ABD’nin işgâli öncesinde “36. paralel” kılıfıyla Irak’ın kuzeyi uçuşa yasak bölge ilân edilip “Barzanistan”ın temelleri atıldı.
Irak’ın işgâli ise AKP iktidarı döneminde gerçekleşti. ABD’nin, “No Kurdish state” sözüne güvenilip işgâle destek için 1 Mart tezkeresi çıkarılmak istenirken; Türkmenler’in haklarının korunması ve Kerkük’ün Kürt kenti haline getirilmesi “kırmızı çizgi” olarak tanımlandı.
Ancak Kerkük bahanesiyle ABD’nin askerlerimizin başına çuval geçirmesinin ardından, o güne kadar TSK’nın ilgilendiği Kerkük-Musul konusunda Dışişleri Bakanlığı’nın yetkilendirilmesiyle birlikte, olanlar oldu. Olanları Bahçeli’nin o dönemlerdeki konuşmalarından özetleyelim:
“Kürtçe, Arapça ile birlikte Irak’ın resmi dili olarak kabul edilirken, Türkmence 1 veya 2 bin kadar Ermeni’nin konuştuğu Ermenice ile eşdeğer tutulmuş ve mahalli lehçe seviyesine indirgenmiştir. AKP Hükümeti bütün bu gelişmeler karşısında sessiz ve ilgisiz kalmıştır. Irak’ın bütününü kucaklıyoruz şeklinde bir siyasi söylem benimseyen AKP iktidarı, böylece Kürtlere cesaret vermiş, buna karşılık Türkmenler’in dışlanmasına ve ezilmesine yeşil ışık yakmıştır. AKP Hükümeti Türkmen kardeşlerimizi kaderlerine terk etmiştir.”
“AKP’nin bu politikalarından kazanan sadece Kürt gruplar, kaybeden ise Türkiye ve Türkmen kardeşlerimiz olmuştur. Bu gaflet ve ihanet değildir de nedir?”
“Göstermelik seçimleri, bağımsızlığa giden süreçte bir referandum olarak kullanmayı amaçlayan Barzani ve Talabani aşiretleri, tarihi Türkmen şehri Kerkük’ü bu meşum emellerinin ana hedefi haline getirmişlerdir.”
“Bu süreçte, Kerkük ve Musul başta olmak üzere Türkmenlerin yaşadığı tarihi Türkmen ellerinin nüfus yapısı dışardan Kürt iskanıyla değiştirilmiştir… Seçimlerde oy kullanmak üzere dışardan 300 bine yakın Kürt, Kerkük’te seçmen olarak kaydedilmiştir… Musul ve Kerkük’te asayiş ve güvenliğin Kürt silahlı milislerine teslim edildiği, Türkmenlerin caydırılması için her zorbalığın denendiği ve seçmen kütükleriyle oynandığı bir ortamda, Türkmenlerin seçime katılma oranının yüksek olması beklenmemelidir.”
“Bütün bu olanları ilgisiz bir seyirci olarak izleyen ve Türkmenlerin yok olması sürecine sessiz kalan AKP’nin tek amacı ve endişesi ABD’yi ve AB’ni memnun etmek, onları kızdırmamaktır. Bu teslimiyetçi tutum Türk milleti için katlanılamayacak bir zillet ve utanç vesilesidir… Irak’ta yaşanan vahim gelişmeler sonucu Türkiye’nin hayati milli çıkarlarının emrettiği bütün kırmızı çizgiler bugün ayaklar altına alınmıştır. Ayaklar altında çiğnenen aslında Türkiye’nin milli çıkarları ve milli haysiyetidir.”
“AKP’nin misyonu, ABD’nin asıl stratejik ortak olarak kabul ettiği Irak’taki Kürt gruplara şirin görünmek, onları kucaklamaktır.”
Kerkük’te Neler Oldu?
Bunları hatırlatmamızın sebebi, Kerkük’te geçen hafta çıkan olaylar ve halen devam eden gerilim.
Barzani’nin 2017’deki sözde bağımsızlık referandumu üzerine Kerkük’teki KDP binası boşaltılıp Irak Operasyonlar Komutanlığı karargâhı yapılmış ve Peşmergeler buradan çıkarılmıştı.
Şimdi 18 Aralık’ta il meclis seçimleri var. İşte bunun öncesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, o binanın yeniden KDP’ye devredilmesini kararlaştırdı.
Hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “büyük zafer” havasında sunulan Bağdat ve Barzanileri ziyaretinin ertesi günü.
