15 Temmuz darbe teşebbüsüyle ülkenin sadece kaderi değil, rejimi de değişti. Ama açılan darbe davalarında neler olduğuyla artık ilgilenen yok.
İki gündür bu davalardan birisindeydim. 15 Temmuz’dan 5 yıl sonra açılan davanın konusu; o gece MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kaçırılması teşebbüsü ve bu sırada MİT yerleşkesine verilen zarar. 12 sanık Fidan’ı “hürriyetinden yoksun bırakmak ve kamu malına zarar vermek” ile suçlanıyor.
Yok, duruşmayı değil, yargının geldiği aşamayı ve bu sayede nasıl bir yaşıma daha girdiğimi anlatacağım. Takip etmeyenler için özetleyeyim:
Önceki günkü celsede Mahkeme Başkanı durup dururken şunları söyledi:
“Aktif Haber, Samanyolu gibi örgütün yayın organlarının daha mahkememizin zabıtlarını çıkmadan yayınladığını görüyoruz. O yüzden kamera kayıtları da inceleniyor.”
Bu ifadelerden anlaşılan, birilerinin “FETÖ’cülere” adeta servis yaptığıydı. Haliyle Mahkeme görevlileri başta olmak üzere zan altındaydı.
Nitekim dünkü celsede sanıklardan Özcan Karacan Mahkeme Başkanı’nın o sözlerini hatırlatarak, “Kimden şüpheleniyorsunuz? Kendi katiplerinizden mi, bizden mi, avukatlardan mı, polisler veya askerlerden mi? Bu büyük bir itham, açıklık getirmeniz lazım. Kendi kaleminiz dahil zan altında.” dedi.
Hemen her söze anında karşılık veren Başkan, nedense bu soruyu duruşma bittikten sonra cevaplamayı tercih etti. Önce, “Müyesser Yıldız burada mı?” diye sordu. “Buradayım” demem üzerine de bana şu gazetecilik dersini (!) verdi:
“Beyanları daha zabıtlar çıkmadan birebir yazdığınızı gördük. Hassas bir dava, gizliliğe haiz şeyler konuşuluyor. Sanıkların masumiyet karinesini de dikkate alarak birebir yazma yerine genel ifadelerle yazarsanız daha iyi olur. Zaten kayıt yapılıp yapılmadığını tespit için kameraları da inceliyoruz.”
Böylece öğrendim ki; gazeteci duruşmada boy gösterecek, ama haberi yazmak için mahkeme zabıtlarının çıkmasını bekleyecek… Yazması gerekiyorsa da aynen değil, genel ifadelerle geçiştirecek!..
Tabii bu ilk kez karşılaştığım bir rahatsızlık değildi, o yüzden çok şaşırmadım; ama cevapsız bırakmak olmazdı. Ayağa kalkıp cep telefonumu da göstererek şu karşılığı verdim:
“Sayın Başkanım, duruşmaların aleniyeti ilkesi var. Ne konuşuluyorsa onları yazıyorum. Gizli saklı bir şey de yok. Rahatsız oluyorsanız gizlilik kararı alırsınız, ben de izlemem. Ayrıca telefonum ilkel, kayıt yapma imkânı yok. Bütün duruşmaları nasıl izlediğimi ve olduğu gibi aktardığımı herkes bilir. Beni zan altında bırakamazsınız. Yazılarım herkese açık. FETÖ’cüler alıyorsa yapabileceğim bir şey yok. Beni bundan sorumlu tutup suçlayamazsınız.”
Buna rağmen Başkan, “Uyarmış, hatırlatmış olayım.” demeyi ihmal etmedi!..
Kim Neden Rahatsız Oldu?
Sadece Mahkeme Başkanı mı yoksa başkaları da mı rahatsız oldu, bilinmez; ama neyin rahatsızlık verdiğini az çok tahmin ediyorum.
15 Temmuz gecesi Suriye muhaliflerinin liderlerinden Muaz El Hatip’le birlikte MİT’te Müsteşar Hakan Fidan’la görüşen ve 29 Nisan’daki duruşmada tanık olarak dinlenen dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in o geceye dair anlattıklarının epey sıkıntı yarattığı anlaşılıyor!..
Devlette Hiçbir Şey Kaybolmaz Değil mi?
Belki bu da rahatsızlık verecek; ama davayla ilgili bir başka önemli ayrıntıyı daha yazalım.
Bildiğimiz; Ankara’daki tüm yetkililerimiz, darbe teşebbüsünden 15 Temmuz’un öğlen saatlerinde MİT’e giderek o gece yapılacak operasyonu anlatan bir binbaşı pilot sayesinde haberdar oldu. Bu kişi, Kara Havacılık Komutanlığı’ndan O.K. idi.
15 Temmuz’dan 5 yıl sonra görülmeye başlanan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kaçırma teşebbüsü davasında yargılanan sanıklar, davanın tek katılanı olan Fidan’ın yanısıra O.K.’nin de tanık olarak dinlenmesini istedi.
Mahkeme, Fidan’ın dinlenmesi veya ifadesinin alınması talebini, dava açıldığı dönemde “halen MİT Başkanı olması, sanıkları tanımaması, görgüye dayalı bilgisinin olup olmadığının dosya kapsamında tespit edilememesi” gerekçeleriyle reddederken, 15 Mart 2023’teki duruşmada O.K.’nin ismini açık açık yazarak, “Olayla ilgili tanık, ifade sahibi ve benzeri sıfatlarla varsa alınan ifadelerinin bir örneğinin” gönderilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılmasını kararlaştırdı.
