Dün Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir açıklaması, neredeyse kelimesi kelimesine aynı olarak iktidarın üç gazetesinde birden “özel” haber olarak yayımlandı.
Akar’ın, Karadeniz’deki serseri mayınlarla ilgili değerlendirmesi özetle şöyleydi:
– Karadeniz’de bulunan mayınlar Rus yapımı, ama hangi ülke bıraktı bilmiyoruz, tespit edemedik. 400 civarında mayın olduğu yönünde basında haberler çıkıyor ama bu tam bir muamma. Sayıyı bilmiyoruz. Bulgaristan ve Romanya makamlarıyla görüştük. Tarama çalışmaları yapıyor onlar da…
– ‘Belki NATO’ya ait mayın tarama gemilerinin Karadeniz’e girmesi için bir plan dahilinde bırakılmış olabilir’ diyenler de var. Bizi sıkıştırmak için… Ama biz Montrö kurallarına bağlı kalacağız. Karadeniz’e savaş gemilerini sokmayacağız. Karadeniz’in savaşa çekilmesine müsaade etmeyeceğiz…
Evet, şüpheler gayet haklı… Peki Türkiye’ye böyle bir “kumpası” kim kurabilir? Akar’ın işaret ettiği gibi, ya Ukrayna -ve bu ülkeyi destekleyen NATO’cular- ya da Rusya.
Yani, öyle veya böyle, çok tehlikeli sulardayız.
Durum bu iken; Akar’ın, “Hem Ukrayna hem de Rusya ile vazgeçilmez ilişkilerimiz olduğunu” ve “iki ülkenin [de] Türkiye’ye güvendiğini” söylemesi neyin nesidir? Onlar bize “güveniyor” da, biz onlara nasıl güveneceğiz?!
Ankara Dilini mi Yuttu?
Buyurun çok sıcak bir örnek:
Ankara’nın neredeyse “Candaş” olduğu Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Yunan Parlamentosu’na hitabında, 1821’de Yunanlıların Osmanlı’ya karşı giriştiği kanlı isyana atıfla, “[Bugün] Helenizmin bir başka büyük merkezi Odessa da tehdit altında. Tarihteki Dostluk Cemiyeti (Filiki Eterya) burada kuruldu. Yunanistan’da yeni bir Dostluk Cemiyeti’nin oluşturulabileceğine ve hem Ukrayna’yı hem de Helenizmi kurtarmak için savaşabileceğine inanıyorum. Yunan devrimcileri, dün ya bağımsızlık ya da ölüm diyorlardı. Biz de bugün aynısını söylüyoruz.” diyerek Türkleri katleden o örgütü övmesine ne diyeceğiz?
Kimi iktidar medyası o sözleri görmezden gelirken kimisi, “Zelenski’ye tepkiler çığ gibi” dedi. Onlar öyle yazdı da; dört gün geçti, Ankara’dan Zelenski’ye “Eyyyy” ayarı çeken çıktı mı?
Bir başka sıcak örnek:
Dost ve kardeş ülke Pakistan kaynıyor. Son olarak Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında yer aldığı için hedefe oturtulan Başbakan İmran Han, “dış güç, üst akıl”, tam adıyla ABD tarafından ve bir “yargı darbesiyle” düşürüldü. Ancak her başı sıkıştığında bu gerekçelere sarılan, emekli amirallerin Montrö açıklamasından bile “darbe” çıkaran Ankara, İmran Han’ın başına gelenler karşısında dut yemiş bülbüle dönmüş durumda. Neden? ABD’yi kızdırmamak için mi? Öyleyse nereye gitti o “demokrasi havariliği”?!
ABD’li Üç Kadının Misyonu
Şimdi bir kez daha ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland’ın NATO’nun kuruluş yıldönümü olan 4 Nisan’da Ankara’ya yaptığı ziyareti masaya yatıralım. Nuland’ın misyonunu ve verdiği mesajları geçen hafta aktardık; bugün ise Nuland’la beraber gelen iki kadından söz etmek istiyoruz.
Ziyaret öncesinde ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada; “Nuland’ın Türkiye ziyaretine Müsteşar Yardımcıları Karen Sasahara ve Jennifer Gavito’nın da eşlik edeceği” vurgulandı.
Bu iki ismin misyonu ve özelliği mi?
Teröristbaşı ile Görüşen İsim Ankara’da
Jennifer Gavito’dan başlayalım.
İran ve Irak’tan sorumlu.
Geçtiğimiz Ekim’de, bölgede İran’ın nükleer silah sahibi olmasını engellemek istediklerini, ayrıca Tahran yönetiminin Suriye ve Lübnan’a müdahalesi ile bölgedeki silahlı milis grupları desteklemesini önlemek için bölge ülkeleriyle çalıştıklarını söyledi… Bağdat’ın başta Körfez ülkeleri olmak üzere diğer bölge devletleri ile ilişkilerinin iyi olmasını istediklerini kaydetti… “Kürdistan Bölgesi’ni dikkatle takip ediyoruz. Peşmergeye desteğimiz devam edecek.” dedi… Bir yandan PKK’yı “bölge için tehdit gördüklerini” ve “bu engelin ortadan kaldırılması gerektiğini” vurguladı; ama öte yandan Suriye ve Rojava’dakilere sahip çıkıp Şam’ı suçladı.
