İçeriğe geç

Halkbank operasyonu işte bu yüzden yapıldı

Erdoğan medyası tek ses; İktidarın ciğerine pençe atan İstanbul’daki yolsuzluk operasyonunun arkasında MOSSAD’ın olduğunu, İran’la Halkbank üzerinden yürütülen ticari ilişkilere darbe vurulmak istendiğini yazıyor.

Mümkündür. Amma velâkin bunun sorumlusu kim ve eğer öyleyse bu işin sonucu nereye varır?

2010’da Türkiye’ye dayatılan bir kanun hakkında şu yazıyı yazmıştım:

HEPİMİZ “TERÖRİST” OLABİLİRİZ

“Sadece İsrail değil, AB ve ABD’nin, Gazze “fatihi” İHH’yı “terör örgütü” sayma girişiminin ardında büyük bir oyun ve “ahlaksız” bir teklif var. Öyle bir teklif ki, AKP iktidarı, ya canı sıkılan bir ülkenin, Türkiye’deki herhangi bir kişi veya kuruluşu “terör destekçisi” ilan etmesine, ya da OECD’nin Türkiye’yi kara listeye alıp, borç verilmesini engellemesine razı olacak.

Türkiye’ye aylardır gizliden gizliye baskı yapılmasına, İHH’nın Gazze “çıkartması” sayesinde de ülkemizin resmen köşeye sıkıştırılmasına yol açan hadise şu:

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD bünyesinde 1989’da “Mali Eylem Görev Gücü-FATF” adlı bir teşkilat kuruldu. Amaç, uluslararası alanda karapara aklamanın önlenmesiydi. 11 Eylül’den sonra görevleri arasına “terörün finansmanıyla mücadele” de eklendi. Türkiye’nin 1991’de üye olduğu FATF’ın halen 32 ülke ve 2 bölgesel kuruluşla, toplam 34 üyesi var. FATF, karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadele için bugüne kadar yasal, finansal, operasyonel ve uluslararası işbirliği konularında üye ülkelerce uyulması gereken standartları içeren 40 dolayında tavsiye kararı aldı. Söz konusu kararlar da genellikle BM Güvenlik Konseyi kararlarına paralel oldu.

Adı üzerinde “tavsiye kararı”, yani herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Zaten FATF da fiili bir oluşum, hukuki temeli yok. Yılda 3 genel kurul toplantısı yapılıp, çalışmalar gözden geçiriliyor. Bu arada üye ülkelerde periyodik denetimlere gidiliyor.

“ŞERİFLER” NE İSTİYOR?

FATF’ın geleneksel genel kurul toplantılarından biri iki hafta önce Amsterdam’da gerçekleştirildi. Bu toplantıya Türkiye’den de Dışişleri, Adalet ve MASAK temsilcilerinden oluşan bir heyet gitti. Ancak heyetimizi büyük bir savaş bekliyordu. Zira FATF, aylardır Türkiye’ye hiçbir ülkeden istemediği “özel bir kanun” çıkartılması için baskı yapıyordu.

O heyette yer alan önemli bir ismin ODATV’ye anlattığına göre bu kanunda, BM’nin “terörün finansmanıyla mücadele” kapsamında belirlediği kişi (El Beşir gibi), ülke (Sudan, Somali, Liberya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Fildişi ve İran gibi) ya da tüzel kişilerle ilgili alınan siyasi, mali veya hukuki yaptırımların uygulanmasına yönelik düzenlemelerin dışında başka “özel” hükümlerin de yer alması isteniyordu.

Bu yetkiliye göre, “Şerifler”in istediği “özel” hükümler şunlardı:

“Üye ülkelerden herhangi biri, ‘Ülkenizdeki şu kişi veya kuruluşun, şu terör örgütüne destek sağladığını düşünüyoruz’ diyecek ve Türkiye’den bu kişi veya kuruluşun mal varlığının dondurulmasını, hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını veya 2 ila 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasını isteyebilecek. Daha ilginci, hedef gösterilen kişi veya kuruluş hakkında dünyanın herhangi bir yerinde inceleme, soruşturma açılmış olması şartı bile aranmayacak. Böyle bir uygulama sadece bizim yasalarımıza değil, tüm uluslararası düzenlemelere aykırı, ama şerifler yapacaksınız diyor.”

Aynı yetkilinin ifadesiyle, “Bu rezillik, hukuk kurallarının alt üst edilmesi” ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor:

Mesela İsrail, AB ve ABD, İHH’yı terör örgütü sayarsa, mal varlıklarının dondurulması, yöneticileri hakkında dava açılması gündeme gelecek. Hatta İHH’ya maddi yardımda bulunan kişi ve kuruluşlar da, “terör örgütüne finansman desteği” sağlamakla suçlanabilecek.

