“Devlet”in, PKK’nın referandum üzeri sözde “ateşkes” kararı alması için pazarlık yaptığı iddialarını yalanlayan yegane merci Adalet ve Kalkınma Partisi oldu. O da sadece Kandil’deki Karayılan’ı muhatap aldığından, Cumhurbaşkanı Gül’ün Bakü seferindeki mesajları havada kaldı!..
Öncelikle “Devlet-PKK pazarlığı” söylemini bir kez daha düzeltelim. Zira AKP ve yandaş medya artık “devlet”i sadece hükümetten ibaret görüyor. Ancak çok sıkıştığı zamanlarda “devlet” derken, TSK’yı işaret etme yöntemine başvuruyor. Başbakan Erdoğan, “Kürt açılımı” için, “Bu bir devlet politikası” dememiş miydi? O “devlet”in altından çıkan “MİT politikası” oldu!..
Bugün konuştuğumuz “pazarlık” şayet “devlet” kararı idiyse, daha dün toplanan devletin beyni sayılan MGK’dan bunun sinyalleri gelirdi, değil mi? PKK, sözde “ateşkes” kararına, “karşılıklı eylemsizlik süreci” adını veriyor.
Peki, askeri cenahın itirazlarının bir hükmü kalmamış olsa dahi MGK’dan nasıl bir açıklama geldi:
“Ülkemizin birliğini, bölünmez bütünlüğünü, insanımızın yaşama hakkını ve milletimizin huzurunu hedef alan bölücü terör örgütü ve yandaşlarına karşı halkımızın da desteğiyle çok yönlü olarak yürütülen mücadeleye taviz verilmeksizin devam edileceği hususundaki kararlılık, bir kere daha teyit edilmiştir.”
Anlaşılan “Kürt açılımındaki” gibi, bu “pazarlığın” altında da başka bir “devlet” var!..
GÜL’ÜN SESİ FEHMİ’DEN “KEYİFLİ” HABERLER
“Devlet-PKK Pazarlığı”nın medyadaki yansımaları, galiba yolumuzu daha da aydınlatacaktır. Malum “AKP koalisyon” iktidarının sadece içeride değil (Tarikat-cemaat, ABD, AB, İngiliz, Marshall Fonu temsilcileri gibi), dışarıda da medya mensuplarından oluşan bazı ortakları var.
O isimlerden mesela Fehmi Koru’ya kulak verelim. Koru, “PKK ile pazarlık” tartışmalarına üstünkörü değindikten sonra, şöyle tuhaf bir soru soruyor; “Yanlışlık şurada; Eğer devlet gerçekten ‘önderlik’ ile görüşme halindeyse, şartlar konusunda pazarlık için neden aracıya ihtiyaç duyulsun?”.
Birincisi böyle bir “yanlışlığı” dillendiren yok… İkincisi Kandil’e de “kamu kurumlarının yetkilileri” gidecek değil ya, elbette bir “aracı”ya ihtiyaç duyulacak… Üçüncüsü, İmralı ve Kandil adına meydanlarda, TBMM’de tabii ki “siyasi kimlikli” BDP konuşturulacak ki, milletin “önderlik” ve PKK’nın “pazarlık şartlarına” alıştırılması kolaylaşsın!..
Bu hedef saptırmadan sonra sadede gelen Koru, şöyle buyuruyor:
“Türkiye’nin bugün geldiği noktada terörün sona ermesi gerekiyor. Bu yolda atılacak ve sonuç getirecek her adımın değeri var. Benzer tehditlere maruz kalmış başka ülkelerde neler yapılmışsa, bizde de aynı yolda çabalar gösterilmesinde yadırganacak bir yön yok. Devlet elbette terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz; ancak devletin sonuç getirecek girişimler için yetkili birden fazla kurumu vardır.”
Yani Gül’ün Bakü yolunda söylediklerini tekrarlıyor. İşte meselenin bam teli bu.
Koru hem Gül’ün en yakın arkadaşı, hem de Bakü yolculuğuna refakat etti. Gül’ün, “yazılmamak” kaydıyla onlarla çok şey paylaştığı dikkate alındığında Koru’nun yazdıklarını önemsememek mümkün olur mu? Koru yazısının devamında, terörün ülkemize maliyetinden bahsedip, “istikrara ve ekonomiye zararlarını” yol açmasını ön plana çıkarıyor. Allah’tan, “beşeri kayıplar da cabası” demeyi unutmuyor!.. Ardından IRA, ETA vs. örneklerini verip, “Artık birçok ülkenin, devlet adına şiddet uygulayarak, terörle mücadele etmenin sonuç alamayacağını gördüğünü” öne süren (ABD’nin Irak ve Afganistan’da masum insanları bile nasıl ‘okşadığı’nı hiç hatırlamamış) Koru, “AKP hükümetinin dünyanın gittiği yönü doğru okuyabildiğinden bugün terörle mücadelesine dışarıdan da destek bulduğunu” (İçeriden destek bulmamasının ne önemi var ki) anlatıyor.
Neyse kafaları daha fazla bulandırmadan, Fehmi Koru’nun son gelişmelerden duyduğu “keyfi” aktaralım; “Silâhlara veda edilmesinin ülkemiz için ne anlam teşkil edeceği ve hangi fırsatların önünü açacağı üzerinde akıl yürütmeye başlayabiliriz artık. Demokrasisi vesayetten kurtulmuş, siyasetin önünün en geniş biçimde açıldığı, hukuk devletine doğru yol alan, terörden arınmış ve bu sayede değerli kaynaklarını silâha değil refaha yatıran bir ülkede yaşamanın keyfi herkese yeter” diyor!..
