İçeriğe geç

PKK’yla “Yasak Aşk”ın Bedeli

2003’te ABD’nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz’da, Süleymaniye’deki askerlerimizin başına çuval geçirdiğinde, iktidarda Erdoğan-Gül ikilisi vardı.

Afganistan, Irak kadar olup ABD’ye nota bile veremedik, çünkü “müzik notası” değildi.

Çok şükür, geç de olsa bugünleri gördük; “Müslümanlık” deyince mangalda kül bırakmayanların veremediği notayı Rabbim verdi. Türk askerini “çuval”lattıktan sonra hızla yükselen, son olarak CIA Başkanlığına getirilen David Petraeus, “yasak aşk” kurbanı olarak, istifa etmek zorunda kaldı. Söylendiğine göre ABD polisi FBI tarafından izlenmiş, fişlenmiş.

Başkan Obama’nın ifadesiyle Petraeus: “Kariyeri boyunca hizmetleriyle ülkeyi daha güvenli ve daha güçlü hale getirmiş… Irak ve Afganistan’da üstün liderlik sergileyen dönemin olağanüstü generali… Ayrıca entelektüellik, vatanseverlik ve kendini adamışlıkla hizmette bulunmuş” bir adam. Buna rağmen sadece karı-kocayı ilgilendiren bu “yasak aşk”ın arkasında durmadı, bu “başarılı” adamını istifasını gözünü kırpmadan kabul etti.

Petraus’un istifasının sebebi “yasak aşk” veya başka bir “hesap”, her neyse ne. Ancak ABD polisince izlenmesi, bunun sonucunda istifa etmesi, “istihbarat savaşları ve ülke güvenliği” konularında önemli bir model.

Özellikle de Başbakan Erdoğan’ın ABD ile ilişkilerimizi, “stratejik ortaklıktan, model ortaklığa geçtik” şeklinde tarif ettiği bir sırada.

Türkiye modelinde ne oldu, hatırlayalım mı?

Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla, bugünün MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT Müsteşar Yardımcılarının, terör örügütü PKK ile Oslo’da pazarlık masasına oturduğu ortaya çıktı. İzleme ve kayıt aşamasında olmasa bile, sızdırma işinde “polisin hizmeti” ve arkasındaki “gücün” rolü çokça konuşuldu.

Polisin hazırladığı “deliller” üzerine özel yetkili savcılar, Oslo “aşkı” hakkında soruşturma açmaya yeltendi.

ABD ile “model ortak” isek, olması gereken; MİT yetkililerinin, aynen Petraeus gibi istifa etmesi, konu doğrudan ülke güvenliğiyle ilgili olduğu için de haklarında soruşturma açılmasıydı değil mi?

Ya ne oldu? Aceleyle soruşturmayı yapan polisler, MİT’çileri ifadeye çağıran savcılar görevden alındı… MİT’çilere “ifade vermeye gitmeyin” denildi… Başkan, pardon Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarına “kefil olduğunu” açıklamakla kalmadı, “O benim sır küpüm” dedi… Ve Meclis bir gece yarısı MİT’çiler için çalıştırılıp, kişiye özel kurtarma kanunu çıkarıldı.

CIA Başkanı David Petraeus’un “yasak aşkı”nın ABD’ye ne gibi zararlar verdiğini bilmiyoruz, ama sonuçta kendisi bir bedel ödedi.

Türkiye’de Oslo’cular hiçbir bedel ödemedi, ama o pazarlıkların Türkiye’ye, Türk Milleti’ne ödettiği maliyet her geçen gün katlanarak, büyüyor.

Hani “model ortak”tık? Bu ne biçim modellik ve ortaklık!..

Peki neden böyle? Çünkü öyle olması isteniyor da ondan!..

Gül ve Erdoğan’ın 2002’den bu yana “Kürt sorununa çözüm” adı altında PKK’ya dair yaptığı açıklama ve girişimleri, İmralı-Oslo pazarlıklarını bir yana bırakalım.

İkilinin, 17 “Dadaş” askerimizin Siirt Pervari’de bir helikopter “kazasında” şehit olduğu 10 Kasım günü söylediklerine bakalım yeter.

Şunlar Gül’ün sözleri:

“Bugün Türkiye geldiği konum itibariyle her şeyin tartışılabildiği, her şeyin konuşulabildiği en aykırı fikirlerin bile ifade edildiği bir ülkedir. Böyle bir ülkede silaha başvurmanın, şiddete başvurmanın ve teröre başvurmanın hiçbir meşruiyeti, gerekçesi asla söz konusu değildir…”

Ülkenin bölünmesi bile konuşulabilir, yeter ki terör olmasın, öyle mi?

Ne güzel “demokratik demokratik” millet “afyonlanmışken”, terörle uyandırmanın ne alemi var, öyle mi?

Gül devam ediyor;

“Terörden güç alanlar ve terör vasıtasıyla milletimizi, devletimizi hizaya getireceklerini zannedenler çok büyük bir yanılgı içinde…”

!..

Başbakan Erdoğan cephesine de bakalım. 1 aydır BDP’yi en ağır dille suçladı, onların “muhatap” olamayacağını söyledi, İmralı’yı muhatap ilân etti. Ama Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Yardımcısı Bülent Arınç’ı, BDP ile pazarlığa oturttu.

Şunlar da Erdoğan’ın Brunei’den dönerken söyledikleri:

“Siyasetçi adayla (İmralı’yı kast ediyor) görüşemez. Tarihi hata olur. Teröristle kucaklaşanla da görüşemez…”

“Zaten bölücü örgütün başı dağa güvenmiyor…”

“Biz sürekli milli birlik, beraberlik ve kardeşlik projesi diyoruz. Bunu işliyoruz. Arkadaş ne hakkın var da alamadın. Bakan mı olamadın? Parlamento’ya mı giremedin? Kendi dillerinde yayın imkanı yoktu, şu anda birçok etnik gruptan fazla haklara sahipler…”

“İsteklerin büyük bölümü karşılandı. Cezaevleriyle ilgili yaptığımız iyileştirmeler var…”

Birilerinin “hiza”sı ve kimlerin kimleri “hizaya” getirdiği ortada!..

“Hiza”ya gelmeyen bir tek Türk Milleti. El birliğiyle “PKK ile yasak aşk”ın bedeli ödettirilip, onun da “hizaya gelmesi” bekleniyor!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

11 Kasım 2012

Kategori:Uncategorized