Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’a göre, Yunanistan, 2004’ten bu yana Ege’deki 20 adamız ile 2 kayalığımızı işgâl etti.
Savunma Bakanı Hulusi Akar da geçtiğimiz 21 Nisan’da Mavi Vatan Tatbikatı’nda Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalara aykırı olarak 23 adadan 16’sını silahlandırdığını vurguladı.
Oysa Akar, yaklaşık 2 yıl önce, 13 Eylül 2020’de; “18 ada Yunanlı komşularımız tarafından anlaşmalara aykırı bir şekilde silahlandırılmış, asker konuşlandırılmış.” demişti.
“23 Ada da Benim” Dedi
O rakamlardan, nereye gelindi?
İki gün önce, 9-20 Mayıs tarihleri arasında Yunanistan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan NATO’nun “Tiger Meet- Kaplan Buluşması” adlı planlı tatbikatındaki tezgâha dikkat çektik.
Bizzat iktidar medyasının verdiği bilgiye göre; Yunanistan, bu tatbikatta hava sahasını 10 mil olarak belirlemiş. Dahası, Lozan ve Paris Antlaşmalarıyla “gayrı askeri” statüye alınan 23 adayı da tatbikat alanına dahil etmiş.
Bu rezalet karşısında Ankara ne yapmış? Türkiye’nin rahatsızlığı ve itirazları Yunan ve NATO müttefiklerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nca bildirilmiş… Yunanistan hazırladığı programda ısrar etmiş… Ankara, 22 Nisan’da bir yazı gönderip TSK uçaklarının tatbikata katılmayacağını bildirmiş.
Nitekim Savunma Bakanı Akar da, “Tiger Meet Tatbikatı’ndan çekildik, ‘Bu tatbikata gelmiyoruz.’ dedik. İstismara yönelik girişimlere müsaade etmeyeceğimizi söyledik.” açıklamasıyla bu tabloyu doğruladı.
Açıkçası; Yunanistan, “23 adanın tamamı benim” demiş oldu, Ankara ise yine seyretti!..
İngiliz Komutanın Hedefi
Yunanistan ve emperyalistlerin hedefinde sadece Ege adaları yok. 1912 yılında işgâl edip Lozan’da kaybettikleri Gökçeada ve Bozcaada da var.
1. Dünya Savaşı’nda İngilizler tarafından deniz üssü olarak kullanılan bu adalar için Müttefik Ordular Başkomutanı Sir Hamilton anılarında şunları yazar:
“Çağımızın ekonomik zaferinin birinci şartı, İstanbul’u Türkler’den almaktır. Her ne pahasına olursa olsun alacağız. Ümit ediyorum ki, geleceğin harp okulu öğrencileri büyük bir imparatorluğu harakiri yapmaya mecbur bırakmak için, neden bu kıraç, beş para etmez kayaların eteklerinde sıkıştığımızı değerlendireceklerdir. Bu kayalıklar, Osmanlı Sultanı’nın kara kalbine hançerin saplanacağı en ideal yerdir. Yalnız hançer henüz elini deldi ve yarasından yeni yeni kan akmaya başladı. Her gün ölümden kurtulmak için çırpınıyor. Bir metre ilerleyemesek dahi, Halifenin canı alınıncaya kadar kanı, bu kaba akıtılacaktır.”
AB’nin Talepleri
Emperyalistler ve Yunanistan’ın, Gökçeada ve Bozcaada ile ilgili günümüzdeki faaliyetlerine gelelim.
Bu konu ilk kez AB’nin, 2004’teki Türkiye İlerleme Raporu’nda, ardından Avrupa Parlamentosu raporunda yer aldı. Avrupa Konseyi’nin de desteklediği talepler özetle şunlardı:
“1960’larda Kıbrıs’ta meydana gelen olaylar sebebiyle, kendi istekleriyle Adaları terk edip, Yunanistan’a veya diğer Avrupa ülkelerine yerleşen Rumlar dönsün, kendilerine ait olduğunu söyledikleri topraklar verilsin, kiliseleri, okulları açılsın… Adalar, ‘iki kültürlü’ hale getirilsin, bir tür ‘özerklik’ verilsin.”
Peki o taleplerin altyapısı nasıl hazırlandı?
– Yunanistan’ın Avrupa Parlamentosu’ndaki üyesi Hatzidakis, “Türk Hükümeti’nin, Gökçeada Rumlarının mülklerine el konmasına” ilişkin kararının iptali için Ekim 2003’te AB Komisyonu’na başvurup, “müdahil” olmasını istedi.