Bir şekilde kurtarılacağı için İHH’yı geçelim. Çakma milliyetçi, ulusalcı ve dinci kişi veya kuruluşları da.

Gerçekte böyle bir düzenleme, 70 milyon, hepimizin başında giyotin sallandırılmasıdır. Mesela Rusya, Çeçenistan’a ya da Çin, Doğu Türkistan’a Türkiye’den gönderilen yardım veya kurbanlardan rahatsız olup, bu yardımı organize eden kuruluş, yardımda bulunan kişileri hedef alabilecek. Aynı şekilde Rusya, “Çeçenlere yardım ediyor” iddiasıyla Antalya’da oteller zinciri kuran Azeri asıllı Rus işadamı İsmailov’un mal varlığının dondurulmasını isteyebilecek.

Başka birileri -hele de ülkemizde “terör örgütü” ilan edilmişken- “Ergenekonculara” destek verenlere, bir başkası mesela Kerkük veya Batı Trakya’ya yardım yapan milliyetçi derneklere, bir diğeri Bosna-Hersek’e yardım götüren dini kuruluşlara yaptırım dayatmasında bulunabilecek.

Akıl alır gibi değil, ama “şeriflerin” buyruğu yerine getirildiği takdirde, bunların olma ihtimali yüksek.

En iyisi FATF üyesi ülke ve kuruluşlardan bazılarının isimlerini verelim, kimlerin Türkiye’den neler isteyebileceğini sizler tahmin edin:

“ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Rusya Federasyonu, Yunanistan, Avrupa Komisyonu.”

YA PARA, YA CANIN!..

Peki, AKP iktidarı bu işe ne diyor? Aynı yetkiliden öğrendiğimize göre, iktidar “direnemiyor”muş. Çünkü FATF, yani OECD, Türkiye’yi “kara listeye almak, böylece ülkemize borç verilmesini engellemekle” tehdit ediyormuş!..

Sonuç mu? Bu haberi yazmadan önce Amsterdam’da neler olup, bittiğini öğrenmeye çalışıyor, bunun için bekliyordum. Ancak heyetimiz muhtemelen Türkiye’ye dönüş yolundayken, iktidara yakın gazetelerde şöyle bir haber yayınlandı:

“Teröre mal varlığı darbesi… Türkiye, OECD’ye taahhütleri çerçevesinde karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye dönük kanun değişikliğine gidiyor. Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun bu amaçla hazırladığı Kanun Taslağı, ilgili kuruluşların görüşüne sunuldu. Taslakta, terörün finansmanı yeniden tanımlanıyor. Bu tanımlama, sadece Türkiye’ye yönelik değil, diğer ülkelere yönelik eylemleri de terör kapsamına alıyor. Taslakta terörün finansmanıyla mücadele için ‘malların dondurulması’ mekanizması da oluşturuluyor. Yeni mekanizmada da BM Güvenlik Konseyi kararlarının belirleyici olması öngörülüyor. Maliye Bakanlığı’ndan bir üst düzey yetkili, mevzuatımızda malların dondurulması konusunda mekanizma olmadığını, taslağın buna ilişkin düzenlemeler getirdiğini belirterek, teröre finans desteğine ilişkin kuvvetli şüpheler olması durumunda mal varlıkları dondurulabileceğini söyledi. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin üyesi. Dolayısıyla alınan kararlara uymak zorunda. Taslak, yabancı bir ülkenin terör finansmanıyla ilgili talebinin olması durumunda, bunun hangi mekanizma ile Türkiye’ye iletileceğini, bu talebin nasıl bir süreçte sonuçlandırılacağını da düzenliyor.”

OBAMA KARŞISINDA SUSKUNLUK

Türkiye, İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıyla ilgili olarak uluslararası bir komisyon kurulup, soruşturma açılmasını şart koşuyordu.

Ama ABD Başkanı Obama, “Bu işten siz zararlı çıkabilirsiniz” uyarısında bulundu ve Başbakan Erdoğan sustu.

Acaba bu suskunluğun sebebi, “İHH’yı terör örgütü sayarız” sopasıyla, OECD aracılığıyla dayatılan o düzenlemenin kabul edilmesi midir?Yoksa bu hengame arasında söz konusu kanun taslağının apar topar ilgili kuruluşlara gönderilmesi, tamamen bir tesadüf müdür?” (09/07/2010)

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized