerleri buradaki karargâhımıza defalarca gelmiş, sonra da başımıza çuvalı geçirmişti. Hedef; Türk Özel Kuvvetleri’ni bölgeden çıkartmak, Türkiye’yi Türkmen politikasından, Musul-Kerkük’ten vazgeçirmekti. Oldu!..

ABD’ye nota bile veremedik. Çünkü dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bakın, nota dediğiniz konu müzik notası değildir. Bunların bir ağırlığı vardır. Aklınıza esince nota verilmez. Bunun altında farklı şeyler olabilir. Bunlar iyice incelenmeden bu tür adımlar atılmaz. Atılması gereken adım neyse, vakti saati geldiğinde atılır. Türkiye Cumhuriyeti, bu adımı atacak güçte ve kararlıktadır. ABD ile Türkiye arasında oluşturulmakta olan olumlu hava gölgelenmesin” demiş, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de ABD’nin özür dilemesini isteyenlere, “Büyük devletler özür dilemez” karşılığını vermişti.

Peki Rusya’dan niye “özür dilemesini” isteyemedik, nota veremedik veya ilişkileri askıya alamadık? Oysa Rusya, sınırlarımızı ihlal eden uçağını vurduğumuzda hemen nota verip, askeri ilişkilerin dondurulduğunu açıklamış, sonrasında barışmak için de “özür” dilememizi şart koşmuştu.

Hatırlayacaksınız; Erdoğan 6 Ocak’ta, “Daha düne kadar bize ‘Niye bu örgütle mücadele etmiyorsunuz’ diyenler, bugün karşımıza dikilip ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Daha fazla ileri gitmeyin, 20 kilometrede kalın.’ Yok öyle şey. Bu işi temizleyene kadar yola devam edeceğiz… El Bab’ı da, Münbiç’i de, diğer bölgeleri de terör örgütlerinden temizlemeden durmayacağız” derken, 21 gün sonra şunu söyledi:

“El Bab’da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir.”

Erdoğan’ın bu sözlerinden, “İleri gitmememizi, 20 kilometrede kalmamızı” isteyenin ABD olduğu sonucu çıkarıldı.

Yoksa Rusya mıydı?

Rusların El Bab’da askerlerimizi vurmasının ardından yapılan görüşmelerde Rus tarafının, “Ekim’de size El Bab’a Suriye ordusunun gireceğini söylemedik mi?” dediğini duyduğumda inanmadım.

Ancak Erdoğan’ın 3 gün önce Körfez Ülkeleri gezisinden dönerken bir soru üzerine verdiği cevap, bu iddiayı doğrular nitelikteydi. Erdoğan, “Güvenli bölge, Fırat Kalkanı gibi konularda Rusya’nın bir itirazı var mı?” sorusunu şöyle cevaplandırdı:

“Yok. Rusya sadece El Bab’ın daha güneyine ve batıya girmememizin iyi olacağını söylüyor.”

Değil nota vermek, Rusya’dan 5 şehidimiz için özür dilemesini dahi isteyememizin sebebi bu muydu?

Yöneticilerimiz, “Dünyada sözü dinlenen büyük devlet” olduğumuzu anlatılıyor da; “Büyük devlet” böyle mi olur ve olunur?

Müyesser YILDIZ

21 Şubat 2017

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdoganin-rusya-aciklamasinin-sifreleri-2102171200.html

Kategori:Uncategorized