– Almanya’daki Gökçeada Rumları Derneği, dönemin AB Komiseri Verheugen’e mektup yazıp, “Okulların yeniden açılmasını, Rum Ortodoks dinini yasaklama statüsünün kaldırılmasını, mülklerin sahiplerine geri verilip, uyrukları ne olursa olsun miras haklarının tanınmasını” talep etti.
– Verhenugen de İlerleme Raporu’na yazdı.
Avrupa Konseyi cephesinde ise şu gelişmeler yaşandı:
– Teröristbaşı Öcalan’ı Yunanistan’a götüren eski Dışişleri Bakanı Pangalos ve 21 milletvekili, 29 Nisan 2005’te Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne bir önerge verip, Bozcaada-Gökçeada için “özerklik” talebinde bulundu.
– Konsey bünyesindeki İnsan Hakları Komitesi’nden bir heyet, 28 Nisan-2 Mayıs 2008 tarihleri arasında Türkiye’ye gelip “sorunu” yerinde inceledi. Raportör Andreas Gross, dönemin Başbakanı Erdoğan’dan, “Adalardaki restorasyonun hızlandırılacağı sözünü” aldı. Groos, “Büyük yardımlarını gördüğü” dönemin TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, şimdinin Washington Büyükelçimiz Murat Mercan’a da özellikle “teşekkür” etti.
– Gross’un raporu, 3 Haziran 2008’te, “Gökçeada ve Bozcaada: Türkiye ve Yunanistan Arasında İşbirliğine Model Olarak İki Türk Adasında İki Kültürlülüğün Korunması” başlığıyla yayınlandı. Raporda; Türk makamlarının bu konuda, “kazan-kazan” politikası çerçevesinde üst düzeyde açık siyasi mesaj vermesi gerektiği belirtilerek, “Başarının anahtarı Türk yetkililerin elindedir” denildi ve yukarıda aktardığımız talepler sıralandı.
– AB de 2008’deki İlerleme Raporu’nda, Gross’un o raporuna atfen, “Türk yetkililerinin, esasen Rum topluluğunun mimari mirasıyla ilgili olarak yaptığı olumlu jestler göz önünde bulundurulmakta ve Türkiye bu ivmeyi özellikle eğitim ve mülkiyet konularında ek önlemler alarak sürdürmeye davet edilmektedir.” denildi.
Ankara’nın Gayretleri
AB ve Avrupa Konseyi’nin bu talepleri karşısında Ankara’nın tavrını da aktaralım.
– Dönemin Başbakanı Erdoğan, Nisan 2005’te aniden Bozcaada ve Gökçeada’yı ziyaret edip, önce Selanik’teki Gökçeadalılar Derneği yöneticileriyle, ardından Gökçeada Metropolit’i Yorgi Drogni Krilyos’la görüşüp; Adalardaki Rumların kendisine emanet olduğunu söyledi ve “Onların burada dertleri nelerse, ‘bunlar azınlıktır’ diyerek, kenara itmem mümkün değildir. Çözmek zorundayım.” diye konuştu.
– Ocak 2008’de dönemin Yunanistan Başbakanı Karamanlis Ankara’ya geldikten 1 ay sonra da Erdoğan, durup dururken; “Bazı şeyler konuşuldu, bazı şeyler konuşulmadı. Ben kendilerine, ‘Bakın 19. madde olayı var. 19. madde ile siz 60 bin soydaşımızı vatandaşlıktan çıkardınız. Ama biz şu anda 30 bin Türk vatandaşı olan Rum var, Türkiye dışında yaşıyor. Ben davet yapıyorum, gelsinler Türkiye’ye yerleşsinler. Siz de o çıkardığınız 60 bin vatandaşımızdan hiç olmazsa 30 binine, biz size vatandaşlığı veriyoruz deyin. Alabilir misiniz?’ dedim.” açıklamasını yaptı.
Öte yandan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 27 Haziran 2008’de Raportör Andreas Gross’un raporunu kabul edince Dışişleri Bakanlığı’mız şöyle tepki gösterdi:
“Rapor, ülkemiz hakkında bir dizi önyargıya dayandırılmış olup, Lozan Barış Andlaşması’yla Türkiye ile Yunanistan arasında tesis edilmiş olan ‘mütekabiliyet’ ilkesini gözardı etmektedir. Rapordaki önyargılı ifade ve ciddi yanlışlıkların düzeltilmesi, Raportör ile yapılan görüşmelerde ayrıntılı olarak dikkatine getirilmiştir… Ancak, bu girişimlerimize rağmen, raporda gerekli düzeltmeler yapılmamıştır. Ayrıca, son yıllarda ülkemizde yaşayan gayrimüslim azınlıkların durumlarının iyileştirilmesi amacıyla sağlanan mevzuat değişikliklerini de yansıtmayan raporun, AKPM tarafından kabul edilmiş olması üzüntüyle karşılanmıştır.”
