Irak’ın işgâlini öngören meşhur 1 Mart tezkeresiyle ilgili olarak Türkiye ve ABD arasında yapılan pazarlıklar sırasında tarihe geçen, hatta Ergenekon kumpası iddianamesine giren bir söz kullanılmıştı.
Bu söz, “At pazarlığı” idi.
Olay şuydu:
ABD ile “Arka kapı” görüşmelerini yürüten Cüneyt Zapsu, “ABD eğer kuzey cephesini açamazsa, güneyden girmek zorunda kalacak. Ben hesapladım, bunun maliyeti 600 milyar dolan bulur. Ama kuzey cephesi açılırsa, maliyet çok düşecektir. ABD’ye diyelim ki, ‘Arkadaş, bize 100 milyar dolar ver. Her türlü yardımı yapalım’. Benim temaslarım var, bu ABD’de de böyle yapılıyor” dedi.
Bu değerlendirmenin ardından dönemin Ekonomiden sorumlu Bakanı Ali Babacan ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ABD’ye gitti. İlk görüşme, Dışişleri Bakanı Colin Powell’la yapıldı. Yakış, Türkiye’nin zararlarının nasıl karşılanacağını sordu. Şaşıran Powell, getirilen önerilerin kendisini aştığını belirterek, Başkan Bush’la görüşmelerini sağlayabileceğini söyledi.
O görüşme gerçekleşti. Yakış, aynı soruyu sordu. İşte bunun üzerine Bush, şu meşhur cevabı verdi:
“Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz? Teksas’ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır. At pazarına gelirsiniz. Bir atı gözünüze kestirip pazarlık edersiniz. Etraftan gelenler olur. Sonra bir bakmışsınız, cebinizdeki para da gitmiş at da… Cepler dışarıda kalmışsınız…”
Yakış, “Biz bunu at pazarlığı olarak görmüyoruz” derken, Bush, şöyle devam etti:
“Beyler, ABD topraklarında yapacağınız bir şey yok. Ülkenize gidin ve bu tezkereyi Meclis’ten geçirin.”
Bu gelişmeler haliyle tepki ve tartışmalara yol açtı. Bunun üzerine o vakitler sadece AKP Genel Başkanı olan (Başbakan Abdullah Gül’dü) Recep Tayyip Erdoğan, “Kamuoyuna yansıdığı gibi bu müzakerelerin odak noktası para ya da ekonomik konular değil daha çok Irak’ın bütünlüğü, Kuzey Irak’ta olası gelişmeler ve bunların Türkiye’nin geleceğine etkisini azaltmak için alınması gereken tedbirlerdir. Para ya da ekonomik destek kısa vadede rahatlatır. Ama siyasi alanda Türkiye istediklerini yaptıramazsa bunun bedelini nesiller boyu öderiz” açıklamasını yaptı.
-16 Yıl Sonra Oval Ofis’te Yapılan “Espri”-
2003’teki bu olayı hatırlatmamızın sebebi mi?
Malûm 3 gün önce Erdoğan ve heyeti ABD’deydi.
Beyaz Saray, Oval Ofis’teki görüşmenin zabıtlarının bir bölümünü yayınladı.
Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök de bugünkü yazısında o zabıtların küçük bir kısmından söz etti.
Cumhuriyetçi Senatör Graham’ın, “Bizi buraya davet etmeniz iyi oldu. Türk dostlarımız için iyi bir Amerikan vatandaşlık hakları dersi olacak…” diye “Laf sokuşturduğunu” belirten Özkök, Graham’ın, “And there is a pony in there somewhere if I can find it… (Eğer bulabilirsem orada bir yerde bir midilli (at) var…” şeklindeki cümlesini ise anlamadığını, bu sözün kendisine manasız bir laf gibi göründüğünü kaydettikten sonra şunları yazdı:
“İyi İngilizce bilen birkaç kişiye sordum. Böyle bir deyimi hiç duymamışlar. Biri ‘Bir Güney Carolina yerel deyişi olabilir’ dedi… Şüpheye düştüm… Acaba bu cümle o an nasıl Türkçeye çevrildi? Dışişleri Bakanlığı Türkçe zapta nasıl geçti?.. Bu herif terbiyesiz ve çok kaba… Bence Washington Büyükelçimizin bunun ne anlama geldiğini öğrenmesinde yarar var. İyi bir anlamı varsa mesele değil… Ama bir pislik yaptıysa…. Cevabı aynı düzeyde verilmeli…”
Özkök, birilerine sormuş, ama nedense Google bakmak aklına gelmemiş. Oysa burada o deyimin yaklaşık 100 yıldır çeşitli versiyonlarıyla kullanıldığı, üstelik ABD eski Başkanlarından Reagan’ın “Favori şakalarından” biri olduğu anlatılıyor.
Senatör Graham’ın sözkonusu “Esprisinin” anlamından önce toplantının başlangıcında Trump ve Erdoğan arasında geçen diyaloğu aktaralım.
Her ikisi de görüşme konularına değinirken, ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini vurguladı.
İşte bundan sonra Senatör Graham, Ertuğrul Özkök’ün dikkat çektiği o sözleri söyledi.
Trump da, “Sanırım yapacağız, değil mi Jim?” karşılığını verdi.
Graham’ın, “And there is a pony in there somewhere if I can find it… (Eğer bulabilirsem orada bir yerde bir midilli (at) var…” sözünün anlamına gelince;
“İyimser ve kötümser” bakış açısını göstermek amacıyla kullanılan bir deyim.
İyimserliği anlatmada en yaygın olarak kullanılan iki örnek de özetle şunlar:
– Çocuk Noel’de ailesinden midilli at ister. Sabah heyecanla kalkıp, ağacın altına baktığında at pisliği görür. Pisliği karıştırmaya başlar. Ailesi ne aradığını sorduğunda, “Midilli bunun içinde bir yerlerde olmalı” der.
– Bir aile kişilik gelişiminden endişe duydukları ikiz çocuklarını psikiyatriste götürür. Psikiyatrist, kötümser çocuğu oyuncak, iyimser çocuğu at pisliğiyle dolu bir odaya koyar. Kötümser çocuk oyuncakların hiçbirisiyle oynamak istemez. İyimser çocuk ise gübre yığınının üstüne çöküp, kepçe ve elleriyle kazımaya başlar. Psikiyatrist, ne yaptığını sorunca da, “Burada bir yerde midilli olmalı” cevabını verir.
Türkiye karşıtlığı, terör örgütü taraftarlığıyla bilinen Graham, herşeye rağmen Türk-Amerikan ilişkileri konusunda “İyimserliğini” mi, yoksa dağ gibi sorunların içinden çıkılmasının mümkün olmadığını ifade etmek için mi o sözü söyledi bilmiyoruz, ama 16 yıl sonra bir kez daha “At”ın, üstelik de bu defa “Pisliğinin” örnek verilmesi ne acı!..
Müyesser YILDIZ
16 Kasım 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/amerikali-senatorden-at-pisligi-imasi-16111908.html