1930’lu yıllarda Fener Rum Patrikhanesi’nde yapılan ayinlerde mealen, “Bu rejimin şanlı kurucularını, dahi Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini ve arkadaşlarını daima koru ve himaye et. Sulh uğrundaki hüsnü niyet ve arzularını kuvvetlendir” diye dua edildiği anlatılır.
Şimdi bırakın Patrikhane’yi, Diyanet bile Atatürk ve silah arkadaşlarının adını anmıyor.
Şuraya geleceğim; Yunanistan Başbakanı Çipras dün saat 16.00 civarında Ankara’ya geldi. Doğruca Saray’a çıktı, yine Anıtkabir’e gitmedi.
Etmez, çünkü maalesef Atatürk’ün “Pontus soykırımı” yaptığını öne süren bir devletin Başbakanı.
Ki, Çipras gelmeden sadece 2 gün önce bizimkilerin sanki söyledikleri ve yaptıkları şahsi görüşleriymiş gibi, “şımarık çocuk” diyerek mazur görmeye çalıştığı eski Savunma Bakanı Kammenos, şöyle konuştu:
“İki Türk askerinin sınırımızı ihlal etmesi sonrası, bu askerleri hukuka uygun bir şekilde yargıladık, Türklerin yaptığı gibi esir tutmadık ve 5 saat gibi bir süre içerisinde iade ettik. Bunun üzerine Hulusi Akar beni arayarak teşekkür etti ve Ankara’ya davet etti. Ama ben asla Ankara’ya gitmem. Orada istenmeyen adam olduğumu biliyorum. Ayrıca bir Yunan Bakan’ın veya Başbakan’ın Ankara’ya gidip, Kemal Atatürk’ün mezarına çelenk koymasını kabul edemem. Çünkü o Pontus Rumlarının ve Anadolu’daki Yunanlıların ölümlerinden sorumludur.”
Erdoğan: Hayırlı Olsun
Bu hatırlatmadan sonra dünkü Erdoğan-Çipras görüşmesine geçelim. Ortak basın toplantısında yapılan açıklamaları duyduk. Çipras, Kıbrıs, Ege, “FETÖ’cü darbeci” askerlerin Türkiye’ye iadesi gibi tüm konulardaki görüşlerinde milim geri adım atmazken, Erdoğan yine, “Siyasetçilerin görevi düşman kazanmak değil, dost kazanmaktır. Biz bu anlayışla siyasetimizi sürdüreceğiz” dedi.
İki gün önce Çipras’ın kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu’nun ziyaretinin anlamını ve bu “tarihi” adımın ardından hangi “açılımların” gelebileceğini yazdığım için öncelikle bu konuyu mercek altına almak istiyorum. Çipras’ın herhangi bir değerlendirmesi olmadı. Erdoğan ise şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi 1971’den bu yana Ruhban Okulu kapalı. Aslında kapalı olmasının nedeni de o zamanki bizim yönetimlerimizle alâkâlı değil. Patrikhanenin de oranın işlevsiz olduğunu görmesi de bunu sağlamıştır. İmam Hatip’te okurken Ruhban Okulu’nu ziyaret etmiştik. Çok zengin bir kütüphanesi çok da zeki bir müdürü vardı. 38 bin cilt kitap vardı kütüphanesinde. Bizim arkadaşımız bir muziplik yaptı, ‘Müdür bey, bu kitapların hepsini okudunuz mu?’ dedi. Müdür Bey de, ‘Son dergilerden birkaç sayfa kaldı’ dedi. Hakikaten o gün bile çok az bir öğrenci sayısına sahipti. 1971’de orası kapandı. Şimdi geldiğimiz noktada orada eğitim-öğretim yok. Sürekli Sayın Çipras ve önceki Başbakanlar bunu gündeme getirdi. Gündeme getirdiklerinde ben de Batı Trakya’daki müftüler sorununu öne sürdüm. Sayın Çipras’ın Ruhban Okulu’nun ziyareti için ‘hayırlı olsun’ dedik. Yarın bu ziyareti gerçekleştirecekler.”
2000’deki Kararda İmzası Olan MHP’li
Erdoğan, Ruhban Okulu’nun açılması karşılığında “Trakya’daki müftülerimizin sorununu öne sürdüğüne” göre, mesele bu kadar basit mi ve nereden nereye gelindi, özetlemek gerek.
