Erdoğan dün AKP Grup toplantısında sağına Başbakan Binali Yıldırım’ı, soluna azlettiği eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu oturttu.
Türkiye şimdi bu fotoğrafı konuşuyor. Yorumlar, Erdoğan’ın Davutoğlu’nu yanına alarak, Abdullah Gül’e bir darbe daha vurduğu yönünde. Yani Davutoğlu’nun dönüşü AKP içi mesele olarak değerlendiriliyor. Oysa daha büyük anlamı var.
Bundan önce Erdoğan’ın dün grup konuşmasında CHP’nin Suriye PKK’sı PYD için, “Terör örgütü değil, siyasi partidir” şeklindeki söylemini eleştirmesine değinelim.
PYD’ye parti muamelesi yapan, başındaki Salih Müslim’i Türkiye’de ağırlayan, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu değil miydi?.. İmralı’daki teröristbaşı ile “müzakereler” sürerken, HDP’lilerle “Rojava ve Suriye politikalarını, PYD’nin durumunu” görüşüp, “Kurulacak bir komisyonla ortaklaşma çabasına girmeyi” kararlaştırmadı mı?.. Ve de iddialara göre, Başbakanlığı döneminde gerçekleşen Süleyman Şah Türbesi’nin “kaçırılması” operasyonunu Salih Müslim ile birlikte koordine etmedi mi?
Dahası; 2014 yılında Genelkurmay Başkanlığı, PYD için “terör örgütü” ifadesini kullanınca, dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “HDP ile PKK aynı mı? Değil. Biri siyaset düzeyinde faaliyet gösteriyor. PYD ile YPG arasında da böyle bir durum var” demedi mi?
Yıllarca Dışişleri Bakanlığı’nda Davutoğlu’nun Müsteşarlığını yapan, şimdi de BM Daimi Temsilcimiz olan Feridun Sinirlioğlu, “YPG ve PYD’yi ayırmak lâzım. PYD bir parti. Bizdeki HDP gibi. YPG onun silahlı kolu. PYD’nin elinde ise silah yok” diye konuşmadı mı?
Özetle, dün AKP’lilerin söylediğini, bugün CHP söylüyor… Yani biri giderken, biri geliyor… Bize de bu hızlı dönüşlere yetişmek düşüyor!..
Davutoğlu’nun dönüşüne gelelim;
Daha dün yandaşlar, Musul Başkonsolosuyken CHP’li Öztürk Yılmaz’ı alnından öptüğü için yerden yere vuruyorlardı. Acaba dünkü manzaradan sonra nasıl viraj alacaklar, meraklanmamak mümkün değil. Bu, onların sorunu. Biz Davutoğlu’nun dönüşünün Türkiye açısından anlam ve önemine bakalım.
Bilindiği gibi, Erdoğan ile Davutoğlu 22 Ocak’ta 3 saat süren bir görüşme yaptı. Dünkü fotoğraf bundan sonra ortaya çıktı.
Abdülkadir Selvi’nin yazdığına göre, 3 saatlik görüşmenin yarısı başta Afrin operasyonu olmak üzere dış politikadaki gelişmelermiş.
İşte Türkiye’yi, hepimizi ilgilendiren de bu kısmı.
Suriye politikasının mimarı o. 2011’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın telefonundan sonra Esad’la 7 saat görüşüp, Suriye’ye “demokrasi” getirmek için ikna etmeye çalışan, hatta iddialara göre, masaya yumruğunu vurup, “istifa edeceksiniz” diyen, sonrasında şu açıklamayı yapan o:
“Biz Suriye’de bütün alternatifi deneyerek bugünlere geldik, ama bu sancılı sürecin çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Artık bu süreci yıllarla ifade etmek yerine aylar veya haftalarla ifade etmek gerekir.”
7 yıl geçti… Suriye’nin hâli ve bunun Türkiye’ye yansımaları ortada.
Devam edelim.
Mesut Barzani’yi “KAK” diyen, yazışma ve temaslarda “Kürdistan” sözcüğünün kullanılması talimatını veren ve Dışişleri Bakanlığı’nda “Barzanistan”ın bezini ilk açtıran da o.