1 ay kadar önce de İran’ın bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteğin uluslararası ve bölgesel güvenliği; ABD güçleri, diplomatik kadrosu, vatandaşları ile ABD’nin bölgedeki ve başka yerlerdeki ortaklarını tehdit ettiğini belirterek, “ABD, güvenlik işbirliği, silah transferleri, savunma ticareti, eğitim ve değişimlerin yanı sıra insan hakları ve sivil zararın azaltılmasına katılım yoluyla Suudi Arabistan’ın savunmasını güçlendirmeye kararlıdır.” açıklamasını yaptı.
Ülkemizi çok çok yakından ilgilendiren görevine gelirsek; sadece 26 gün önce ABD Dışişleri Bakanlığı ve BM’den bir heyet Suriye/Rojava’daydı. Bu heyet, terör örgütünün başı, İmralı’daki teröristbaşının “manevi oğlu” Mazlum Kobani ve sözde Demokratik Suriye Meclisi yetkilileriyle görüştü… ABD liderliğindeki IŞİD’le Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun, “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” ile işbirliğinin devamı kararlaştırıldı… Ve ABD-BM heyetinin, “Suriye’deki Kürt partiler arasında devam eden diyaloğun önemini vurguladığı” bildirildi.
İşte bu heyettekilerden biri Jennifer Gavito’ydu!..
YPG/PYD bağlamındaki gelişmeleri anlamak için şu detayları da aktaralım.
Birkaç gün önce ABD’nin Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, “Rojava’da Kürtleri destekleyen askeri güçlerinin hâlâ İran ve desteklediği örgütlerin tehdidi altında olduğu” mesajını verip, “Yönetimimizin Suriye vizyonu, Suriye genelinde insani işbirliğimizi genişletmek, Demokratik Suriye Güçleri dahil yerel güçlerle ortaklığımızı korumak ve sürdürmektir.” dedi.
ABD-Türkiye arasındaki yeni “mekanizma” nedeniyle mi -veya söylendiği gibi “mali sebeplerle” ya da “Ankara’nın isteği üzerine” mi- oldu, bilinmez; ama Suriye muhalefetinin Mart’ta Ankara’daki ofisini kapatma kararının ardından merkezi İstanbul’da bulunan “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK)” parçalanmaya başladı.
Diğeri de Libya Uzmanı
Türkiye ziyaretinde Nuland’a eşlik eden diğer Müsteşar Yardımcısı Karen Sasahara ise tam anlamıyla Kuzey Afrika, özellikle de Libya uzmanı.
Geçtiğimiz Aralık’ta ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nin Orta Doğu, Kuzey Afrika Küresel Terörizm Alt Komitesi’nde yaptığı sunumda, BM kararı uyarınca, Rusya’nın yanı sıra “Türk askerleri ile buraya getirilen yabancı savaşçıların” Libya’dan ayrılması gerektiğini savunduğunu kaydetmekle yetinip üç gün önceki bir başka zirveye bakalım.
Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, İngiliz ve İtalyan Savunma Bakanlarıyla İstanbul’da gerçekleştirdiği üçlü toplantıda, “Ukrayna’daki gelişmeler” ve “Rus saldırganlığının” yanı sıra, “Akdeniz’in istikrarı için önemli olan Libya başta olmak üzere” diğer konuların da ele alındığı bildirildi.
Libya’daki sorunlara kalıcı, etkili ve geniş kapsamlı çözümün önemine değinip bu ülkeyle ilgili olumlu gelişmeleri desteklemek üzere her türlü işbirliği ve koordinasyon yollarını bulmaya odaklandıklarını belirten İtalyan Bakan Guerini, “Türkiye, İtalya ve Birleşik Krallık Atlantik İttifakı’nın önemli üyeleridir. Bu çalışma topluluğunun İttifak için de önemli bir araç olduğuna inanıyorum. Bu görüşmeden de güçlenmiş bir iş birliği ruhu çıkıyor.” dedi.
İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace de Libya’da kalıcı istikrarın sağlanması konusunu ele aldıklarını ve tarihi eskiye uzanan ülkeler olarak Libya’nın kalkınması için yardım ettiklerini söyledi.
Bu tablodan çıkan sonuç şu:
Önümüze BAE, İsrail, Suudi Arabistan ve Ermeni “açılımlarının” ardından -sadece Karadeniz/Montrö ve Kıbrıs’ı değil- İran’ı, PYD-YPG’yi ve Libya’yı da kapsayan koca bir “ajanda” konmuş gibi…
Bunun ise yegâne anlamı var; yeniden hoşgeldin “İslam aleminin liderliği” görünümlü “BOP eşbaşkanlığı”!..
Şunun şurasında “2023 menziline” ne kaldı ki?!
Müyesser YILDIZ
11 Nisan 2022