İçeriğe geç

27 Nisan Muhtırası “Virüs” Müdür?

27 Nisan muhtırası üzerindeki tatışmalar renklendikçe renkleniyor. Bir renk te benden!..

O muhtıranın yayınlandığı gece bir arkadaşımın telefonuyla uyandım; öyle haberim oldu. Uykulu gözlerle okudum ve “AKP’ye yüzde 10.” diyerek gidip yattım. Sabah bir daha okudum: “İlkokul çocuğu bile yazmaz; bu ne berbat Türkçe.” yorumunu yaptım.

Muhtıra şimdilik bir kenarda dursun; bizlerin bilgisayarına virüsle yüklenen o sözde örgüt “talimatları”na geçeyim. İddianame çıktıktan sonra gördüğüm “talimatları” 27 Nisan tartışmaları vesilesiyle defalarca okudum. Evet, birileri oturmuş: “Ulusalcılar böyle düşünür.” deyip yazmış. Yine berbat bir Türkçe!.. Ama çok işe yaradı: bizler içeri alındık, dışarıdakilere de neleri yazamayacakları ‘kibarca’ tebliğ edildi. İktidarın aleyhine bir cümle bile “kara propaganda”, “Ergenekon” davalarının sorgulanması, “örgüt propagandası” olabilecekti. Hatta farkına varmadan, “fikren” örgüt sempatizanı sayılabilecek veya son olarak Etyen Mahcupyan’ın ifadesiyle “ideolojik olarak Ergenekon dünyasına pek de uzak olmayan” sınıfına sokulabilecektiniz. Bunların hepsi oldu, sıra dış basına bile geldi. Baksanıza, tutuklu gazeteciler hakkında yazan yabancılara da: “Kara propaganda yapıyorsunuz.” demeye başladılar.

Askerlerin yargılandığı Balyoz davasında da birçok “dijital delil” üretildiği ortaya çıktı. Bunların dili de Türkçe düşünme ve yazma mantığına aykırılıklarla dolu.

Geçelim irtica ile mücadele ya da kamuoyuna sunulan adıyla AKP ve Gülen’i bitirme plânına… Mantık ve dil aynı. Ama bu daha uzun vadeli bir yatırıma benziyor. Misâl, birileri Anıtkabir’i havaya uçursa, kesinlikle olağan şüpheliler bugünden beraat, “Ergenekoncular” banko fail ilân ettirilmiş oldu.

Demem o ki, bu kâğıt parçalarının hepsi sanki aynı kafa, hatta aynı kalemden çıkmış gibi!..

* * * *

Yeniden 27 Nisan muhtırasına dönersek; o neye yaradı? Bizzat Yaşar Büyükanıt’ın ifadesiyle: “TSK sanala geçti.”!.. AKP’nin oy patlaması ve Gül’ün “dikensiz” seçilmesini saymıyorum bile.

Bugün muhtırayla bağlantılı Dolmabahçe görüşmesi için söylenen ne? Büyükanıt’a eşi ve kızı üzerinden şantaj yapılmış vs.

Dün inanmadım, bugün hiç inanmıyorum. Zira;

Türk tarihinde görülmediği kadar bel altı piyasasının kurulduğu bir dönemde bunun kıymet-i harbiyesi yok…

Bu tür olaylarda şuyûu vukûundan beterdir…

Böylesi şantajlara maruz kalan bir insan ne kadar kendini düşünse de bir noktadan sonra yaşamayı zul addeder…

Bence Dolmabahçe’de o muhtıranın aslı-astarı, kimin yazdığı, yazdırdığı, kime karşı yapıldığı konuşuldu ve Başbakan Erdoğan ikna oldu ki Büyükanıt’ın arkasında durdu. Hatta, onun bir muhtıra değil, bildiri olduğunu söylemeye başladı.

Peki halen 27 Nisan’a kimler muhtıra diyor: Gül ve cemaat. Daha önce de dikkat çektim: Başbakan Erdoğan ancak yayınlandıktan sonra öğrendi; ama Gül, yayınlanmadan 1 saat önce bildiğini açıkladı. Wikileaks yazışmalarına göre de hükümetin sert karşı bildirisini Erdoğan istemediği halde bizzat Gül kaleme aldı. 20 Ocak’ta Habertürk’teki Basın Kulübü’nde Başbakan Yardımcısı, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay vardı. O geceyi anlattı. Bir dostunun evindeyken Gül arayıp: “Habertürk’ü açın.” demiş. Dinleyip hemen evine gitmiş, Başbakan Erdoğan’ı aramış. Sonra Gül’ün konutunda toplanıp ne yapacaklarını konuşmuşlar; Başbakan Erdoğan’a da sık sık telefonla bilgi vermişler…Atalay’ın şu üç cümlesi aklımda kaldı:

Demokrasi sürecinde önemli bir adım oldu…

O süreç, o partileri tasfiye etti…

Cevabımız, Türkiye’de her şeyi temizledi…

Ama ilginçtir, Gül’e ve bir vakte kadar cemaate en yakın bir isim olan Atalay, o geceki programda bir kez dahi “muhtıra” demedi!..

* * * *

Dolmabahçe’de eğer o muhtıra veya bildirinin perde arkası konuşuldu ve “mezara kadar gidecek sır” bu ise şu seçeneklere ne dersiniz?

O berbat bildiriyi Büyükanıt yazmadı. Ancak AKP’li Şamil Tayyar’ın öne sürdüğü gibi bugün “Ergenekon”dan içerde olan birine de ait değil. Türkçe’ye pek de hakim olmayan bir yabancının kaleminden çıktı, Büyükanıt’a imzalamak düştü.

O muhtırayı Büyükanıt yazdı. Çok açık ki Erdoğan’a değil, Gül’e karşıydı… Her daim Pentagon’un TSK’ya, Dışişleri başta olmak üzere ABD yönetiminin AKP’ye oynadığını düşünürsek; acaba İngiltere faktöründen dolayı Pentagon da Gül’ü istemiyor muydu? Bugün Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı veya Başkanlık yolunda ABD yönetiminin “tam destek ve güveni”ni alması o sürecin sonucu olabilir mi?

O muhtıra, aynen bizlerin bilgisayarına yüklendiği gibi, mâlum virüs çetesince TSK’nın internet sitesine kondu. Yani ilk dijital terör burada denendi. Bunun açıklanması da daha büyük bir rezillik olacağından “sehven” üstlenildi!..

Buyurun size 100 yılın çıldırtılmış Türkiyesi’nin en çılgın projesi!..

* * * *

Çevik Bir ve Yaşar Büyükanıt yargılanır mı? Öyle göstermelik değil, cidden!..

28 Şubat’ı ABD Dışişleri’nin yaptırdığı resmi belgelerle sabit. 27 Nisan niye Pentagon işi olmasın?!.. İyi de bunların ortaya dökülmesi, ABD ile içtikleri su ayrı gitmeyen iktidarın işine gelir mi?

İster misiniz hem ABD içinde, hem ABD-İngiltere arasında “Türkiye’yi kaptırmama” savaşı çıksın!..

Ama emperyalizm bu; eşeğini sağlam kazığa bağladıysa babası olsa gözünün yaşına bakmaz, ipini çeker. Emperyalizmin elinden kimler geldi, kimler geçti?!..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Müyesser YILDIZ

05 Şubat 2012

Kategori:Uncategorized