Olaylar bunun üzerine çıktı. Araplar ve Türkmenler es-Sudani’nin bu kararını boykot edince Barzani yanlıları gösteriler düzenledi. Gösterilerde, “Kerkük Kürdistan’ın bir kentidir… Kürtlerin Kerkük’e dönmesi gerekiyor, başka yolu yok. Kerkük’teki bütün evler Barzanilerin ve Talabinilerin evidir.” denildi. Güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında 4 kişi öldü. Kerkük’te sokağa çıkma yasağı ilân edilirken Mesut Barzani, “Kerkük’te evlatlarımızın kanının bedeli ağır olacaktır.” tehdidi savurdu.
İngiltere’deki Kürt Diaspora Merkezi de olayları kınamak için gösteri düzenlerken, “Düşmanlarımız şunu iyi bilmelidir ki, bu topraklar binlerce Peşmergenin kanıyla sulanmıştır ve artık Arapların olamaz. Büyük Barzani’nin de dediği gibi ‘Kerkük Kürdistan’ın kalbidir’. Her Kürdün üzerine düşen bu kalbi korumaktır.” açıklamasını yaptı.
Sonuç? Olayların ardından Irak Federal Yüksek Mahkemesi, o binanın KDP’ye devri kararını geçici olarak durdurdu. Bu arada Irak Hükümeti, olayları soruşturmak ve bina sorununu çözmek için iki ayrı komisyon kurulmasını kararlaştırdı.
Patron ABD de; “tüm taraflara anlaşmazlıkları diyalog yoluyla ve Irak Anayasası’nın 140’ıncı maddesini uygulayarak çözme” çağrısında bulundu. Yürürlük tarihi hukuken 2007’de sona erdiği için tartışmalı olan meşhur 140’ıncı maddesine sadece Barzaniler sahip çıkıyor; çünkü bu madde, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin statüsünün referandumla belirlenmesini öngörüyor. 2003’ten bu yana demografik yapının nasıl değiştirildiği ortada olduğuna göre bunun kime yarayacağı da belli.
Fidan’ın “Arkadaşı” da “Kerkük Kürdistan’ın Kalbi” Demişti
Adeta davul zurnayla gelen olaylardan üç gün önce kaleme aldığımız yazıyı hatırlatalım. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Erbil ziyaretinde Irak Türkmen Cephesi yöneticileriyle de görüştüğünü, ancak dişe dokunur bir açıklama yapılmadığını, oysa 18 Aralık’taki yerel seçimler sebebiyle Barzani cephesinin Kerkük sevdasının yeniden tutuştuğunu anlatıp, Fidan’la muhabbetinden hareketle, Başbakan Mesrur Barzani’nin sadece 1 ay önce, “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir. Var olduğumuz müddetçe Kerkük’ten vazgeçmeyeceğiz.” dediğine dikkat çektik.
Yaşananlardan sonra Yeniçağ Gazetesi’nden değerli meslektaşım Arslan Bulut, Kerkük’teki binanın KDP’ye devri kararının, Hakan Fidan’ın Irak ziyaretinden bir gün sonra alındığının altını çizip, “Sudani, bu işe nasıl kalkışabildi?” sorusunu yöneltti.
Anlaşılan o ki; Bakan Fidan, gerek Bağdat yönetimi gerekse Barzanilerle görüşmelerinde Kerkük’ü konuşmadı, konuştuysa bile görüşleri dikkate alınmadı!..
Görüşlerini “Zamanında” Paylaşmışlar
Nitekim olayların ardından Ankara’nın ancak bu konuda yöneltilen sorular üzerine yaptığı açıklamalar da gerçeğin bu olduğunu ortaya koydu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kerkük’ün Irak’ın istikrarı için önemini anlatıp Başbakan Sudani liderliğindeki hükümetin çalışmalarını övdükten sonra, “Bu tür gerginliklere mahal verilmemesi gerektiği yönündeki görüş ve telkinleri zamanında Irak makamlarıyla paylaştıklarını, kriz esnasında da “gerek Irak Başbakanı ve Erbil yönetimiyle temasta olduklarını” bildirdi.
Fidan, Kerkük’ün statüsü ve Türkmenler için ise şunları söyledi:
“Bu şehirdeki hassas toplumsal dengelerin korunması, temsil ve idarede tüm toplumsal kesimlere eşit söz hakkı verilmesi gerektiğini değerlendirmekteyiz. Biliyorsunuz bu çerçevede, şehirde tüm kesimlerin eşit bir şekilde temsilinin sağlanması ve idareye katılımı formülünü uzun zamandır destekliyoruz. Bildiğiniz gibi, Türkmen soydaşlarımızın hak ve menfaatlerinin korunması Irak’a yönelik politikamızın ana unsurları arasında yer almaktadır. Türkmen halklarının siyasi pazarlıklara konu edilmesine karşı durmaya ve Türkmenleri her alanda desteklemeye devam edeceğiz.”
