Balyoz kumpası davasında, 1. Ordu Komutanlığı adına yaptığı soruşturma sırasında “görevi kötüye kullanmakla” suçlanan dönemin Askeri Savcısı Bülent Münger’in yargılanmasına devam edildi. Yargıtay Savcısının, yaklaşık 10 yıldır devam eden davanın zamanaşımından düşürülmesi yönünde mütalaa vermesine kumpas mağdurları, “Askeri yargıyı kaldıran Anayasa değişikliğini biz mi yaptık? Dosyayı Yargıtay’da 5 yıl biz mi dolaştırdık? Kabahatli biz miyiz?” sözleriyle tepki gösterdi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde görülen davanın bugünkü celsesine sanık Bülent Münger yine katılmazken, Balyoz kumpası mağdurlarından sadece 7 isim hazır bulundu.
Mahkeme Başkanının, dosyaya gelen belgeleri okumasının ardından 5. Ceza Dairesi’ne 25 Mayıs’ta yazılı olarak sunduğu esas hakkındaki mütalaasını tekrarlayan Savcı, davanın zamanaşımından düşürülmesini istedi.
Başkan da, “Bildirilen bazı mazeretler var. O yüzden bu celse karar verilmeyecek” dedikten sonra katılanların esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarını sordu.
TSK’nın Tasfiyesine Alet Oldu
İlk sözü alan Can Erenoğlu, Anayasa değişikliğiyle askeri yargının kapatılmasının öngörülemeyen bir durum olduğunu, o yüzden zamanaşımı hesaplamasında bu değişikliğin yol açtığı kesintinin dikkate alınması gerektiğini vurguladıktan sonra şunları söyledi:
“Savcı Bülent Münger’e verilen soruşturma görevi, 1. Ordu’dan bu bilgilerin nasıl sızdığının araştırılmasıydı. Evet, o seminer yapıldı. Bu suç değil. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün olmayan darbe teşebbüsü imalı bazı kasetleri dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e verdiği Silivri’deki çadır mahkemesinde ortaya çıktı. Acaba savcı, o zaman emekli olan Hilmi Özkök’ün veya Abdullah Gül’ün bilgisine neden başvurmadı? Bunun yapılmamış olması iyi niyet göstergesi değil. Bilirkişiye gerek yoktu. Varsayıma dayalı inceleme yaptırırsanız, varsayıma dayalı o sonucu alırsınız. Beşiktaş savcılarının bu soruşturmadan nasıl haberi oldu da raporu istedi ve aynı gün gönderildi? Bu bilirkişi raporuyla bir yığın insan tutuklandı. Ülkeye yararı olsa 3.5 sene daha yatarım. O zaman ben Güney Deniz Saha Komutanıydım. Bizi anlamanız biraz zor, biz vatan aşığıyız. En kritik dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesine karar verilmiş, bunun için de öncelikle TSK’nın tasfiye edilmesine bilerek bilmeyerek alet oldu. Sanığın cezalandırılmasını istiyorum.”
Katılanlardan Ahmet Küçükşahin de sanık Bülent Münger’in yaptığı soruşturma süreci ile hazırlattığı bilirkişi raporları ve bunların akıbetlerini özetledikten sonra Münger’in bir şebekenin parçası gibi hareket ettiğini, amacının olayı açığa kavuşturmak değil, Balyoz davası kapsamında oluşturulmuş senaryoya hizmet etmek olduğunu söyledi. Küçükşahin, “Münger, Beşiktaş Adliyesi ile paralel çalışmıştır, danışıklı dövüş yapmıştır. Bu paralel çalışmayla iki şey daha yapmıştır: Ahmet Erdoğan’ın hazırladığı bilirkişi raporunu Beşiktaş Adliyesine alelacele göndererek, masumiyet karinesine fırsat tanımadan aleyhimize kamuoyu oluşturmuş ve basında çıkan haberleri asker bir kişinin raporuyla doğrulattırmıştır. Özetle bize zulmedilen bu davanın temeli, Bülent Münger’in bilirkişi Ahmet Erdoğan raporuna ve bu raporda yer alan gerçek dışı bilgiler ve değerlendirmelere dayanmaktadır. Suçun cezasız kalmaması ve kamu vicdanının rahatlatılması adına yargılamanın sürdürülmesini ve sanığın cezalandırılmasını istiyorum.” dedi.
Dosya Yargıtay’da Yıllarca Niye Bekledi?
