İçeriğe geç

Komutanlar Neye Hazır?

Erdoğan’ın dün Meclis’in açılış resepsiyonunda Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay 2. Başkanı ile ayaküstü sohbeti çok ilginçti. Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın İran’a gittiğini belirttikten sonra, “Biz her an hazır olalım her şeye” dedi. Komutanlar da, “Hazırız” karşılığını verdi.

Bu diyalog üzerine öncelikle, “Başkomutanlık” tartışmalarına değinmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi, TBMM’nin kurulduğu günden bu yana tartışmasız Meclis’in yetkisinde olan Başkomutanlığın TBMM adına Cumhurbaşkanı uhdesinde bulunması tamamen temsili bir durum. Anayasa’ya göre, savaş halinde Başkomutanlık görevi Cumhurbaşkanı namına Genelkurmay Başkanı tarafından yerine getiriliyor; ama Genelkurmay Başkanı da Başbakan’a karşı sorumlu.

Hukuki durum bu iken Erdoğan daha 2014 Cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarında, “Başkomutanı siz belirleyeceksiniz” demiş, bir anlamda “Başkomutan” olacağı mesajını vermişti.

AKP’nin Başkanlık sistemiyle ilgili teklifinde de, “Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur” maddesindeki, “TBMM adına” kısmı çıkartılmış, ancak tepkiler üzerine bu ibare yeniden eklenmişti.

Görünen o ki, Erdoğan dün akşam TBMM’deki o diyalgola “Başkomutanlığını” ilân ve tebliğ etmekle kalmadı, Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a karşı sorumlu olduğu maddesini de fiilen ortadan kaldırdı!.. Başbakan Binali Yıldırım, “Merak etmeyin, savaş mavaş yok” açıklaması yaparken, Erdoğan’ın dün bir kez daha, “Bir gece ansızın gelebiliriz” dediğini de ekleyelim.

Tak-Şak Paşa

Merhum Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’le ilişkisine dair çarpıcı bir ifadesi olmuştu; “Çiller tak diye söyler, ben şak diye yaparım” şeklinde… Bu yüzden de adı “Tak-şak Paşa”ya çıkmıştı.

İşte dünkü diyalog nedense bana bu sözleri, bir de yakın tarihimizdeki “TSK’nın sorunlu komutanlığını” hatırlattı.

Bölgemizde çok ciddi bir süreçle karşı karşıyayız, herkes “ortak akıl” arayışında; lâkin “Başkomutan” Erdoğan, adeta TEOG’un kaldırılması emri gibi, komutanlara “Her şeye hazır olun” emri veriyor, onlar da “hazırız” diyor. Millet TSK’nın Irak’ın kuzeyi, Kerkük, Suriye ve İran hakkında ne düşündüğünü, “kırmızı çizgileri” olup olmadığını, bundan önce TSK’nın görüşünün sorulup sorulmadığını biliyor mu? Hayır.

27 Yıldır “Özlenen” Tablo Bu muydu?

TSK’nın, “Yeni Türkiye” projesi önündeki en büyük engel sayıldığı gerçeğinin altını çizmekle yetinip yakın tarihimizde TSK-ABD ve TSK-iktidar ilişkilerinden bazı örneklere geçelim.

Yıl 1990… Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Irak’ın işgâline giden yolda önemli bir süreç olan 1. Körfez Savaşı’na girmemizi istiyordu. Ancak dönemin Genelkurmay Başkanı merhum Necip Torumtay çeşitli gerekçelerle buna karşı çıkıp, “İnandığım prensiplerle ve devlet anlayışımla hizmete devamı mümkün görmediğim için istifa ediyorum” dedi. Torumtay istifasından 4 yıl sonra 1994’te kaleme aldığı kitabında da o dönemi şöyle anlattı:

“Bir ülkenin, savunma dışında bir savaşa girmesi, bağımsız ve egemen milletlerde, o ülkenin kendi milli iradesiyle olur. İttifak içerisinde dahi, o ittifakın gerektirdiği yükümlülükler milli menfaat ve hedeflerle bağdaştırılarak milli siyaset doğrultusunda, yine milletin kendi iradesiyle ve yetkili organları ile savaşa girme kararı verilir. Aksi takdirde, başka ülkelerin milli menfaatleri doğrultusunda bir savaşa sürüklenilmiş olunur. Savaş, millet için hayati bir zorunluluk olmadıkça bir cinayettir. Türk ordusunun Irak’a girmesi gerektiğini öne sürenler, bu hareketi Türkiye için hayati derecede zorunlu mu görüyorlar? Bu konuda bir kamuoyu baskısı, milli bir görüş birliği mi var? Ülkenin bir savaşın, hem de bataklığa dönen komşu coğrafyada, Türkiye’deki çeşitli etnik ve dinsel kökenden vatandaşların akrabalarının yaşadığı bir coğrafyada süren bir savaşa çekilmesini, ne Türk halkı, ne Türk ordusu ister.”

