Ocak sonu Şubat başı gündemimiz Ege’ydi.
Yunanistan’ın pervasızlıkları üzerine Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanları Ege’ye çıkıp, uzaktan Kardak’a el salladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ezelden beri Yunanistan’ın “Megali İdea”sı yokmuş, sadece bir bakanın politika ve eylemleriymiş gibi, “Bir tane şımarık çocuğun ilişkilerimizi gölgelemesine en önce Yunanistan’ın müsaade etmemesi lâzım. Biz böylesine bir zihniyetle belli yarışlar içine girmeyiz. Onlara güç gösterisi yapmamıza da gerek yok. Türk askerinin yeri geldiği zaman ne yapabileceğini, en iyi onlar bilir, en iyi hükümet bilir. O şımarık çocuğa da iyi anlatsınlar. Bizim de sabrımızı zorlamasınlar” dedi.
MHP Lideri Bahçeli de, “Yunanistan tekrar denize dökülmek istiyorsa, Ege’ye kurşun gibi saplanmasını biliriz. Akıllı olun” uyarısında bulundu.
Yunanistan durmadı, adalarımızı silahlandırmayı sürdürdü. Buralarda milis kuvvetlerin eğitimine bile geçti.
-Menbiç ve Rakka’da Baka Kaldık-
Biz de başka gündeme… Mart gündemimiz Menbiç ve Rakka operasyonlarıydı. Erdoğan, şunları söyledi:
“El Bab operasyonu tamamlandı. Ama bu oradaki sürecin bitmesi anlamında değil. Çünkü hedefimiz Cerablus, Rai, Dabık, El Bab ondan sonra da tabii koalisyon güçleriyle, Rusya ile Amerika ile mutabık kalmamız halinde gerek Münbiç, gerekse Rakka’ya dair atılacak adımlardır. Tüm bunları uzaktan seyretmek gibi bir durumun içinde olamayız. Artık hem masada olacağız, hem de arazide olacağız dedik. Şimdiki safha, Münbiç’tir.”
Erdoğan böyle konuşurken, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel, Türkiye’nin Menbiç bölgesinde bulunan “Kürt güçlere” saldırmasının IŞİD’e karşı mücadeleyi zorlaştırabileceği uyarısında bulunup, Suriye’nin kuzeyinde “ABD destekli güçler” ve Türk Ordusu arasında çatışma yaşanmasını önlemek için Ankara ile “kapsamlı işbirliği” yaptıklarını duyuruyor, Pentagon da Rakka’yla ilgili şu açıklamayı yapıyordu:
“Türkiye’nin muhtemel rolü ile ilgili görüşmelerimiz devam ediyor ve kuvvetlerini inşaa etmeye devam eden Suriye Demokratik Güçleri ile çalışıyoruz.”
Sonrası malûm; Hem ABD, hem Rusya Menbiç’te PYD/YPG’yi koruma altına aldı. ABD, Rakka operasyonu için de büyük bölümü PYD/YPG’lilerden oluşan SDG ile “yola devam” dedi.
Ve 15 Temmuz darbesinden sonra dönemin ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın gelmesine saatler kala bir gece ansızın başlayan Fırat Kalkanı geçen hafta bir akşam, Trump’ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un ziyaretinden hemen önce bitirildi. Obama’dan sonra Trump’ın da IŞİD’le Mücadele Özel Temsilciliği görevini sürdüren, PYD/YPG’den plaket almasıyla Erdoğan’ı kızdıran McGurk Ekim ayında Fırat Kalkanı için demişti ki; “Türkiye DEAŞ’a karşı savaşıyor ve kayıp veriyor. Uzun süredir onları bu konuda teşvik ediyorduk. Sonunda oradalar ve birlikte yapıyoruz… 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’nin bölge politikalarına yaklaşımını değiştirdi”.
-Ordular İlk Hedefiniz İkinci Kandil-
Şimdiki gündemimiz, “İkinci Kandil” denilen Sincar veya Şengal.
IŞİD’in elindeydi. Burayı Barzani ve PKK “kurtardı”. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, “Münhasıran Peşmergenin başarısı” diyerek, Barzani’yi kutladı.
Ancak kısa sürede PKK’nın burayı “İkinci Kandil” yaptığı ortaya çıktı.
