Dünyada Twitter’ı kullanan en etkin 10 liderden biri seçilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff ve eşi Bettina Wulff’un Türkiye ziyaretini “muhteşem” diye değerlendirmiş. Bu ziyaret vesilesiyle Hayrünisa Gül ilk kez “kırmızı halı”da yürüdü, “muhteşem” olmaz mı? Peki Alman Cumhurbaşkanı’nın adeta Haçlı Seferine çıktığını söylersek, bu “muhteşemliği” bozar mıyız?!..
Wulff’la, Türkiye’ye gelmeden önce bir söyleşi yapılmış. Kimin yaptığı belirtilmemiş, ama bu Almanya’nın Türkiye Büyükelçiliği’nin sitesine konmuş. Ülkesindeki 4 milyon “Müslüman”ın Almanya’ya başarılı bir şekilde entegre edilmesi için neler yapılması gerektiğini anlatan Wulff’a, Türkiye ziyareti hakkında da sorular yöneltilmiş. Birinci soru şu:
“Resmi ziyaret için yakında Türkiye’ye gideceksiniz. Türk politikacılara ve Türklere neler söyleyeceksiniz; ‘Yakın bir zamanda AB’ye girmelisiniz’ mi, yoksa teselli ederek, ‘günün birinde bu iş olur mu, bakarız’ mı diyeceksiniz?”
AB ile müzakerelerin adil ve ucu açık biçimde yürütülmesinden ve Anayasa değişikliği gibi önemli süreçlerden takdirle bahsedeceğini açıklayan Wulff, “Fakat bazı şeyler gerektiği kadar iyi ilerlemiyor” dedikten sonra, “gerektiği kadar iyi ilerlemeyen” ve “hızlandırılması gereken”lerin neler olduğunu madde madde şöyle sıralamış:
“Eğer biz burada Müslümanlara, İslam’a ve camilere karşı açık bir tutum içersinde oluyorsak, karşılığında da Türkiye’nin, Hıristiyanlığa karşı açık tutum benimsemesini beklemek en doğal şeydir. Geçmişte toplumun yüzde 20’sini Hıristiyanlar oluşturuyordu ve günümüze gelene kadar bu rakam çok fazla aşağıya doğru itildi. Kilisesi olanların işi de çok zor. Başlıca konularımızdan birisi de bu olacaktır.”
“Tarsus’da ekümenik bir ayine katılacağız…”
“İstanbul’daki Aya Sofya’da da bir ayin düzenlenmesinin düşünülebilecek olduğunu da büyük bir ilgiyle duyduk…”
Alman Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri üzerine şu ikinci soru gelmiş:
“Yani o zaman belki Türklere bir çağrıda bulunup, hatta belki de İslam dünyasına bir çağrıda bulunup, ‘bakın bizde, Almanya’da gittikçe daha fazla cami yapılıyor, bunun doğru olduğunu da düşünüyoruz, ama sizin ülkelerinizde de acaba fazla kiliseye ihtiyacımız var’ mı diyeceksiniz?”
Wulff buna da, “Bu ülkelerde dini gereklerin özgürce yerine getirilebilmesine ihtiyacımız var. Bu ülkelerden gelen her ziyaretçi bunu konu ediyor. Geçtiğimiz hafta Katar Emiri beni ziyaret etti. Bizde artık İslam din dersi verildiğini takdir etti ve Katar’da Hıristiyan cemaatinin varlığına imkan verildiğini, fakat henüz Hıristiyan din dersi verilmediğini belirtti. Yani bu anlamda da yapılması gereken işler var…” karşılığını vermiş.
Tercümeye ihtiyaç yok, ama yine de altını çizelim… Alman Cumhurbaşkanı, Türkiye’deki Hıristiyan nüfusun ve kiliselerin arttırılmasını, ekümenik ayinler düzenlenmesini ve dahi Ayasofya’nın ayine açılmasını istemeye gelmiş!..
Bir şey daha; Dünya Kiliseler Birliği, Türkiye’deki Hıristiyan nüfusun yüzde 10’a çıkarılmasını hedefliyordu. Almanya bu hedefi büyütmüş olmalı ki, Cumhurbaşkanı Wulff, yüzde 20’lerden söz ediyor!..
Acaba bu taleplerini Cumhurbaşkanı Gül veya Başbakan Erdoğan’a da iletti mi ve ne karşılık aldı?
