Daha dün kürsüde olan 968 hakim ve savcının “FETÖ”nün şifreli haberleşme sistemi olduğu belirtilen ankesöre takıldığı iddia edildi.
Bunun üzerine Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) şu açıklamayı yaptı:
“Halen görevde olan hâkim ve savcılar hakkında FETÖ/ PDY silahlı terör örgütü ile irtibat veya iltisaklarına dair gelen tüm ihbar ve şikâyetler titizlikle incelenmekte olup, ilgililer hakkında inceleme ve soruşturma izinleri verilmekte, Kurulumuz Teftiş Kurulu Başkanlığınca ilgililer hakkında yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen tüm deliller ile ilgili kurumlardan gelen bilgi ve belgeler HSK Genel Kurulunca hâkimlik ve savcılık teminatı ile masumiyet karinesi de gözetilerek ayrıntılı şekilde incelenmekte ve değerlendirilmektedir. HSK Genel Kurulu tarafından mevcut delillerin niteliğine göre, savunmaları da alınmak suretiyle haklarında meslekten çıkarma kararları verilmektedir. HSK Kurulu bir yandan anılan işlemleri tesis ederken diğer yandan Anayasa’nın 139. maddesinde kayıt altına alınan ‘hâkimlik ve savcılık teminatı’ hükümleri uyarınca görevdeki hâkim ve savcıların vicdani kanaatlerine göre bağımsız ve tarafsız şekilde yargı görevlerini yerine getirebilmeleri açısından gerekli hassas dengeyi korumak suretiyle yargı teşkilatının teminatını oluşturmaktadır.”
Açıklamadaki “Masumiyet karinesinin” altını çizip, yanına suçun şahsiliği ilkesini de koyarak, bir kez daha KHK’lıların avukatlık yapıp yapamaması meselesini konuşalım.
KHK’lı birisi milletvekili olabiliyor… Keza doktorlar özel sağlık kuruluşlarında çalışabiliyor…
Ama sıra avukatlığa gelince, işler sarpa sarıyor… Beraat etmiş veya hakkında kovuşturmaya yer yok kararı verildiği halde kimilerinin ruhsatı iptal edilirken, “FETÖ” üyeliğinden hapis cezası alıp, hükmün açıklanması geri bırakılmış olan kimilerine izin veriliyor.
-Aile Boyu Ceza-
Durumunu daha önce gündeme getirdiğimiz, kamuoyunun da adını ByLock’taki Mor Beyin tuzağını ortaya çıkaran ekipte yer almasıyla duyduğu Av. Levent Mazılıgüney’le ilgili son gelişmeyi aktaralım.
Mazılıgüney, MSB’de Binbaşıydı. Yüzbaşı olan en küçük kardeşi, ismi ByLock listesinde olduğu gerekçesiyle açığa alınınca, önce kendisi, ardından yine Yüzbaşı olan diğer kardeşi açığa alındı.
Nihayetinde en önce Levent Mazılıgüney, sonra en küçük kardeş ve son olarak ortanca kardeş KHK ile TSK’dan ihraç edildi.
Levent Mazılıgüney hakkında yapılan soruşturma “Kovuşturmaya yer yok” kararıyla sonuçlandı ve karar kesinleşti… Ortanca kardeş hakkında hiçbir soruşturma veya kovuşturma yapılmadı… ByLock’la suçlanan ve gerçekte Mor Beyin tuzağına düştüğü ortaya çıkan en küçük kardeş ise tutuksuz yargılanıyor…
Uzatmayalım. Mazılıgüney bu süreçte Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Ağustos 2017’de Avukatlık stajına başladı. Ergenekon kumpasında 5 yıl hapis yatan emekli Gazi Üsteğmen Av. Serdar Öztürk’ün yanında yaptığı stajını tamamladıktan sonra da Avukatlık ruhsatını aldı.
Ancak Adalet Bakanlığı, Avukatlık hizmetinin bir kamu görevi olduğu, ihraç edilenlerin de kamuda görevlendirilemeyeceğine dair KHK bulunduğu gerekçesiyle ruhsatı onaylamadı.
Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği direndi, Av. Mazılıgüney’i baro levhasına kaydetti.
Hemen ertesi günü Adalet Bakanlığı, özel bir açıklama yapıp yürütmenin durdurulması ve ruhsat verilmesi kararının iptali için dava açıldığını duyurdu.
Bakanlığın İdare Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, Türkiye Barolar Birliği’nin işleminin hukuk ve mevzuata aykırı olduğu, Mazılıgüney’in avukatlığa başlamasının, “İleride telafisi güç ve imkansız zararlara sebebiyet vereceği” vurgulandı.
Türkiye Barolar Birliği ise Mahkemeye gönderdiği savunmada, Avukatlığın bir kamu hizmeti olmakla birlikte kamu görevi olmadığını, ayrıca Mazılıgüney hakkında kovuşturmaya yer yok kararı verildiğini hatırlatıp, Bakanlığın talebinin reddi yönünde karar verilmesini istedi.
Sonuç mu?
Ankara 4. İdare Mahkemesi 14 Ocak’ta oy birliğiyle şu kararı verdi:
“Her ne kadar Levent Mazılıgüney hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ceza soruşturması sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmakta ise de, yargılamanın amacı olan hukuk düzeninin korunması ve adaletin gerçekleştirilmesinin bir kamu hizmeti olduğu ve bu amacın gerçekleştirilmesinde görev alan avukatların da kamu hizmetini yerine getirdiği hususu göz önünde bulundurulduğunda ve 689 sayılı KHK’da düzenlenen, kamu görevinden çıkarılan kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceklerine ve doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceklerine yönelik düzenleme karşısında, anılan KHK ile görevinden çıkarılması hükme bağlanan Levent Mazılıgüney’in avukat olarak baro levhasına yazılmasına olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Avukatlık görevinin kamu hizmeti niteliği dikkate alındığında davaya konu kararın uygulanmasının telafisi güç ya da imkansız zararlar doğurabileceği ise açıktır. Açıklanan nedenlerle, yürütmenin durdurulmasına…”
Bundan sonrası mı?
Ankara Barosu, Türkiye Barolar Birliği ve Mazılıgüney karara itiraz edecek. Dosyaya Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. Dairesi bakacak. Daire, 4. İdare Mahkemesi’nin kararını onarsa, tüm kapılar kapanacak. Bozarsa, Mazılıgüney 3 yıllık mücadeleden sonra avukat olabilecek.
Bu Dairedeki davaların farklı farklı sonuçlandığını, örneğin beraat etmiş birinin avukatlığı onaylanmazken, hükmün açıklanması geri bırakılmış birisi lehinde karar verildiğini belirttikten sonra Adalet Bakanlığı’nın tavrına gelelim.
Bir hakim tutuklanır… KHK ile ihraç edilir… Yargılama sonunda beraat eder… Avukatlık başvurusunda bulunur… Adalet Bakanlığı, onun için de itirazda bulunur ve yürütmeyi durdurma kararı verilir…
Ancak sonra nasıl olduysa, Bakanlık, davadan feragat eder…
Bu tek örnek değil… Başka birçok dosyada daha feragat yoluna gidildiği bildiriliyor…
Şimdi gel de hem mahkemelerin farklı kararlar vermesi hem de Bakanlığın açtığı davalardan vazgeçmesinde “Kriter nedir?” diye sorma!..
Müyesser YILDIZ
23 Ocak 2020
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/simdi-de-senin-khklin-benim-khklim-donemi-mi-23012042.html