Meşhur 28 Şubat davasında 5.5 yıl geride kaldı ve sona gelindi.
Yarın tam 91’inci celsesi görülecek ve savcı mütalaasını verecek.
Davada dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, 2. Başkan Çevik Bir, Genel Sekreter Erol Özkasnak, Çetin Doğan, Engin Alan başta olmak üzere tam 100 sanık var. Bu süreçte hayatını kaybeden sanıklar da oldu.
5.5 yılı özetlersek;
Soruşturma başlamadan kısa bir süre önce döneme ait bilgi ve belgeler Başbakanlık genelgesi ile imha edildi.
Gözaltı ve tutuklamalar TSK’dan atılmış bir doktorun gönderdiği CD ile başladı. Bilirkişiler bu CD’nin delil niteliği olmadığı yönünde rapor verdi. CD’yi gönderen kişinin de “FETÖ”cü olduğu ortaya çıktı.
Dava dosyasında yer alan bazı “BÇG belgelerine” sonradan ilaveler yapıldığı anlaşıldı.
Sözkonusu kararların alınmasında belirleyici olan MİT istihbarat raporlarının getirilmesi talepleri reddedildi.
“Suçun” işlendiği ve sona erdiği tarih ortaya konmadı.
Dava konusu, “hükümete darbe” olduğu halde, sadece o dönem değil, çok öncesi ve sonrasında TSK’dan atılanlar veya türban mağduriyeti yaşayanlar davanın tarafı yapıldı.
İddianamede 28 Şubat’ı gerçekleştirenlerin “TSK’daki Fetullahçıları hedef aldığı” savunuldu.
Duruşmalarda “hükümete darbeden” çok sözkonusu yasağın 28 Şubat’tan yıllar önce Anayasa Mahkemesi kararıyla yürürlüğe girdiği belirtildiği halde üniversiteler ve kamu kurumlarındaki türban mağduriyeti konuşuldu.
28 Şubat kararlarının merhum Erbakan’a MGK’da “boncuk boncuk terletilerek” değil, Çiller tarafından Meclis’te imzalattırıldığı ortaya çıktı.
Askerler dışında 28 Şubat kararlarını uygulayan hiç bir siyasi ve bürokrattan hesap sorulması gündeme gelmedi.
Davanın sivil sanıklarından birisi de dönemin YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz. İlginç olan şu; Gürüz bu davada türban yasağı, katsayı uygulaması ve denklik işlemlerine izin vermemekle suçlanırken, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen FETÖ çatı davasında Gürüz’ün aldığı tedbirler sayesinde “FETÖ’cülerin” üniversitelere yerleşemediği, ancak sonrasında uygulamaların gevşetilmesiyle üniversitelerin ele geçirildiği yönünde ifadeler verildi.
Son duruşmaya zorla getirilen, ama sanıkların huzurunda değil İstanbul’dan SEGBİS’le ifade veren Tansu Çiller hariç, dönemin etkili bakanları Meral Akşener ve Şevket Kazan dahi 28 Şubat’ın bir “darbe” olmadığını söyledi.
5.5 yılda üç heyet ve savcı değişikliği yaşandı.
İddianameyi hazırlayan Savcı, ilk duruşma savcısı, davanın bazı hakimleri ile bu soruşturmada Savcıya yardım eden dönemin Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Muharrem Köse “FETÖ”den tutuklandı.
Savcılar Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin ile Muharrem Köse’nin HTS kayıtlarının getirtilmesi isteği reddedildi.
Özetle; “FETÖ’cüler” tarafından hazırlanan iddianame ile başlatılan, “FETÖ’cü” bilirkişilerce hazırlanan raporlar, sahteliği ortaya konmuş delillerle sürdürülen ve bazıları “FETÖ’cü” olan hakimler tarafından görülen bu davada sona gelindi.
Daha önceki Savcı, 1 numaralı sanık Genelkurmay Başkanı olduğu için davanın Anayasa Mahkemesi’nde görülmesi yönünde mütalaa vermiş, ancak kabul edilmemişti.
Yarın yeni bir mütalaa verilmesi ve sanıkların tümü olmasa bile 10-15’i hakkında mahkumiyet istenmesi bekleniyor.
Nereden çıkarıyoruz?
Çünkü iktidar bu davanın arkasında… İktidardan bazı isimler ve dahi Erdoğan’ın kızları da bizzat davanın mağdur/müştekisi konumunda…
Tamam, 28 Şubat’la hesaplaşma azim ve kararlılığı sözkonusu. Lâkin, A’dan Z’ye “FETÖ’cüler” eliyle yürütülmüş bu davada mahkumiyet, en önce “FETÖ’cülerin ibra edilmesi” anlamına gelmez mi?
Müyesser YILDIZ
20 Kasım 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/28-subat-davasinda-mahkmiyet-ne-anlama-gelir-2011171200.html