Bir fikir vermesi açısından, Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği’nin Wulff çiftinin ziyaretiyle ilgili basına gönderdiği programdaki bir detaya dikkat çekelim. Programda, İstanbul için “Konstantinopolis” ifadesi kullanıldı, ayrıca Wulff’un, “Konstantinopolis Ekümenik Patrik ile görüşeceği” duyuruldu. Ve hiç kimseden, hiçbirine tepki gelmedi!..
Alman Cumhurbaşkanı ayrıca diğer tüm yabancı ziyaretçiler gibi, Ruhban Okulu’nun açılmasını istedi. Okulun niye açılamadığı belli. Patrik Bartholomeos, Türk hukukuna tabi olmayı kabul etmiyor… Bunu hepsi biliyor, dahası Avrupa Konseyi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi’nin geçen yılki raporunda açıkça yazıldı. Türkiye’nin, azınlıkların din adamı ihtiyacının karşılanması için bir üniversitede bölüm açma teklifinin Ermeni, Yahudi cemaati tarafından kabul edildiği, ancak Bartholomeos’un, “Üniversitelerin YÖK’e bağlı olması sebebiyle buna itiraz ettiği” vurgulandı.
Peki tüm bunlara rağmen bizden Ruhban Okulu’nun açılmasını isteyen Almanya ne yapıyor? Önce oradaki camilerde görevli imamlarımıza Almanca vaaz zorunluluğu getirdi… Sonra Alman üniversitelerinde İslam kürsüleri kurup, Müslüman din adamlarının devlete bağlı yüksekokullarda eğitilmesini kararlaştırdı… Dahası İslam din dersini, Almanların vermesi yönünde adım attı. Hal böyleyken, karşımıza geçip, Ruhban Okulu’nun Bartholomeos’un istediği şartlarda açılmasını ve azınlıkların kendi din adamını yetiştirmesini isteyen Alman Cumhurbaşkanına, “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” diyen de olmadı!..
Bayan Wulff’un Tek Tip Kıyafeti
Türkiye türbana dolanmış ve Hayrünisa Hanım’ın “kırmızı halı”da yürümesine dalmışken, Bayan Wulff’ın tek tip kıyafetinin üzerinde de durulmadı!.. Alman First Lady’si Ankara, Kayseri turları, Tarsus St. Paul Kilisesi ve İstanbul Patrikhane ziyaretlerinde hep siyah tonda, aynı tip elbise giydi. Sadece geceleri kıyafet değiştirdi. Bir gazetemiz, elbisenin farklı tonlarda olduğunu, diğeri ise fazla elbise getirmediği için böyle olduğunu yazıp, geçti, o kadar…
Ama biz, Alman basınının, “Nihayet bizim askerlerimizin de dolaplarına resmini asacağı bir Cumhurbaşkanı eşimiz oldu” dediği, bu alımlı ve aktif hanımın Türkiye’de tek tip giyinmesine de, medyamızın üstünkörü gerekçelerine de bir anlam veremedik. Aslında bunu araştırıyorduk, Wulff’un yukarıdaki söyleşisini görünce, kıyafet meselesini ikinci plana atmak zorunda kaldık.
Detaylarını ve yorumlanmasını işin uzmanı Aytunç Altındal’a bırakıp, Bettina Wulff hakkında Alman Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yer alan şu ilginç bilgiyi aktaralım. Bayan Wulff’ın, “Evangelical Lutheran(Protestan)” olduğu vurgulanıyor!..
Tarsus’ta müze statüsünde olan Aziz Paul Kilisesinin ibadete açılmasının istenmesi, buradaki ayine büyük önem verilmesi ve bunun “ekümenik ayin” diye nitelendirilmesi bir yana, acaba Bayan Wulff, Türk ve Müslümanlara savaş açan Martin Luther’in “sadelik” anlayışını temsil etmek istemiş olabilir mi?