Bağdat-Erbil seferinden, “PKK’yı terör örgütü olarak tanıyacaklar” izlenimiyle döndüğü için Fidan’ın, Kerkük’le ilgili, “Şehirde son dönemde artış gösteren PKK mevcudiyetine süratle son verilmesini Irak makamlarından talep ediyoruz.” şeklindeki sözlerine de dikkat çekip soralım:
“PKK, Kerkük’e ne zaman, nasıl geldi. Kim/kimler önünü açtı veya göz yumdu?”
Erdoğan’ın Kerkük açıklamalarına geçelim. Soçi’den gelirken şunları anlattı:
“Gerek Dışişleri Bakanım Hakan Fidan gerekse istihbarat birimlerimiz konuyu sıkı takip ediyorlar. İşin sıkı sıkıya takibi neticesinde gerek Irak Başbakanı Sayın Sudani ile yapılan görüşmeler gerekse oradaki muhataplarıyla yapılan görüşmeler neticesinde şu anda Kerkük’te nispeten sakin bir hava var. Dışişleri Bakanım Hakan Fidan’a ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’a durumu yakından takip etmeleri gerektiğini de söyledim.. Barzani ailesiyle, Sudani ile görüşmeler yapıldı… Konuyu takip ediyoruz. Bölgenin barış ve huzuru için Kerkük’ün yapısını bozacak faaliyetlerden uzak durulmalı. Kerkük’ün yapısını bozacak her eylem, Irak’ın bütünlüğünün bozulması demektir. Türkmen yurdu Kerkük, yüzlerce yıldır farklı kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı coğrafya olmuştur. Bu coğrafyanın huzurunun, bütünlüğünün bozulmasına izin vermeyeceğiz.”
Erdoğan, Kerkük’ün “Türkmen yurdu” olduğunu hatırladı; ama Salı günkü Kabine toplantısının ardından da şöyle konuştu:
“Türk’üyle, Arap’ıyla, Kürt’üyle, diğer inanç ve etnik gruplarıyla herkesin huzursuz olduğu, terör örgütlerinin memnuniyet duyduğu bu tabloyu biz kabul etmiyoruz. Bunun için bölgedeki tüm ülkeleri, tüm etnik ve mezhebi farklılıklarıyla her kesimi kucaklayan, zor günlerinde yanlarında olan bir yaklaşım sergiliyoruz… En doğru, sağlıklı ve sürdürülebilir çözümün Kerkük şehri başta olmak üzere bölgenin demografik gerçeklerini gözeten bir idari yapının tesisinden geçtiğine inanıyoruz.”
TSK’nın “Utangaç” Tavrı
AKP’nin, Kerkük sürecini en baştan aktardığımız için şimdi sergilenen bu yaklaşımın şaşılacak yanı yok. Asıl, yıllarca, üstelik birinci ağızdan, “Kerkük kırmızı çizgimizdir” diyen TSK’nın tavrına geçelim.
Perşembe günü yine MSB’nin basın bilgilendirme toplantısı vardı. Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk, terörle mücadeleden TEKNOFEST’e kadar çeşitli konularda bilgi verdi; ancak resmi olarak Kerkük konusuna değinilmedi.
Gayrı resmi olarak ise şu yapıldı:
ABD’nin Kamışlı’da terör örgütüyle geçen ay gerçekleştirdiği tatbikata tepki gösterilmesindeki gibi; iktidar medyasında, Tuğamiral Aktürk’ün basın toplantısıyla birleştirilen ve “MSB kaynaklarına” dayandırılan şu açıklama yer aldı:
“Kerkük önemli, Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bölgede barış ve huzur için özellikle Kerkük’ün yapısını bozacak faaliyetlerden uzak durulması önem arz ediyor. Biz de oradaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Son geldiğimiz noktada; Irak Federal Meclisi’nin almış olduğu bir yürütmeyi durdurma kararı var. Ondan sonra oradaki olaylar yatışmış gibi duruyor. Sükunet sağlanmış gibi duruyor ama biz oradaki gelişmeleri de yakinen takip ediyoruz.”
Söylendiği gibi, Kerkük’te olayların yatışmadığını, gerginliğin sürdüğünü kaydedip iktidar medyasındaki, “Arka planı henüç açığa çıkmadığı için bilgiye dayanmayan, önyargılı değerlendirmelerden kaçınmak gerekiyor.” şeklindeki yaklaşıma cevap verelim.
Olayların sebebi ayan beyan ortada. Kerkük sevdası bitmeyen Barzani, yeni bir denemeye teşebbüs edip Ankara’nın refleksini ölçüyor.
Anlamayan varsa; Barzani’nin Ulaştırma Bakanlığı’nın, olaylara destek için Kerkük’teki peşmerge heykelini, “Kerkük Kürdistan’dır” yazısıyla posta pulu yapmasının anlamını düşünsün yeter!..
Müyesser YILDIZ
9 Eylül 2023