Ancak aynı Dışişleri Bakanlığımız, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na gönderdiği “Kasım 2008-Azınlıklar” başlıklı raporda, “Yunanistan’a yerleşen 60 bin Türk vatandaşı Rumun, Türkiye’ye dönmesine engel bir durum olmadığını” bildirdi.
Yol Geçen Hanı
Sonrası mı?
Bozcaada ve Gökçeada, aynen Fener Rum Patrikhanesi gibi, Yunanistan yetkilileri için yol geçen hanına döndü.
Örneğin 4-6 Mart 2019’da Dışişleri Bakan Yardımcısı Markos Bolaris buraları ziyaret etti.
Geçtiğimiz Şubat’ta da yine Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Katsaniotis Gökçeada’ya gelip Patrik Bartholomeos’la birlikte Gökçeada ve Bozcaada Metropoliti Kirillos Sykis’in yönettiği ayine katıldı.
Hemen burada “ilk ve tarihi” olarak nitelendirilen bir başka ziyareti kaydedelim.
Geçen yıl Nisan’da Savunma Bakanı Hulusi Akar, beraberinde TSK komuta kademesiyle birlikte ilk kez Gökçeada’ya gidip, “Rüzgar Alayı” olarak bilinen komando birliğinde inceleme ve denetlemelerde bulundu.
Akar ve beraberindekilerin Hükümet Konağı’na yaptığı ziyaretin bir bölümüne, Gökçeada Müftüsü Celal Atasoy’un yanısıra Bozcaada ve Gökçeada Metropoliti Kyrillos Sykis ile Özel Gökçeada Rum Lisesi Müdürü İoakim Kamburopulos da katıldı. Metropolit Sykis’in, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a sağladığı imkânlardan dolayı şükranlarımızı sunuyorum.” dediği vurgulandı.
Erdoğan Rumlara “Dönün” Çağrısı Yaparken
Geçen yıldan iki not daha:
Süryani Kadim Vakfı Başkanı Sait Susin, Erdoğan’ın azınlık cemaatlerinin temsilcilerine verdiği iftarda, “Yunanistan’a giden Rumlar ülkelerine dönsün, burası onların da ülkesi, gelsinler sahip çıksınlar ülkelerine.” çağrısında bulunduğunu söyledi.
Erdoğan’ın bu çağrısından sadece 2 ay önce ABD’nin İsrail Büyükelçisi Jonathan Shrier ve İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in bir toplantı öncesi verdikleri pozda hemen arkalarındaki Ege ve Doğu Akdeniz haritasında, Bozcaada-Gökçeada’nın Türk toprağı dışında yeşil renkle gösterildiği görülmüştü.
Buna ilişkin Yunan basınında yer alan haberlerde de, Türkiye’nin bu iki ada için Lozan Anlaşması’nı ihlâl ettiği, Lozan’a göre, “Adaların, çoğunluğu Yunan nüfusunu barındıracak şekilde özerk olması gerektiği” öne sürülmüştü.
Yunan Dışişleri Bakanı Kimleri Kabul Etti?
Bu konudaki son gelişmeye gelirsek;
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias üç gün önce “Konstantinopolitler Ekümenik Federasyonu üyeleriyle” bir toplantı yaptı.
Önce bu federasyon ne, onu söyleyelim.
2006’da kuruldu. Dünya genelinde faaliyet gösteren 25 adet “Konstantinopolitler Derneği”nin çalışmalarını yönetip denetliyor. Sözkonusu dernekler ve federasyonun kurucuları ise İstanbul’dan göçen Rumlar.
Dendias, işte bu federasyon üyeleriyle ne mi görüştü? “Konstantinopol, Gökçeada ve Bozcaada’da önemli ölçüde azalmış olan Rum azınlığın karşılaştığı en önemli sorunları”…
Tesadüf müdür, bilinmez; ama Dendias’ın o toplantısından bir gün sonra Fener Rum Patriği Bartholomeos da doğum yeri Gökçeada’ya “geleneksel bahar ziyaretinde” bulundu.
Diyeceğimiz; Ankara’nın Yunanistan ve emperyalistlerin asla vazgeçmediği bu iki adamızla ilgili duruşu da Ege’deki adalar gibi olursa, vay halimize!..
Müyesser YILDIZ
7 Mayıs 2022