SOROS’UN SESİ: ÖCALAN KANAAT ÖNDERİDİR, İÇİMİZE SİNDİRELİM
Soros’un ülkemizdeki temsilcisi TESEV Vakfı’ndan Gazeteci Mensur Akgün’ü de mutlaka dikkate almamız gerekiyor. Öcalan’la “pazarlık” için, “Ne var yani bunda” diyor, bu tartışmalarla “çatışmasızlık” gibi daha önemli bir gerçeğin öldürülmeye çalışıldığını savunuyor. Soros’un sesi diyor ki;
“Devlet gerekirse teröristle de görüşür, düşmanla da. Siz savaşlar nasıl bitiyor zannediyorsunuz? Yendiğiniz düşmanla bile barış masasına oturup şartları müzakere ediyorsunuz. Müzakere etmemek için yapılması gereken tek şey toplu imha, savaş suçu ve soykırım. Yoksa bazı kanaat önderleri ve siyasilerin önerdiği bu mu? Devlet inkâr etse de ‘terörist’le (bu ifadeyi tırnak içine almasına dikkat) tabii ki görüşecek. Doğrudan görüşecek, dolaylı görüşecek, ama görüşecek. Görüşmeksizin, tek taraflı çözüm olmaz. Yıllarca denedik, beceremedik. Kendi istediklerimizi, kuruluş ideolojinin yarattığı milliyet anlayışını Kürtlere dayatamadık. Sürekli direndiler, 1984’ten bu yana da siyasetlerinin aracı olarak şiddeti kullandılar… Umarız Başbakan Erdoğan, İmralı kampanyasından etkilenmez ve doğru bildiği yolda yürür. Diyarbakır’a gittiğinde de BDT liderliğine siyasi manevra yapma fırsatını tanır. Biz de bu arada Öcalan’ın bir terör örgütü lideri olduğu kadar, etkili bir kanaat önderi olduğu gerçeğini içimize sindiririz.” (Size hayırlı sindirmeler Bay Akgün)
GÜLEN’İN SÖZCÜSÜ: VELEV Kİ OLSUN!..
Öcalan’a “Paşa”lık veren, Erbil’deki Kürt Konferansı’nda cemaatin sözcülüğünü üstlenen Mmütaz’er Türköne böyle bir tartışmada hiç eksik olur mu? O da kafadan girip, “Karayılan’ın ‘devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu ateşkes ilan ettik’ sözü doğru olabilir mi?” diye sorduktan sonra şunları döktürüyor:
“Velev ki olsun. Tersinden bakalım. Kan dökülürken elindeki araçları ve imkânları kullanmayı beceremeyen ve kanı durduramayan devlet ne işe yarar? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, terörün sona ermesi için farklı yöntemlerin kullanılabileceği sözü, belki biraz da bu anlama geliyordu… Terör örgütü ile terörün pazarlığı yapılabilir. Silahları nasıl bırakacakları, bıraktıktan sonra neler olacağı, lider kadrosunun istedikleri yere nakli ve genel bir af kanunu çıkartılması gibi. Bütün bunların hepsi terör örgütünün temsilcileri ile müzakere edilebilir. Terör örgütü ile müzakere edilemeyecek konu, Kürt sorununun kendisi. Kürt sorunu ancak legal siyasî muhataplarla müzakere edilebilir… Devletin ilgili birimleri terör konusunda terör örgütü ile masaya oturabilir. Ama referandumda ‘evet’ oyuna destek almak için terör örgütü ile pazarlık yapacak kadar aklını peynir ekmekle yemiş bir görevliyi, devletin hiçbir kademesinde bulamazsınız.”
YETKİN’E “PAZARLIK YOK” DİYEN HÜKÜMET VE MİT YETKİLİSİ
İmralı ile pazarlık iddialarını ilk kez Oda Tv dillendirdikten sonra Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, “etkili bir hükümet üyesine başvurarak”, bu konuyu görüştü. “İsmini saklı tutmak kaydıyla” onun ağzından, “İmralı ile hükümetin bir teması yok. Avukatlar görüşüyor. Avukatlar üzerinden de bir temas yok” bilgisini aktardı. Yetkin, “MİT kaynaklarının Müsteşar Hakan Fidan’ın İmralı’da Öcalan ile görüştüğü haberlerini yalanladığını” da vurguladı.
Baktık bugün Murat Yetkin, bu defa Habur pazarlıklarının da göbeğinde olan Ahmet Türk’e, Karayılan’ın iddiasını sormuş. Türk, “Bende böyle bir bilgi yok” demiş!.. Yetkin’in, “Adının mutlaka pazarlık konulması gerekmiyor” tespitini yaptıktan sonra şu noktaya geldiğini görüyoruz:
“İlginçtir, hükümetin PKK ile müzakere içinde olduğu haberleri dün AK Parti tarafından altında isim olmayan bir yazılı açıklama ile yalanlandı. Belki hükümetten kimse sonradan doğruyu söylememiş olmak konumuna düşmek istemiyor, anlaşılabilir bir durum.”
Bu “ilginçliği” çözmek için Yetkin’e, ancak bir kez daha o “etkili hükümet üyesi” ve “MİT kaynaklarına” başvurmasını önerebiliriz!..
Yeri gelmişken, “pazarlığın” tam gaz sürdüğü günlerde Öcalan’ın “yumuşamasını” övmesiyle dikkat çeken Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı ve Yeni Şafak Yazarı Yalçın Akdoğan/Yasin Doğan’a da bir çift laf edelim. Terör örgütünün “ateist kanadının” direndiğindi söylemişti. Gel de şimdi bu “ateistlerin” sadece Ramazan dolayısıyla “ateşkes” kararı almış olmasına inan ve sevin!..
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html