Başsavcılık bir ifade gönderdi. Ama bunun binbaşı O.K.’ye değil, farklı bir O.K.’ye ait olduğu anlaşıldı ve dosya iade edildi.
Bunun üzerine müzekkere tekrarlanıp Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan O.K.’nin varsa ifade tutanakları ile Kovuşturmaya Yer Yok kararının gönderilmesi istendi. Başsavcılık bu defa sadece O.K. hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla ilgili olarak 2018 ve 2021 yıllarında verilmiş olan üç Kovuşturmaya Yer Yok kararını gönderdi.
Dünkü duruşmaya dönelim.
Sanıklardan İlkay Ateş, Mahkeme Başkanı’na, “O.K.’nin ifadesi var mı?” diye sordu. Başkan, “Yok.” cevabını verince de şunları söyledi:
“Bu adam bir sürü iddiada bulunuyor, her yerde adı geçiyor. Bir tane ifadesiyle darbe davasının çatısını oluşturdu. İfadesi basına bile yansıdı; ama çağıran yok, ifadesini gönderen yok. Nasıl bir hukuk, adalet sistemi? Her şeyi bunun üzerine inşa ediyorsunuz, sonra ‘İfadesi yok.’ diyorsunuz. 1 sayfa ifadesi yok. Yazıklar olsun. MİT, bizden şikâyetçi olmuş; ama MİT’e operasyonu planlayan Deniz Aldemir ve O.K.’den şikâyetçi olmamış. Niye?”
O Mülakatın Hikâyesi
Yaklaşık bir ay sonra 15 Temmuz’un yıldönümü. Bu vesileyle O.K.’nin ifadesi alındı mı alınmadı mı, bunu hatırlatalım.
Gazeteci Alican Uludağ ortaya çıkardı. Meğer 15 Temmuz’un ardından, 11 Ağustos 2016’da dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, şimdinin Yargıtay üyesi Harun Kodalak ile bir Başsavcı Yardımcısı; o süreçte önce KHK ile TSK’dan ihraç edilen, ardından MİT’te görevlendirilen O.K. ile gayrı resmi bir “mülakat” yapmıştı. Gayrı resmi olduğu için de bu beyanın altına O.K.’nin ad ve imzası konmamıştı.
Peki O.K. neler anlatmıştı?
“FETÖ/PDY örgütü” ile öğrencilik yıllarında tanıştığını, 1996’da İstanbul’da Fetullah Gülen’in yanına götürüldüğünü, örgütteki abilerinin kimler olduğunu, “Tarık” kod adını kullandığını, evliliğini cemaat içinde yaptığını, çocuklarının adını örgütün koyduğunu, Balyoz ve Ergenekon sürecinde Gülen’in şizofren seviyesinde olduğunu ve vatana ihanet ettiğini anlayarak 2014’ten itibaren mesafe koymaya başladığını vs.
O mülakatın en çarpıcı ve tartışmalı bölümü ise şu olmuştu:
“Taksiyle 14.20 gibi MİT’e vardık. Kapıdaki görevliye ‘MİT’e TSK içindeki paralelcilerle alakalı bilgi vermek için geldim.’ dedim. Saat 15.00 civarı iki kişi geldi. Anlattım. Tedirgin oldular. Bana ne olabileceğini sordular. Ben de büyük bir faaliyet olabileceğini hatta ‘darbe faaliyeti olabileceğini’ söyledim. ‘Hakan Fidan’ı almaktan kasıt ne?’ diye sordular. Ben de ‘Çok kan akacak.’ dediklerine göre bu faaliyetin iyi niyetli bir faaliyet olmadığını kendilerine söyledim. ‘Darbe olabilir.’ kelimesini kullandığımı çok iyi hatırlıyorum.”
Bu sözlerin tartışılmasının sebebi, o güne kadar gerek Genelkurmay gerekse MİT’in, O.K.’nin darbeden söz etmediğini, sadece “MİT Müsteşarına saldırı yapılacağı” bilgisini verdiğini söylemesiydi.
O mülakatla birlikte; “MİT’in bu görüşmeye izin vermediği, ancak konu Erdoğan’a iletilince O.K. ile görüşmenin gerçekleştiği, sonrasında da MİT’in bundan çok rahatsız olduğu” gibi iddialar gündeme geldi. Dahası Başsavcı Harun Kodalak ve ekibinin görevden alınmasında bu yüzden yaşanan “devlet krizinin” etkili olduğu öne sürüldü.
Geçen 8 yılda tüm bunlar unutulsa ve artık kimse ilgilenmese de şuraya geleceğiz; O.K.’nin o mülakatının, resmen işleme konmasa bile yazılı halde ilgili devlet kurumlarının kayıtlarında olduğu söyleniyor.
Ez cümle; şimdilik mahkemelere dahi gönderilmese de neticede devlette hiçbir şey kaybolmaz, değil mi?.. En azından öyle biliyoruz!..
Müyesser YILDIZ
14 Haziran 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/mite-giderek-15-temmuz-darbesini-onleyen-oknin-mulakati-kayip-mi-40960