AKP iktidarından önce, yıl 2000; Dönemin Hükümeti, okulun açılmasını istediğinde, Azınlık Sorunları Değerlendirme Kurulu, bunun “Milli politikamız ve Milli Siyaset Belgesi”nin değişmesi anlamına geleceğini, bu nedenle MGK’da görüşülmesi gerektiğini bildirir. “Gizli” ibareli raporda, “Azınlık cemaati liderlerinin ruhban ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için üniversitelerde belirli bir kontenjanla öğrenim hakkı tanınması talebinin değerlendirildiği, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde açılan ‘Dünya Dinleri Kültür Bölümü’nün öğrenci seçimi, öğrencilerin kılık kıyafeti, öğretim üyelerinin görevlendirilmesi, öğretim yerinin belirlenmesi vb. YÖK mevzuatının uygulanması doğrultusunda faaliyete devamın uygun olacağı” vurgulanır.
Sözkonusu kararın altına imza atanlardan birisi de o dönem MGK Genel Sekreterliği’nde Müşavir olan, bugün AKP’yle “beka” ittifakı yapan MHP’nin Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Milli Savunma ile Güvenlik ve İstihbarat Komisyonları Üyesi Hidayet Vahapoğlu’dur.
Türk Öğretmen Sayısını Artırın
AKP dönemine geçelim. AB İlerleme Raporlarında Ruhban Okulu’nun açılması talebi yer almaya, ABD da bastırmaya başlamıştır. Yunanistan ise Lozan başta olmak üzere tüm anlaşmalara rağmen Batı Trakya’daki soydaşlarımızı en temel haklarından bile mahrum bırakmaktadır.
2004’te YÖK ve Dışişleri Bakanlığı bir formül hazırlar. Formül şöyledir:
“Siz Gümülcine Celal Bayar Lisesi’ndeki Türk öğretmen sayısını artırın, biz de Ruhban Okulu’nu açalım.”
Dönemin YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, hukuki çerçeveyi “Okul, Aya Yorgi Vakfı bünyesinde Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde faaliyete geçebilir. Tıpkı eskiden olduğu gibi önlisans programı olur” diye belirlerken, konunun siyasi boyutu hakkında, “Burada karşılıklık ilkesi var. Bizim de Batı Trakya’daki okullarımızla ilgili taleplerimizin yerine getirilmesi, iki ülke arasındaki hukukun gereğidir. AB hukuku da bunu öngörür” tespitini yapar.
Geçen süreçte, Türkiye’nin karşı taleplerinin yanısıra Ruhban Okulu’nun açılması için önerdiği hiçbir formül kabul görmez. Zira daha önce de vurguladığımız gibi, istekleri burasının Türk eğitim sisteminin ve devlet denetimi dışında olmasıdır.
Bartholomeos Ergenekon İçin Ne Dedi?
Yıl 2009; Ergenekon operasyonları tüm hızıyla sürerken, Türkiye’ye gelen ABD Başkanı Obama, Patrikhane’yi ziyaret eder ve “Farklılıkların zenginlik olduğuna gerçekten inanıyorsanız, ekümenliği tanıyın, okulu açın. Türkiye, bunu yapacak güçte. Türkiye’nin Heybeliada’yı açmasının zamanı geldi” der.
Ergenekon kumpasında, Patrik Bartholomeos’un “öldürülmesi” iddiası da yer almaktadır. Zaman Gazetesi’nin sözde “Kafes eylem planıyla” ilgili haberini gösteren Bartholomeos, “Allah’tan buldular” ifadesini kullanır ve şunu ekler:
“Biz din adamı yetiştirmek istiyoruz. İster üniversite olsun, ister okul. Devlet ne derse, desin. Ruhani yetiştirmek istiyoruz. Bu imkânı devlet bize vermeli.”
Patrikhane’nin Avukatı, “Akil”lerden Kezban Hatemi ise, “Ergenekon denen gruba karşı mücadele verdiklerini” vurgulayıp, “Allah’a şükür ki, hepsi hapiste” diye konuşur.
AKP Döneminde Nereden Nereye?
2010 yılına gelelim; Erdoğan, Ruhban Okulu’nun açılması için şu şartları sıralar:
“Batı Trakya’daki Türk azınlığımızın Yunan hükümetinden talepleri de gözönünde bulundurulmalıdır. Atina da aynı zamanda bu konulara eğilmeli, din adamlarının sorunlarına, liderlik, işsizlik ve azınlık dernekleri problemlerine çözüm getirmelidir.”
2013 yılında ise başta ABD Başkanı Barack Obama, eski Başkan George W. Bush, ABD Dışişleri Bakanları, Yunanistan Başbakanları, bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla bu konuyu konuştuklarını, “Ruhban Okulu konusunda anlayışlı olsanız” dendiğini belirtirken şunları anlatır:
“Ben de bu işin çözülebileceğini söyledim. Bunun için Atina’daki iki caminin açılması isteğinde bulundum. Almanya Başbakanı Merkel’e üyesi biten Sen Sinod Meclisi için ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak üzere dışarıdan papaz getirin, bunlar Sen Sinod Meclisi’nin üyesi olsun’ dedim. Bunun karşılığında Batı Trakya’da baş müftünün atamayla değil, seçimle gelmesi isteğinde bulundum. Bizim oradaki müftülerimizin, kendi baş müftüsünü seçme yetkisine sahip olması lâzım. Lozan buna amirdir, bunu gerektiriyor. ‘Ben bunları görüşeceğim’ dedi. ‘Onu siz halledin. Ondan sonra biz buradaki Ruhban Okulu meselesini eş zamanlı olarak çözmeye ben hazırım’ dedim.”
