1 hafta önce “Kerkük’e karşılık Kamışlı mı?” sorusunu sorup: “Tamamen Suriye’ye baktırılıyoruz; ama Kerkük ve İran sürprizlerine hazırlıklı olalım.” diye ekledim. Değerli okurum İsa Ahishali de: “Ne ilgisi var? Kerkük ayrı konu, Kamışlı ayrı konu.” yorumunu yaptı yazımın altına. Bunu yazdığımda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti “akılda, fikirde”, en azından gündemde yoktu. ‘Sürpriz’ bir şekilde gitti; “75 yıl aradan sonra Kerkük’e gelen ilk Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olmanın gururunu yaşadığını” söyledi.
Bu önemli ziyaretin anlamını yorumlamak için Çankaya sakini Gül’ün ifadesiyle sizlere “büyük resmi” göstermek istiyorum.
Ermenistan’a Trabzon Çıkışı
Sevr planlarına göre Trabzon, “Büyük Ermenistan”ın Karadeniz’e çıkış kapısıdır. Geçenlerde küçücük bir haber gördüm. Ermenistan Girişimciler ve İş Adamları Birliği yetkilisi Artur Kazaryan’ın iddiasına göre, yılda 200 Ermeni TIR aracına Trabzon Limanı üzerinden Türkiye’yi transit geçiş güzergâhı olarak kullanma izni vermişiz. Ama bu birden olmamış. Trabzon Limanı’nın Ermeni yük taşımacılığına açılması deneyimini geçen yıl yapmışlar. O zaman önemli bir pürüzle karşılaşmışlar. Ermeni TIR şoförlerinin Türk yasalarına göre turist değil, çalışma vizesi alarak ülkeye giriş yapması gerekiyormuş. Malûm, Ermenistan’da Türk diplomatik temsilciliği ve konsolosluğu yok. Bunun üzerine Ukrayna araya girerek yardımcı olmuş. Neticede Ermeni şoförlerine gerekli vizenin Gürcistan’daki Türk temsilciliğince verilmesi konusunda anlaşma sağlanmış.
Netice-i kelâm: Ermenistan’a ambargoyu deldik, hem de Trabzon üzerinden. Ruhumuz duydu mu?
Van ve Şemdinli’de Neler Oluyor?
Trabzon’dan Van’a inelim. Diyarbakır’ın değil, gerçekte bu ilimizin PKK-Ermeni şirketinin üssü olduğu söylenir hep. İstihbarat birimlerimiz nihayet fark etmiş ki, PKK Van’da yeni bir sözde “eyalet” kurmuş!..
İnelim Şemdinli’ye. Tam 13 gün geçti burada neler olduğu bilinmiyor. Nihayet dün hem “Kürt açılım”cısı hem de “terörle mücadele” sorumlusu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan bir açıklama geldi. Ne mi söyledi? “Şemdinli’de ciddi ve güçlü bir operasyon sürüyor”muş, “gerekli açıklamalar güvenlik birimlerince yapılacak”mış. Sizi tatmin etti mi bilmem; ama bugüne kadar: “TSK sussun, sadece siyasiler konuşsun.” diye kükreyenlerin, şimdi açıklamayı güvenlik birimlerine havale etmesi çok şeyi anlatıyor.
Şemdinli yorumları hep aynı minvalde: PKK bayrak dikecekmiş… Kurtarılmış bölge yapacakmış… Şunun adını tam koyalım mı? ABD bizi Suriye’ye “Tampon bölge” diye sürerken yavrusu PKK’ya içerde “tampon bölge” kurdurmaya çalışıyor olmasın?
Biz hala bir açıklama bekliyoruz; PKK Eruh’ta iftar vakti karakol basıp 1 askerimizi şehit ediyor. 13 askerimiz de yaralı. Allah rahmet eylesin, geçmişler olsun.
Erbil-Kerkük Hattı
Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanını Barzani’nin ayağına niye gönderdi? PKK, “Kuzey Suriye”ye yerleşmesin için. Atalarımız ne de güzel bulmuş “Denize düşüp yılana sarılma” sözünü!.. 1 haftadır Erdoğan’ın da Davutoğlu’nun da açıklamalarından çıkan sonuç şu: bizimkiler Suriye’ye PKK’nın yerleşmesinden rahatsız. Yoksa PKK’yı besleyip koruyan Barzani’nin yerleşmesine hiçbir itirazları yok; hatta onu destekliyorlar!..