Katılan Av. Erdal Akyazan ise daha önce yaptıkları beyanlara hukuken itibar edilmediğini gördüklerini belirterek, sanığın “görevi kötüye kullanma” dışında başka suç işleyip işlemediğinin araştırılmadığını dikkat çekti. Askeri yargının kaldırılmasından sonra dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne geldiğini, ancak yazışmalar nedeniyle uzun bir süre hiçbir şey yapılmadığını hatırlatan Akyazan, “Bu süre zamanaşımına neden oluyorsa, buna bilerek bilmeyerek katkı sağlayan kişi veya makamların sorumluluklarının tespit edilmesi gerekir.” diye konuştu.
Ali Deniz Kutluk da sanık Bülent Münger’in kendince bilinen amaçlar doğrultusunda 38 general ve amiralin aynı gece tutuklanması için Beşiktaş savcılarına doğrudan malzeme sağladığını kaydederek şunları anlattı:
“Kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye çalışsa da bilirkişisi Ahmet Erdoğan FETÖ’cüdür ve TSK’dan ihraç edilmiştir. Bir diğer FETÖ’cü Mehmet Baransu’dur. Şıracının şahidi bozacı misali birbirlerini referans göstermişlerdir. Baransu FETÖ’nün silahşörü, Tuncay Opçin’in tetikçisidir. Tuncay Opçin 15 Temmuz’dan hemen sonra kaçarken, ‘Geri döneceğiz, hesaplaşacağız’ demiştir. Karşımızda örgütlü bir sanık var. Savcı, zamanaşımından bu davanın düşürülmesini isteyerek, onun aramızda rahatça dolaşmasını sağlayacak.”
Kabahat Bizim mi?
Katılanlardan Koray Özyurt ise şöyle konuştu:
“Geçen celsede size ‘İmzasız dilekçe versem, kabul eder misiniz?’ diye sordum, Kabul etmeyeceğinizi söylediniz. Bülent Münger ise imzasız belgeleri kabul etti. Bu görevini kötüye kullanmanın en somut delilidir. Bizden kaynaklı bir zamanaşımı sözkonusu değil. Dosya 5 yıl Yargıtay’da dolandı. Her ay gelip sordum, kaleme bile alınmadım. Avukatlarımız da bir bilgiye ulaşamadı. Anayasa’yı biz mi değiştirdik? Dosyayı daireler arasında 5 yıl biz mi dolaştırdık? Kabahatli biz miyiz? Bilirkişi Ahmet Erdoğan’ın FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. Peki Bülent Münger’in FETÖ bağlantısı olup olmadığı, ByLock kullanıp kullanmadığı araştırıldı mı? Yok. Eğer bu örgütlü bir suç ise tespit edilen zamanaşımı işlemeyecek. Vereceğiniz karar zamanaşımından düşme veya beraat olursa, bize karşı işlediği suçlardan kurtulmuş olacak. Soruşturmanın genişletilip bunun örgütlü bir suç olup olmadığının araştırılmasını istiyorum.”
Mustafa Çalış da Mehmet Baransu’nun Bülent Münger’in makamına gittiğinde elindeki kimi bilgi belgeleri taradığını, kimini yaktığını, kimini çoğalttığını söylediği halde Münger’in Baransu hakkında hiçbir işlem yapmadığını, sonrasında Baransu’nun askeri sır niteliğindeki belgeleri temin etme ve yayımlamaktan cezalandırıldığını hatırlatıp, “Ona bunu sormayan Savcı serbest, Baransu tutuklu. Bu kumpas Beşiktaş Adliyesi ve Selimiye Kışlası arasında kurgulanmıştır. Bu bağ ortaya konduğunda, suçun vasfının değiştiğini siz de göreceksiniz. Biz bu sanığı ne Askeri Yargıtay’da ne burada sorgulayabildik. Vereceğiniz karar zamanışımı olur, ama adalet yerini bulmuş olur mu? Zulüm geçer, ama vebal kalır.” dedi. Ardından şu ilginç olayı anlattı:
“Dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman, Beşiktaş’taki sözde hakim ve savcılara, ‘Siz bunları bilmezsiniz, bunlar darbeci tutuklayın.’ diyen kişidir. Tesadüfen mezarına gittim. Köy muhtarı götürdü. Söyledikleri ibretlikti; ‘Sayın Komutanım, bu kişi emekli olduktan sonra ne kendisine hediye edilen evde oturabildi ne hediye edilen arabayı kullanabildi. Son 6 ayı yoğun bakımda geçti.’ dedi. Biz sabrediyoruz. Zulüm geldi geçti, vebali onlarındır.”
Son olarak bazı katılanlar Avukatı Refik Ali Uçarcı, suçun vasfının değişme ihtimali olduğunu belirterek soruşturmanın genişletilmesini talep etti.
Mahkeme Başkanı, taleplerle ilgili hiçbir değerlendirme yapmadan duruşmanın 12 Ekim’e bırakıldığını bildirdi.
Müyesser YILDIZ
22 Haziran 2022