Peki Davutoğlu’nun “KAK Mesut”u Zeytin Dalı Operasyonu’na nasıl yaklaştı? Derhal durdurulmasını istedi. Sözde parlamentosu da operasyonu kınadı.
Ya Davutoğlu’nun 2013’te Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, “Ulus devletle hesaplaşma vakti geldi” demesini, “Bölgenin restorasyonunda PKK’yla yürütülen sürecin etkili olacağını” söylemesini ve HDP’lilere, “Bu görüşlerinin Öcalan’ın Nevruz deklerasyonu ile ne kadar örtüştüğünü” anlatmasını unutmak mümkün mü?
Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminden de birkaç “açılım” hatırlatalım:
Şimdi hapiste olan Selahattin Demirtaş’ı ilk kez Başbakanlıkta ağırladı…
Diyarbakır’dan, Kobani’ye selâm gönderip, “Kobani’deki her kardeşimin alnından öpüyorum. Kobani bize tarihin emanetidir” dedi…
Rus uçağının vurulması emrini bizzat kendisinin verdiğini açıkladı…
Danışmanlığından Başbakanlığına, dış politikadaki tüm bu hataların bedelini ise hepimiz ödedik, ödemeye de devam ediyoruz.
O halde soralım; Davutoğlu’nun “muhteşem” dönüşü, tüm bu yaptıklarından “ibra” olması veya “affedilmesi” anlamına gelmez mi?.. Böyleyse, bundan parti içi dengelerin Türkiye’nin hak ve çıkarlarından daha önemli olduğu sonucu çıkmaz mı?.. Erdoğan’la 3 saatlik görüşmesinde, “Pişmanım, kandırıldım” dediyse o başka!.. Öyleyse de yüreklerin bir nebze soğuması için milletimize, bu nedametin duyurulması gerekmez mi?
-Davutoğlu’na Yeniden Görev mi?-
Bundan sonrasına geçelim; Acaba Davutoğlu’nun “muhteşem” dönüşünün tek sebebi “Parti içi birlik ve beraberliği” tahkim mi, yoksa başka faktörler de var mı? Mesela kendisine dış politikada yeniden bir görev verilmesi veya yeni bir misyon yüklenmesi gündeme gelir mi?
Zira şunları biliyoruz:
Dışişleri Bakanı yapılmasını bizzat Obama’nın istediği öne sürüldü. Yalanlanmadı.
ABD, İngiltere, İsrail başta pek çok ülkeyle çok samimi ilişkileri oldu.
ABD, en çok ödülü ona verdi… Üç yıl üst üste “100 Küresel Düşünür” listesinde yer aldı.
Bu tabloyu Erdoğan’ın Davutoğlu’nu yanına çekerek, Gül’e darbe vurduğu yorumuyla birlikte değerlendirelim.
Davutoğlu’nun Başbakanlığa atandığı dönemde de Erdoğan-Gül arasında sorunlar vardı ve birçok AKP’li, Gül’e yakın bu ismin seçilmesine şaşırmış ve önemli bir isim aynen şu yorumu yapmıştı:
“Gül’ün, iç ve dış dengelerin etkisi var mıdır? Mesela Abdullah Gül, çekilme ve konuşmama karşılığında Davutoğlu’nun Başbakanlığını ve kendisine yakın bakanların yerini korumasını şart koşmuş olabilir mi?”
Erdoğan-Davutoğlu görüşmesi tam 3 saat sürdüğüne göre; Yine “iç ve dış dengelerin” etkisinin yanısıra acaba Abdullah Gül’ün “Çıkış” yapmama karşılığında Davutoğlu üzerinden yeni bir talebi mi sözkonusu?
-MHP Ne Diyecek?-
Bir başka ayrıntı; MHP’nin Erdoğan’a tam desteği malûm. MHP ile Davutoğlu arasındaki gerilim de.
