Cumhuriyetin halledildiğini düşündüklerinden “Sultanlık, Halifelik” olağan konuşmalar haline geldi.
10 Kasım’da Anıtkabir’e gitmek yerine kendisini Burunei Sultanına davet ettirdi, sarayda ağırlandı ya, müstakbel “Sultan”ımıza ait bir saray hikâyesini yazmak elzem oldu.
Kendisilerine biçtikleri misyon, “milletin hizmetkârlığı” idi. 10 yıldır da bunu söylemeye devam ediyorlar. Oysa 10 yılda köprülerin altından ne sular aktı: villalar, gemicikler, VIP uçaklar, Skorsky’ler, son model araçlar… Hasılı, millet yoksullaşırken “hizmetkârlar” zenginleşti.
Bir AK Sarayları eksikti, nihayet onu da inşaa etmeye başladılar. Biliyorsunuz, Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılıyor; hem de ABD Başkanlarının Beyaz Saray’ının benzeri. Atatürk’ün emaneti AOÇ’un kimlerin katkılarıyla imara açıldığını ayrıca yazmak gerekecek. Şimdilik şu kadarını belirteyim; AOÇ’a geldiler ya, Anıtkabir’e girmeleri de yakındır!..
Gelelim müstakbel Sultan’ın saray hikâyesine.
Sene 2003 Ocak ayı. AKP iktidardadır ama Erdoğan henüz Başbakanlık koltuğuna oturmamıştır. AKP Genel Başkanı sıfatıyla Kazakistan’ı ziyaret eder, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev tarafından Başkent Astana’daki sarayında kabul edilir.
Devamını Erdoğan’ın danışmanları Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın kaleme aldığı “R. Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu” isimli kitaptan okuyalım:
Sohbet sırasında Nazarbayev, Başkanlık Sarayı hakkında bilgi verir; mimari özelliklerini, büyüklük ve ihtişamını uzun uzun anlatır.
Tayyip Erdoğan: “Bütün bunlar gelip, geçici şeyler. Önemli ve kalıcı olan insanlığa hizmet.” deyince, Nazarbayev şunu söyler:
“Tayyip Bey! Bakıyorum sen de tıpkı Erbakan Hoca’n gibi konuşuyorsun.”
Erdoğan: “Hiç sanmam.” dedikten sonra sözünü şöyle tamamlar:
“Aynı dilden konuşsaydık, şimdi beraber olmamız gerekmez miydi?..”
İşte Tayyip Erdoğan’ın ağzından, “nereden nereye geldiğinin” fotoğrafı!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
12 Kasım 2012