Erdoğan ve iktidar defalarca, “Sincar’ın ikinci Kandil olmasına izin vermeyeceğiz” diye haykırdı…
ABD de PKK’ya, “Şengal’den çekil” talimatı verdi, ama terör örgütü dinlemedi!.. Sonrasında ABD’nin Erbil Başkonsolosu Ken Gross, Şengal Kaymakalı Naif Seydo’ya, “PKK’nın Şengal’den çekilmesi için yeni bir mekanizma arayışındayız” dedi.
Şubat sonuydu; Ankara, ABD yönetiminin Şengal girişimine “şans verilmesi” kararı alıp, PKK’nın burayı terk etmesinin Türk-Amerikan ilişkilerine olumlu yansımaları olacağını duyurdu.
Barzaniler de hem Türkiye’ye gelişlerinde, hem Başbakan Binali Yıldırım oraya gittiğinde, PKK’nın Şengal’den çıkmasını “rica” etti. Son olarak Neçirvan Barzani 15 gün kadar önce şu resmi açıklamayı yaptı:
“Nasıl Kobani’de Peşmerge güçlerine ihtiyaç duyulduğunda peşmerge oraya gidip, daha sonra görevi bittiğinde geri döndüyse, PKK’nın Kürdistan bölgesinin ihtiyaç duyduğu dönemde yardımı için teşekkür ediyor, onların da peşmergenin yaptığı gibi şimdi geri dönmeleri gerektiğini söylüyoruz.”
Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Türkiye’ye gelmek için uçakta olduğu saatlerde ise ABD, YPG’ye en büyük silah sevkiyatını yapıyor, Barzani’nin “başkenti” Erbil’e indirilen askeri malzemeler, yine Barzani’nin kontrol ettiği Semalka Sınır Kapısı’ndan Barzani plakalı TIR’larla YPG’nin Rojava’sına geçiriliyordu.
-Kandil’e Operasyona İzin Vermeyen ABD-Barzani Sincar’a Niye Versin?-
Tillerson, Ankara ziyaretinde ilk olarak Başbakan Yıldırım’la biraraya geldi. Görüşmeleri yaklaşık 40 dakika sürdü.
Sonra Erdoğan’la buluştu. Tam 2 saat 10 dakika görüştüler.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla heyetlerarası görüşmeleri 1.5 saat sürdü. Yarım saat de başbaşa görüştüler.
Obama döneminde Erdoğan ve Yıldırım’ın, “Dostun Türkiye mi, PYD mi? Seçimini yap” çağrılarına defalarca aynı cevap verilmiş, Trump daha seçilmeden Ankara’nın bu tavrı için, “Eğer onları bir araya getirebilirsek, bununla başa çıkabiliriz. Kürt savaşçılarının da fanatiğiyim. Ayrıca Türkiye ile yakın ilişkilerimiz var. Eğer Suriye’deki Kürtlerle Türkleri bir araya getirmeyi başarabilirsek gerçekten harika olur” demiş ve dahi bakan Ankara yolundayken, YPG’ye en büyük silah sevkiyatı yapılmışken, Tillerson’un sözkonusu görüşmelerin ardından PYD/YPG’ye desteğe ilişkin sorulara cevap vermemesi medyamızı nedense çok şaşırttı!..
Neyse ki, o gittikten sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu görüşmeler hakkında medyamızı bilgilendirdi. Çavuşoğlu’nun, konumuz Sincar’la ilgili açıklamaları özetle şöyleydi:
“Sincar üzerinde askeri seçenek gerekirse değil, kullanacağız, orada oldukları sürece kullanacağız. Kandil neyse bizim için orası odur, PKK var. Bugün ABD de bunu söyledi, ‘Sincar dahil her yerde PKK’nın çekilmesi ve elimine edilmesi ile ilgili her türlü planımız var, sizinle beraber hareket edeceğiz’ dedi. Başbakanımıza da Cumhurbaşkanımıza da söyledi.”
Erdoğan da iki gün önce, “Fırat Kalkanı’ndan sonraki yol haritası” için, “Bu yol haritasının söylenmeyen, adı konmayan ikinci, üçüncü etapları olacak. Olay, sadece Suriye boyutunda giden bir harekat değil. Bu olayın Irak boyutu var. Irak’ta malum bir Telafer, Sincar olayı var. Orada soydaşlarımız var” dedikten sonra şöyle devam etti:
“Sincar’ın durumu çok daha berbat. Çünkü Sincar’da ikinci bir Kandil oluşturmanın gayretleri var. Bu ikinci Kandil oluşturma gayretlerinde orada da 2 bin 500 kadar PKK’lı var.”