Yine 2013; gündemde, 5 ay sonraki yerel seçimler ve AKP’nin “demokratikleşme paketi” vardır. Erdoğan, Adana’daki bir mitingde, “Türkiye’nin zincirlerinden kurtulduğunu” kaydedip, Rum ve Ermeni azınlıklar için neler yaptıklarını tek tek sıralar. Ruhban Okulu konusunda da şunları söyler:
“Dediler ki, ‘Ruhban Okulu niye açılmıyor?’. Ben de onlara diyorum ki, Ruhban Okulu’nu açmak mesele değil. Peki şimdi soruyorum; Batı Trakya’da benim 150 bin vatandaşım var. Onların baş müftüsünü sen niye tayin ediyorsun da, oradaki benim soydaşlarıma onu seçme hakkı vermiyorsun? ’Yapacağız’ dediler, 10 yıldır hâlâ yapacaklar. Atina’da iki tane tarihi camimiz var, yıkılmış. ‘Bu camilerimizi müsaade edin biz yapalım’ dedik. ‘Tamam yapacaksınız’ dediler. Hâlâ müsaade edecekler.”
Son olarak Erdoğan’ın Aralık 2017’deki Atina ziyareti sırasındaki şu sözlerini aktaralım:
“Celal Bayar Lisesi’nde soydaşlarımızla bir araya gelmemizden rahatsız olunmasını anlamıyorum… Lozan’da azınlıklara tanınan hakların hayata geçirilmesi önemli… İkide bir bize söyledikleri şey, Heybeliada Ruhban Okulu. Hadi biz o meseleyi de hallettik diyelim, peki Batı Trakya’daki soydaşlarımızın okullarına yönelik tavrınızı nereye koyacağız? Ya da Atina’daki cami meselesi. İki tane cami meselesi var. En ufak bir gelişme yok. Mesela güya yeni bir şey yaptılar, ama camiye bile benzemiyor. Minaresi yok. Dedim ki; ‘Ya bir şey yaptınız, 2 ay sonra açacağız dediniz. Ama bir minaresi bile yok. Bizim kültürümüzde minaresiz cami olmaz’. Hatta kendisine, ‘Çansız kilise olur mu?’ diye sordum. ‘Olmaz. İyi olanı tabii ki, çanlı olanıdır’ dedi. Başmüftülük meselesinin halen halledilemediğinden bahsettim. Başmüftüyü atayarak belirliyorlar. Halbuki oradaki Müslümanlar kendi başmüftülerini kendileri seçebilmeli.”
Görüldüğü gibi, Yunanistan 15 yıldır Türkiye’nin tek bir talebini kabul etmemişken, geldiğimiz nokta, “Müftüler sorununu halledin, Ruhban Okulu’nu açalım”.
Velev ki, sadece müftüler değil, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın tüm sorunları halledilse bile bunun karşılığı, Ruhban Okulu’nun “evrensel” statüde açılmasının kabulü olabilir mi?
Bugün iktidar medyası yazarlarından birisi şunları yazmış:
“Okul’un açılması, Patrikhane’nin Ortodoks dünyasındaki ağırlığını artırır. Kendi topraklarında bulunan Ruhban Okulu’nun ve Ekümenik Patrikhane’nin ağırlık kazanması ise, Türkiye açısından çok önemli. Türkiye’nin dünyadaki konumunu eşsiz kılar. Sayısız uygarlığa, dine, ırka ev sahipliği yapmış olan Osmanlı’dan aldığımız tarihi mirasın bir gereği olarak zaten bu adımı atmalıyız. Böyle bir açılım, başka olumlu adımları da beraberinde getirecek, Avrupa Birliği ile ilişkilerde de (tam da Mart’taki kritik zirve öncesi) önemli bir sıçrama sağlayacaktır. Çipras’ı bugün oraya getiren ‘tevafuk’, vaktin geldiğini gösteriyor.”
Doğru, “Türkiye’nin dünyadaki konumunu eşsiz kılar”, ama herhalde “Devlet içinde devlet kurulmasına” rıza gösteren ülke olacağı için!..
Müyesser YILDIZ
6 Şubat 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/devlet-icinde-yeni-bir-devlet-kuruluyor-06021922.html
Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/devlet-icinde-yeni-bir-devlet-kuruluyor-06021922-155446