Irak’ın işgâli için AKP iktidarı döneminde çıkarılmak istenen 1 Mart tezkeresi malûm. Meclis’te yeterli sayı bulunamadığı için kabul edilmedi. Lâkin bunun tüm faturası askerlere kesildi. Askerimizin başına önce “çuval” geçirildi, ardından TSK’nın beli “balyoz”la kırıldı!..

O dönem tek “sorunsuz” komutan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’tü. “Çuval” olayını anlayışla karşıladı, bunun “ABD veya ABD Silahlı Kuvvetlerinin politikası olmadığına” inandığını söyledi.

Sadece Irak sorunumuz yoktu, ABD bir de Kıbrıs’ta Annan Planı’nın kabul edilmesini istiyordu. İktidarın plana desteği tamdı. Öyle ki, merhum Rauf Denktaş’a “Türkiye yerine Kıbrıs’ta konuş” dendi. TSK’nın tavrına gelince; Özkök dışındaki komutanların itirazları vardı. Merhum Denktaş ve KKTC halkı TSK’ya bakarken, Özkök referanduma sayılı günler kala, “Referandum için evet ya da hayır demek benim için uygun olmaz” açıklamasını yaptı. Denktaş’a yönelik o söz için, “Sayın Başbakan’ın görüş belirttiği bir konuda benim bir görüş belirtmem olmaz. Takdir KKTC Cumhurbaşkanı’nındır” dedi. Neticede Annan Planı’na Rum kesiminden “Hayır”, KKTC’den “Evet” çıktı.

Ergenekon-Balyoz süreçleri yaşandığında ise Özkök emekliydi ve o meşhur sözü söyledi; “Kasaptaki ete soğan doğramam.”

Barzani, Kerkük ve İlker Başbuğ

Hilmi Özkök’ten sonraki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a gelince; ABD ve iktidarla epey gerilim yaşadı. ABD’nin PKK’ya silah verdiğini açıkça söyledi… Terörle mücadeledeki zaafiyetlere dikkat çekti… “Ne mutlu Türk’üm” diyemeyenlerin Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktı. Sonrasında “mezara gidecek” Dolmabahçe Zirvesi’yle sular duruldu. Emekli olduğunda kendisine araç tahsis edildi.

İktidarın Talabani ve Barzani’yi muhatap kabul ettiği, Türkiye’nin Kerkük ve Türkmen tezlerinde geri adım attığı 2008-2009’a gidelim.

ABD, Talabani’nin Ankara’ya davet edilmesini istemiş, dönemin Cumhurbaşkanı Sezer asla kabul etmemişti. Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra Talabani Mart 2008’de Ankara’da ağırlandı. TSK bu ziyareti boykot etti.

Aynı günlerde “Kürdistan”dan Ankara’ya gelen dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Gül ve Erdoğan’dan bu defa Barzani’yle temas kurmalarını ve “İran konusunda kendileriyle birlikte hareket etmelerini” istedi. Gül 2008’in sonunda Kerkük’e, oradan da Erbil’e geçmeyi planladı. Tam o sıralarda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Kerkük’teki “kırmızı çizgimize” dikkat çekmişti. Bundan mıdır bilinmez, ama Gül “kulak rahatsızlığı” gerekçesiyle o ziyareti yapmadı.

Barzani’yle ilişkilerin oralardan, nerelere geldiğini tekrarlamaya gerek yok!.. Sadece Kerkük değil, Ermeni “soykırım” iftirası, “FETÖ” tehlikesi ve “TSK’ya kumpaslara” dikkat çeken Başbuğ’un başına gelenleri hatırlatmaya da!..

Necdet Özel Niye Zona Oldu?

2012 yılında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in, 3 kuvvet komutanıyla birlikte “kumpaslar” ve “hukuksuzluklara” isyan edip istifalarını verdiği malûm!.. İktidarla bir “diyalog” sorunu olduğu apaçık ortadaydı…

Koşaner’den sonraki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in iktidarla müthiş “uyumu” herkesin malûmu. Lâkin o bile her “beklentiyi” karşılayamadı. “TSK reformunu” 2015’e kadar bitirmesi istenmişti, yapamadı. 15 Temmuz darbesinden sonra bir kalemde KHK’larla yapılan “reformlar” var ya, işte onları. Görevi bırakmadan kısa bir süre önce “zona” olmuş, askeri çevrelerde hastalığın sebebinin o reformları gerçekleştirememesi olduğu konuşulmuştu.

Özellikle Suriye ve İran’la ilgili daha anlatılacak çok şey var, ama şimdilik burada bitirip soralım:

On yıllardır özlenen “uyumlu TSK”’ya içten ve dıştan gayretler sonucu dün itibarıyla kavuşulmuş gibi, değil mi?!

Müyesser YILDIZ
2 Ekim 2017

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/cumhurbaskani-erdogan-baskomutanligini-ilan-etti-0210171200.html

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/makale/cumhurbaskani-erdogan-baskomutanligini-ilan-etti-0210171200-124467

Kategori:Uncategorized