Bu vesileyle Aziz Paul Kilisesi’ndeki bazı gelişmeleri de aktaralım; Vatikan 2008 yılını St.Paul Yılı, Tarsus’u da “hac bölgesi” ilan eder. Alman Büyükelçiliği’nin “hesaplarına” göre, 500 bin Hıristiyan Tarsus’a gelip, hacı olacaktır. O günlerde Almanya Federal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz ve Sosyal Demokrat Partisi Türkiye Çalışma Grubu heyeti, TBMM Dışişleri Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Murat Mercan’ın davetlisi olarak Ankara’ya gelir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le de görüşen heyet, “Tarsus’taki St. Paul Müzesi’ne haç takılarak, tekrar kilise olarak açılmasını” ister. Söz konusu müzenin tüm dünyadaki Hıristiyanlar için önemine işaret eden Polenz, “Kilise olarak açılırsa bu, Türkiye için önemli bir sinyal olacaktır” der. Mercan daha sonra aralarında Almanya Büyükelçisi Cunt, Vatikan Büyükelçisi Lucibella ve Almanya Federal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Polenz’in de bulunduğu heyetin Tarsus gezisine refakat eder. Kilisede düzenledikleri basın toplantısında Polenz, kendilerini Tarsus’a getiren nedenin Saint Paul olduğunu söyler. Mercan da, “Tarsus’un Hıristiyan akınına uğramasını beklediklerini” müjdeler ve “Buraya kilise açılması için gerekli kolaylıklar sağlanmalı. Kilise önümüzdeki bir yıl boyunca ibadete açık kalacak. İlerleyen yıllarda da açık kalabilmesi için talep var ” açıklamasını yapar. Sonrasında burada bir ayin düzenlenir. Ayine, İslamiyet hakkında hiç de iyi görüşleri olmayan Papalık Hıristiyanlar Arası Birlik Kurulu Başkanı Kardinal Walter Kasper da katılır.
Tarsus’a 2008 sonunda yine Alman Parlamentosu’ndan bir heyet gelir. Heyetin başındaki isim Katolik kilisesinden Karl Justen’dir. Tarsus Kaymakamı Mehmet Gödekmerdan’ı ziyaret edip, yeni kilise yapılıp, yapılmayacağını sorarlar. Kaymakam, Tarsus’ta Hıristiyan cemaatinin bulunmadığını ve mevcut St. Paul Anıt Müzesinin kilise olarak şimdiye kadar ve bundan böylede ibadet etmek isteyenlere açık olduğunu, şu anda ayrı bir kilisenin yapılmasına gerek olmadığını anlatır. Bu cevap, Alman milletvekillerinin hiç hoşuna gitmez.
Bakın bugün herkes Hıristiyan cemaatin bulunmadığı Tarsus’taki bu kilisenin ve yenilerinin ibadete açılması için seferber halde… Bunun “din özgürlüğüne” katkıda bulunacağını savunuyorlar… Geçenlerde Yeniçağ’dan Arslan Bulut, “Tayyip Bey’in açtığı kiliselere cemaat nereden bulunacak?” diye bir soru sordu, sonunu da şöyle bağladı: “Hıristiyan yaşamadığı halde, bu tarihi kiliseleri ibadete açma sevdası, Türkiye üzerinde ciddi bir Hıristiyanlık projesi sürdürüldüğünü göstermiyor mu? Yoksa Tayyip Bey’in ibadete açtığı kiliselerin cemaatleri, yerli halktan mı devşirilecek?”
Türkiye’de yüzde 20 Hıristiyan nüfus hedefi… Kendi ülkesinde “çok kültürlülüğün iflas ettiğini” açıklayan elin adamlarının, Türkiye’den “çok kültürlülük” adına talepleri… Doğu-Güneydoğu’da dağıtılan Kürtçe İncil’in ve Aleviliğin ayrı bir din kabul edilmesinin arkasındaki ülkelerin başında Almanya’nın gelmesi… Ilımlı İslam projesi… Diyanet İşleri Başkanı’nın bile Ruhban Okulu ile söz konusu kiliselerin ibadete açılmasını destekleyip, misyonerliği olağan karşılaması ve son olarak nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılmasını savunması… Acaba Arslan Bulut’un sorusuna cevap bulunmasını kolaylaştırır mı?
Alman Focus Dergisi, Cumhurbaşkanı Wulff’ı imam takkesiyle resmetti. Bizde de “Gerekirse papaz elbisesi giyerim” diyenler var. Öyleyse Türkiye’ye daha çok haçlı seferi düzenlenir!..
Müyesser YILDIZ
24 Ekim 2010
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/meger-hacli-seferine-cikmis-13350