İçeriğe geç

MİT’in Dibi

Mehmet Ali Birand’ın hazırladığı 28 Şubat belgeselinde konuşan gazeteci-yazar İsmet Berkan’ın, Öcalan’ın asılmaması için yürütülen kampanyaya dair itirafı ilginçti. Kamuoyunu yönetme ve yönlendirme işini bizzat MİT yapmış; tabir-i caizse gazetecilere görev vermiş.

Herkesin bildiği bu sırrın neresi ilginç derseniz, şöyle geriye dönüp bir bakın ve “Öcalan’ın idam edilmemesi daha mı hayırlı oldu?” diye düşünün derim. O gün süt dökmüş kedi olan Öcalan bugün kimler sayesinde nasıl “kaplan”laştı? Türkiye daha iyi bir noktaya mı geldi, yoksa?.. İkincisi; “Yeni Türkiye”de moda ya, devlet kurumlarının toplum mühendisliği, kara propaganda yapmasının ne denli büyük bir suç, günah olduğu sorgulanıyor hani. Buyurun işte, çok somut bir itiraf.. MİT’i de ameliyat etsenize!..

Sadece bu değil; mesela, Şemdinli olaylarında MİT’in yerini sorgulayın. O zamanlar Radikal’in Ankara Temsilcisi olan İsmet Berkan’ın bu konuda da yazdıkları ve bildikleri vardı. Şemdinli’den, “Ergenekon operasyonlarına” uzatılan sürecin pek çok bilinmezi aydınlatacağı çok belli.

Öcalan’ı astırmayan, Kürtçe yayın ve eğitimi ilk dillendiren, ulus-devletlerin çözülebileceğini kabullenen; Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyine -yani “Kürdistan” projesine- dair tüm kırmızıçizgilerini bir bir silen;

Bu “açılımlar” sayesinde ABD’lilere: “Devletin bir kesimi de bizim gibi düşünüyor.” dedirten ve onları daha bir cesaretlendiren MİT olduğuna göre, oraya niye “dokunulmuyor”?

Yer altı dünyasının önemli ismi Alaattin Çakıcı’nın “Ergenekon Operasyonları”nın gizli mimarı Mehmet Eymür’e yazdığı mektupta, MİT’in ilk sivil Müsteşarı Sönmez Köksal’a şantaj yaptığını öne sürmesi de mi bir anlam taşımıyor?

Demem o ki, madem bu ülkede her şey sorgulanıyor, her yerde “derin devlet” aranıyor; MİT’in de dibine kadar inilmesi, 6-7 Eylül hadiselerine -hatta daha gerisine- kadar gidilmesi gerekmiyor mu?

* * *

Ama bir KCK soruşturmasında gördük MİT’in nasıl “dokunulamaz” olduğunu. Neden? Bu kurumu TSK’dan daha önemli kılan “özellik” nedir?

KCK soruşturması sebebiyle patlak veren savaşa değinmişken, iki notu hatırlatma ihtiyacı hâsıl oldu:

O savaştan Şubat’ın ilk haftasında haberdar olduk. Oysa BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 2 ay önce Aralık başında, hem de Meclis’te partisinin grup toplantısında bir iddiada bulundu. İsmini açıklamadığı bir bakanın, makamında bir savcı ile KCK dosyasını önüne koyarak tartıştığını öne süren Demirtaş: “Hangi bakanla, hangi savcı KCK dosyasını bakanlıkta önüne koyup tartıştı, çıkıp açıklasınlar.” dedi. İlginç ve önemli değil mi? Acaba kimdi o bakan ile savcı ve 2 ayda neler oldu ki 7 Şubat darbesi yaşandı?

Malum MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski yöneticilerin ifadeye çağrılmasının ana sebebi, “Oslo pazarlıkları”ndaki enseye-tokat ilişkiler.

Şimdi KCK iddianamesinde yer alan bir tutanağa bakalım. Tutanakta, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin kendi ağzından, Öcalan’dan aldığı mektubu Türk yetkililerine iletmesi, PKK’nın “silah bırakma” değil ateşkes önerisinde bulunması vs. var. Talabani’nin tutanağı şöyle devam ediyor:

“Yine PKK’nın bir talebi vardı; genel af ile onu dile getirdik. Biz: ‘MİT müsteşarları ile PKK’nın bazı ilişkileri var. Sizin bilginiz dâhilinde mi ?’ dedik. Erdoğan: ‘MİT Müsteşarı’nın tüm ifadeleri benim ifademdir.’ dedi…”

Eğer gerçekten Başbakan Erdoğan bunu söylemişse Hakan Fidan’ın “Oslo pazarlıkları”ndaki “ifadeleri”ne bir daha bakın derim.

“Sayın Öcalan”ları…

“Hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti Türkiye’deki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye çalışıyor.”ları…

“Sayın Öcalan’ın ulaştığı düşünsel evrim… Bölgeye yönelik vizyon”ları…

“Habur’la ‘sürekli kanla beslenen terörist’ gibi bir imaj, bütün tabuları yıkma” niyetleri…

“Türkiye’deki şartlar izin vermediği için 5-6 yıl önce masaya oturulamadığı” izahları…

“KCK göz altılarını konuşacakları”…

“Siyasetin gereklerine göre farklı demeçler verildiği”…

“Alandaki valiler veya emniyet müdürlerinden spesifik olarak ‘düşman’ sayılabilecekler bulunduğu”…

Falan falan… Bunların Başbakan Erdoğan’ın “ifadeleri” olduğunu, olabileceğini kabul edemiyorum.

Erdoğan’ın operasyonlara tepki gösterenleri: “KCK’ya sahip çıkanlar kendisini gözden geçirsin.” diye fırçaladığını hatırlayınca da ister istemez Hakan Fidan’ın yine Oslo’daki şu “ifadeleri”ne çakılıp kalıyorum:

“Siyasetin erdemleri olduğu gibi, bu kadar da bir aşağılık tarafı var maalesef…”

* * *

Yanlış anlaşılmasın; MİT’i suçlamıyorum. Sadece ve sadece: “Türkiye’de ‘kirlenmemiş’ kurum kalmadığı gözlerinize sokulurken MİT sütten çıkmış yegâne ak kaşık olabilir. Lakin bu ‘dehşet kirlenmeyi’ duymayan, görmeyen bir istihbarat birimi ne iş yapar, neye yarar, ona ihtiyaç var mı; en azından bu sorgulanabilir.” diyorum.

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Müyesser YILDIZ

19 Mart 2012

Kategori:Uncategorized