Barzani çok değil birkaç yıl önce: “Türkiye’ye geleyim, benimle görüşün.” diye yalvarıyordu. Artık benim bakanım ayağına gidiyor. Dün tüm gazetelerin manşeti aynıydı: “Barzani mesajı almış”!.. Breh, breh, breh!.. 10 yıldır o kadar çok mesaj aldı ki, neredeyse bağımsızlığını ilan edecek. “Mesaj” demişken, minik bir hatırlatma. Wikileaks belgelerinde geçiyordu; Davutoğlu yine “rest” çekmeye gittiği bir gün Barzani’ye, “PKK’nın Avrupa temsilcilerinin Erbil havaalanından Barzani’nin araçlarıyla ayrıldığını” belgeleriyle ispatlayıp PKK’ya desteğini kesmesini ister. Sene 2010’dur. Ne değişti?
TSK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticilerinin Erbil’e gitmesine hiç sıcak bakmadı. Bunun “kırmızı çizgimiz” olan Kerkük’ü ve Türkmenleri olumsuz yönde etkileyeceğini savundu hep. Bugün “terör örgütü kurmak ve yönetmek” iddiasıyla Silivri’de tutulan İlker Başbuğ’un daha 2005’te, Genelkurmay 2. Başkanı iken: “Kerkük, Kürt devletinin çıkış basamağı, Irak’ta iç savaşı ateşleyecek ilk tetik olabilir.” dediğini hatırlıyorum da!..
Ana başlıkları ile bazı hatırlatmalar daha: Irak’ın kuzeyi ile ilgili politikamızı TSK belirliyordu. Gül ve Davutoğlu bu politikayı tümüyle Dışişleri’nin uhdesine aldı… Türkmenler kanımız-canımızdı. AKP iktidarı, “Irak’taki tüm gruplara eşit mesafede olma” kararı aldı… Türkmenlerin hiç de söylendiği kadar kalabalık olmadığını bizzat AKP yetkilileri açıkladı. Irak Anayasası’nda onların da tanınması için parmak oynatılmadı… Süleymaniye’ de Türk askerinin başına çuval geçirildi. Askerlerimiz neredeki cezaevinde tutsak edildi? Kerkük’te. Peşinden Irak Türkmen Cephesi basıldı. Ve o gün Barzaniciler de, ağa babaları da: “Kerkük bugün kurtuldu.” diye bayram yaptı… Abdullah Gül Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı iken: “Beni Telafar’a, Kerkük’e sorun.” diyordu. Telafar’da toplu katliamlar yaşandı, Kerkük’te tapu daireleri yakıldı, Barzani adamlarını buraya yerleştirdi…Barzani’nin sözde anayasasında Kerkük “başkent” gösterildi…
Allah aşkına şu tabloya bakıp soralım ve elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim: Irak politikamız bir ‘başarı’ öyküsü müdür?
Davutoğlu Erbil’den Kerkük’e geçti, “75 yıl aradan sonra Kerkük’e gelen ilk T.C. Dışişleri Bakanı olmanın gururunu” Twitter’den paylaştı. Daha önceleri neredeydiniz Sayın Davutoğlu? Hiç olmazsa Fener Rum Patrikhanesi’ni ilk ziyaret eden Dışişleri Bakanı sıfatını kazanmadan önce Kerkük’e gitseydiniz ya?
Dileğim ve umudum şu: inşallah Kerkük ziyaretinin yegane amacı, “Barzani’den aman” görüntüsü sebebiyle çok tepki çeken Erbil gidişini dengelemedir. Zira bunca zamandan sonra tam da; Barzani ile “PKK Kuzey Suriye’ye yerleşmesin” pazarlığı yapılırken, Bağdat-Barzani arasında Kerkük savaşı patlak vermişken,
Türkmenlerle kucaklaşma, Irak Türkmen Cephesini ziyaret hiç de hayra alamet değil. Türkmen kardeşlerimizin Davutoğlu’nu “Kerkük Türk’tür, Türk kalacak” coşkusuyla karşılaması yeterli mesajdır, umarım yerini bulur. Ancak hep bu tür uyuşturucu öpücüklerinden sonra birşeyleri kaybettiğimiz tecrübeyle sabit olduğu için böylesine temkinli ve endişeliyim. Aynen Halep ve buradaki Türkmenlerin Suriye karışıklığı bahanesiyle hatırlanmasında olduğu gibi…
Büyük resmi şu kareyle sonlandıralım. Suriye ile 800 km’lik sınırımıza PKK mı Barzani mi (bir farkları varmış gibi) yerleşecek? Adeta bunun pazarlığı yapılıp psikolojik bir altyapı oluşturuluyor. Ama bu arada Mardin merkezli Süryani- Kürtçü yapılanmalar “demokratik açılımlar” sayıldığından “takdirle” karşılanıyor. Peki vakt-i zamanında Trabzon’dan başlayıp Çukurova’da bitecek “Büyük Ermenistan” planlarının, Akdeniz ayağının Süryaniler üzerinden hayata geçirilmek istendiğini kaçımız hatırlıyoruz?
Hasılı, Türk Milleti’nin başı büyük dertte, büyük belada!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
3 Ağustos 2012