MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dünkü grup toplantısında “FETÖ’yle mücadeleye” yönelik eleştirilerde bulunup, iktidara çeşitli sorular yöneltti. İtirafçılık konusuna da değinen Bahçeli, “Bir gün kahraman ilân edilen, diğer gün hain olmaktadır. Bu itirafçılık yarışının kuşkulu yanları oldukça fazladır” dedi.
Bahçeli’nin kastettiği “kuşkulu itirafçı” Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in Koruma Müdürlüğünü yaparken, “Ben FETÖ üyesiyim” diye teslim olan Yüzbaşı Burak Akın’dı. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan Akın, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış, ancak “Böylesi şüpheli birisi TSK’da nasıl görev yapar” şeklindeki tepkiler üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nca hakkında soruşturma başlatılıp, açığa alınmıştı.
Yüzbaşı Burak Akın olayında hâlâ anlaşılamayan pek çok nokta var. Bunların en başında ise şunlar geliyor:
Emniyet, kendiliğinden gelip itirafta bulunduğunu duyururken, Savcılık ve TSK kaynakları, Akın’ın “kripto” olduğunun tespit edilmesi üzerine Savcılığa yönlendirildiğini bildirdi. Doğrusu nedir, hâlâ bilmiyoruz, ama Savcılığın, polisin sunumundan rahatsızlık duyduğunu kaydedelim.
Akın’ın, “Örgütün birşeylere zorlaması” sonucu “dayanamayıp” teslim olduğu belirtildi, ancak görüldüğü üzere öyle büyük ve flash “itiraflarda” bulunmadı.
Bir başka husus; Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Güler, Genelkurmay 2. Başkanlığı döneminde Mehmet Akkurt olayını yaşamış biri. Kimdi Akkurt? Yıllarca Hulusi Akar’ın yanında çalışmış, Akar’ın Genelkurmay Başkanı olurken Güler’e “emanet” ettiği emir subayıydı. Yaşar Güler 15 Temmuz’da işte bu kişi tarafından derdest edildi ve yaşanan çatışmada öldürüldü. Burak Akın’a dönersek; Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak bu isimle 15 Temmuz’dan sonra 1 yıl çalıştı. Anlaşılan o ki, görevden ayrılırken de Güler’e “emanet” etti. Güler gibi İstihbarat Başkanlığı yapmış ve Mehmet Akkurt olayını yaşamış bir kişinin, Burak Akın’ı araştırmamış olması mümkün mü? O halde ya istihbarat zaafiyeti sözkonusu veya Akın öylesine “kripto” bir isim ki, ancak kendisi itiraf edince “FETÖ’cü” olduğu öğrenilebildi.
Her halükarda vahim değil mi?
-Oklar KKK’na Çevrilmişken-
15 Temmuz’dan sonra “FETÖ mücadelesinin” en yoğun şekilde Hava ve Deniz Kuvvetleri’nde sürdüğünü duyduk, yazılan haber ve bilgilerden öğrendik.
“FETÖ ile mücadele yetersiz” diye eleştirilen kuvvetin başında ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı geldi. Özellikle Yaşar Güler’in atanmasına kadar, bu kuvvette “Darbeye katılanların tasfiyesinin” dışında bir şey yapılmadığı öne sürüldü.
İşte Burak Akın olayının ortaya çıkmasının en önemli sonucu, artık Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda da “FETÖ’yle ciddi bir mücadele” yürütüldüğü algısının doğması oldu.
-İki Ucu Pisli Değnek-
Burak Akın olayından devam edelim. Savcılık, TCK’da öngörüldüğü şekilde “samimi itiraflarda” bulunduğuna ikna oldu ki, serbest bıraktı. Ancak Genelkurmay, idari soruşturma açıp, açığa aldı.
Sorun şu; Elbetteki “şüpheli” bir şahsın göreve devam etmesi büyük risk!.. Ama öte yandan açığa almanın olası “itirafçılar” için caydırıcı bir unsur olacağı açık.
İlgililerin, tam anlamıyla “iki ucu pisli değnek” bu duruma da çözüm bulması gerekmiyor mu?
-Tartışılan İki Emir-
Bu örneklerden sonra yazımızın konusu olan daha büyük fotoğrafa geçelim.
İddia o ki, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Ekim ayında tüm bağlı birimlere bir emir gönderir. Emirde, “FETÖ ile mücadelenin” çerçevesi çizilmiştir.
Ancak Kuvvete bağlı bir birimin sözkonusu yazıyı ilgi göstererek yayınladığı gizli emirde, “FETÖ’cüler veya bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” personelin tespitine yönelik çalışmaların sürdüğü belirtildikten sonra, “Gelinen bu aşamada mücadelede esas; FETÖ/PDY’ye müzahir olanların etkisiz şekilde tespiti, FETÖ/PDY mensubu olmayanların ise huzur ve güvenlik içinde mesailerine devam etmelerinin sağlanmasıdır” denir.
Aynı birlik, 15 gün sonra ikinci bir gizli emir daha yayınlar. Emir şöyledir:
“15 Temmuz 2016’da meydana gelen darbe girişimini müteakip gözaltına alınan ve tutuklananlardan, haklarında adli kontrol şartı, yurt dışına çıkış yasağı verilen ya da herhangi bir karar verilmeden serbest bırakılanların bilgisine başvurulacak ve bilgi alma tutanağı tanzim edilecektir. Bu kapsamda; Bilgisine başvurulan personele ‘etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanıp yararlanmadığı’ ve itirafçı olup olmadığı soruları da yöneltilecektir. Etkin pişmanlıktan faydalanan personel varsa geçici uzaklaştırma yapılması için komutanlığa bildirilecektir.”
Birinci emre bakalım; TSK’da neredeyse her personelin, “Sıra bana ne zaman gelecek?” endişesiyle beklediği bir süreçte, “Mücadele ve görev” dengesini sağlama açısından doğru bir yaklaşım.
Ancak öte yandan bunu, “Kripto olarak kendini gizlemeyi başarıp, sistemde kalan personelin güvenliği ve rahatı sağlanmalı, kendini gizleyen personel üzerindeki ‘ne olacağım’ baskısı kaldırılmalı” şeklinde yorumlamak da mümkün.
İkinci emre gelince; Personelin durumunu tespit için yine doğru bir yaklaşım.
Lâkin bu da, “Etkin pişmanlıktan faydalanmayı düşünenlere konuşmaması için uyarı gibi” ve “Etkin pişmanlıktan faydalanarak, bildiklerini anlatanların görevden uzaklaştırılması, FETÖ’ye yarar, TSK’da FETÖ’cülerin kalmasını sağlar” diye yorumlanabilir.
Nitekim böyle yorumlayanlar oluyor ve ortalık karışıyor
Nihayetinde iddia olunan o yazılar AKP’li yöneticilere, oradan da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a ulaştırılıyor. Söylenen o ki, Akar da konuyla ilgili inceleme başlatıyor.
Netice-i kelam; Savaş kapıda, TSK’nın hali ise maalesef bu!..
Müyesser YILDIZ
17 Ocak 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/genelkurmayi-karistiran-gizli-emir-1701181200.html