Neticeyi kelâm; Dün itibarıyla, Erdoğan’ın işaret ettiği bundan sonraki hedefin “Sincar operasyonu” olduğu anlaşıldı.
Yıllardır birinci Kandil’e dokundurtmayan, 2008’den beri Irak’ın kuzeyinde kara harekâtı yaptırmayan ABD ve Barzani, ikinci Kandil Sincar’a operasyona izin verecek, öyle mi?
Yeni bir “aldanma ve aldatmaya hazırlanalım” deyip, “Sincar havucunun” sebeb-i hikmetine gelelim.
Gündemimiz henüz Menbiç-Rakka iken ve dahi Fırat Kalkanı Harekatı sonlandırılmamışken, Ankara’nın nabzını iyi tutan Yeni Şafak Yazarı Mehmet Acet 22 Mart’ta, “ABD, Suriye topraklarında tek bir TSK unsurunu bile görmek istemiyor” diye yazıp, “Ankara’daki karar alıcılardan biri”ne dayanarak, yakında Washington’un şöyle bir teklifi ile karşılaşabileceğimizi bildirdi:
“ABD, PYD’nin Suriye’deki kazanımlarının korunması karşılığında PKK’nın Türkiye topraklarını bütünüyle terk etmesini önerebilir.”
PKK ve PYD’nin “üst aklı” böylesine ortada; “Terk et” diyebilecek olanın, “saldır” dediği/diyebileceği de. Ve ne yazık ki, Ankara onları hâlâ “dost, müttefik” sayıyor.
ABD’nin, “PYD’nin kazanımlarının korunması karşılığında PKK’nın Türkiye’yi terk etmesini” önerip, önermediğini bilmiyoruz, ama galiba “PYD’nin kazanımlarına karşı Sincar havucunu” uzattı.
Öyle olmasa, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD’li mevkidaşının ziyaretinden sonra, “YPG’nin kontrol ettiği yerleri, bölgeyi, güvenli bölge sayamayız’ dedik” şeklinde yumuşak bir geçiş yapar,
Başbakan Binali Yıldırım da birkaç gün önce ABD’nin, PYD’nin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’ne silah yardımı konusunda, “Siz DEAŞ’la mücadele için silah gönderiyorsunuz, ağır gelişmiş silahlar gönderiyorsunuz. İyi tamam gönderin bir şey demiyoruz. Ama o silahların yarısı PKK’ya gidiyor. PKK da ülkemizde bizim güvenlik güçlerimize, vatandaşlarımıza o silahları doğrultuyor, bize zarar veriyor. Dost, müttefik, NATO’da müttefik, elli yıldır dost olan ülkenin bunu yapmaması gerektiğini düşünüyoruz. Başka bir şey söylemiyoruz” der miydi?
-Erdoğan’ın Tepkisi O “Bez” İndirir mi?-
Kardak seferinden girdik, Kerkük’ten çıkalım.
Kerkük’e Barzani “bezi”nin asılacağı 16 Mart’ta açıklandı… 28 Mart’ta da karar resmileştirildi.
Erdoğan resmi karardan 8 gün sonra “Eyyy Barzani” demeden şu tepkiyi gösterdi:
“Kerkük’te milli bayrak dışında ikinci bir bayrağın asılmasını kesinlikle yanlış buluyorum. O bayrağın sahipleri şunu bilsinler ki, bölücülük yapıyorlar. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne sesleniyorum, bu yanlıştan bir an önce dönün… Münasebetlerimiz şu anda iyi gidiyor. Bu münasebetleri bozmayın. Hemen o bayraklarınızı indirin. Sadece Irak milli bayrağı ile yola devam edin. Yoksa şu an geldiğiniz noktadan geri adım atmaya mecbur kalırsınız.”
AKP iktidarıyla birlikte Ankara’da ayaklarına kırmızı halı serilen Barzani ve Talabani, bu kuru demeçlerden ürküp, “bezi” indirir mi? Şimdilik, indirmeyeceklerini açıkladılar.
İşgâl kararında devam ederlerse; Bizimkiler göz göre göre bir kez daha “aldatıldı” demektir.
Ya referandumun “evet”çisi Barzan’i 16 Nisan’a birkaç gün kala fikir değiştirip, “bezi” indirirse; Reis “Kerkük fatihi” olmaz mı?
Müyesser YILDIZ
6 Nisan 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/ikinci-kandile-operasyon-neyin-havucu-0604171200.html