6 ay önce Tuğrul Türkeş’in kabine dışı kalması ve koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması tartışmaları yaşandığında Bahçeli, “Onu Ahmet Davutoğlu ölçüsüyle birilerinin izah etmesi lazım” dedi. Davutoğlu, “Bahçeli’den beklenen, nezaketten ve siyasi olgunluktan yoksun tavırlar yerine kendi sorunlarıyla yüzleşme cesaret ve erdemini göstermesidir” karşılığını verdi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da şu sert açıklamayı yaptı:
“Mazul başbakanlardan Ahmet Davutoğlu, bir süreden beri sindiği köşesinde başarısızlık, kabahat ve veballerinin özeleştirisiyle meşgul olması gerekirken büyük bir unutkanlıkla eski defterleri karıştırma cüretini göstermiştir. Ahmet Davutoğlu, başbakanlıktan ‘hal’ edildikten sonra iyice şaşırmış, tarihi sorumluluklarından kurtulmanın yolunu, başarısızlıklarının yükünü, eskiden olduğu gibi MHP’ye yüklemekte bulmuştur… Siyasette tutarlı duruş sergileyen MHP’nin kamuoyundaki imajının zedelenmesi, haklı iken haksız pozisyonda gösterilmesi için algı operasyonlarına girişilmesi Pensilvanya taktiğidir… Ahmet Davutoğlu’nun Okyanus Ötesine giderek FETÖ’nün elebaşıyla görüştüğü bilinmektedir. O zaman kendisine soruyoruz. Siz Pensilvanya’da hangi parti meselelerini konuştunuz? Okyanus ötesinde hayati devlet meselelerini de görüştünüz mü? Birlikte hangi kararları aldınız, hangi algı operasyonlarına girişmeyi planladınız?.. Ahmet Davutoğlu tarafından erken seçim için geçiş hükûmeti oluşturmak üzere siyasette her kaba girebilen, her siyasi renge uyum sağlayabilen, eşik bekçiliğine ve at uşaklığına müsait birtakım dönme ve devşirmelerin toplandığı unutulmamıştır. ‘Slime’ tipi kanserojen politikacı devşirme ve kiralama yöntemini siyasi geleneklerimize yerleştiren Ahmet Davutoğlu’dur… Ülkenin 1 Kasım 2015 erken seçimlerine giden süreçte yaşadığı kaosun, olağan dışı terör saldırıları yüzünden verilen şehitlerin, yaşanan toplu ölümlerin vebali Ahmet Davutoğlu’na aittir. Biz Sayın Davutoğlu’nu, Süleyman Şah utancının mimarı, PYD’nin Habur’daki mihmandarı, 15 Temmuz’un kaçkını serok Ahmet olarak hatırlıyoruz. Ahmet Davutoğlu’nun, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye edep, hayâ ve saygı sınırlarını aşan çirkin ithamları ayaklarımız altındadır.”
Çok değil, sadece 3 ay önce ise Bahçeli, Kerkük’le ilgili görüşlerini açıklayan Davutoğlu’na şöyle yüklendi:
“Barzani’ye ‘Kak Mesut’ diyen eski Başbakan sosyal medya hesabı üzerinden kendini hatırlatma gereği duymuştur. Anlaşıldığı üzere Kerkük’ün Türkmen ruhunu inkar etmiş, Türkmen yurdu olduğunu yok saymıştır. Yani kendisinden bekleneni bir kez daha yerine getirmiştir. Stratejik derinlikte az kalsın Türkiye’yi boğmak üzere iken görevden el çektirilen bu zihniyet şimdi kalkmış, sanki fikrin nedir diye sorulmuş gibi mesajlar verme gereği duymuştur… Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, TSK güçlü bir iradeyle ağız birliği içindeyken, bir eski Başbakan’ın durumdan vazife çıkararak devletin politikalarına aykırı beyanat vermesi, gafillik ve garabettir ve de hükümetin politikalarını sabote etmektir. Sorarım sana, durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın? Sıfır sorun enkazı daha kaldırılmamışken, sana ne oluyor, sen hangi yüzle konuşuyorsun? Barzani lobisinin değirmenine deyim yerindeyse su taşıyor. Kerkük’ün acıları büyürken, kayıpları artarken; hala zalimlerin sözcülüğüne cüret edenlerin varlığı, kabul edilemez işbirlikçilik ve ilkesizlik örneğidir.”
Erdoğan dün Davutoğlu’na iade-i itibarda bulunarak, bir anlamda MHP’nin bu ağır suçlamalarına karşı da ona kol kanat germiş olmadı mı?
Müyesser YILDIZ
31 Ocak 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/davutoglunun-geri-donusunun-sirri-ne-3101181200.html