Başbakan Erdoğan, hem zamanlama (tam Ramazan ve dahi bunu takiben yapılacak referandum üzeri), hem içerik açısından başarılı bir stratejiyle “sigara ve içkinin zararlarını” gündeme taşıdı. “Kadın ve erkeklerin eşit olmadığı” görüşü de kadayıfın kaymağı oldu!..
Sigarayla mücadelesi Dünya Sağlık Örgütü’nce ödüllendirilen Erdoğan’ın, “Bu işin sulusu da, kurusu da zarar. Bu alkol nereden elde ediliyor? Meyvelerden filan elde edilmiyor mu bunlar? Üzümden elde etmiyor musun, ediyorsun. Onları ye…” demesi, korkarım yine sıkı bir tartışmayı tetikleyecek.
Muhalefete, laiklere ve feministlere naçizane önerim şu; Sakın ola ki, “İşte gördünüz mü; İçkiyi yasaklayacaklar… Kadınları ikinci sınıf sayıyorlar” feveranıyla bu oyuna balıklama dalmasınlar… Dalarlarsa, kurulan tuzağa göbekten düşerler… Milletimiz ve ülkemiz için hayat-memat meselesi haline gelen referandumun, yine “inanlar-inanmayanlar” zeminine çekilmesine alet olurlar!.. Evet, Erdoğan’ın “içki fetvası”, sadece Ramazan ve referanduma yönelik, günlük bir çıkış değil. Evet, yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal olan bu meselede uzun boylu ve çok ince bir strateji izliyor. Buna rağmen mümkünse şimdilik herkes sussun!.. Çünkü gün “içki kavgası” yapılacak gün değil!..
Ama Erdoğan’ın “alkol sırrı”na vakıf olmak için şunları da aklımızın bir kenarında tutalım:
Malum Kur’an-ı Kerim’de içki yasağı kimilerine göre 4, kimilerine göre 5 aşamada geldi. İşte son çıkışının ardından Erdoğan’ın da resmen “men” kararı almadan, “aşamalı, fiili ve zoraki gönüllülüğe” dayalı bir içki yasağı uygulama niyetinde olduğuna kanaat getirdim.
Şu aşamalardan geçtik: Türkiye’nin en karlı kuruluşu TEKEL’in yok pahasına satılması… AKP’li belediyelerin içki ruhsatı vermekten kaçınması… Kamu kurumlarının sosyal tesislerinde içkinin usul usul kaldırılması… AKP’li belediyeler bölgesindeki bakkal ve marketlerin içki satışından “kendiliklerinden” vazgeçmesi… İçkinin en yakın arkadaşı olarak bilinen sigarada Avrupa ülkelerinde bile görülmeyen sıkı yasaklar… Eğlence vergisinin arttırılması… İçki reklamlarının kısıtlanması, bu uğurda Efes Pilsen takımının adına yasak getirilmesi (Tuncay Özilhan bile, “Bu düzenlemeler aslında reklam yapılmasın’ demenin bir yolu. Yasaklamanın ince bir yolu” demek zorunda kalmıştı)… Uludağ gibi kamuya ait arazilerdeki otellerin yeniden yapılandırma, kamu kamplarının ise özelleştirme adı altında kapatılması… Eğlence yerlerinde müzik çalınma saatine ilişkin tartışmalar…
Bunlar, “Zıkkımlanacaksanız gidin evinizde zıkkımlanın” demenin kibarcasıydı!.. Ya da devlet eliyle kocaman bir “mahalle baskısı” (Erdoğan’ın 2 yıl önce ‘asıl içki içmeyenlere mahalle baskısı yapılıyor’ dediğini hatırlıyor musunuz?)!.. Neyse ki iş henüz bazı ülkelerde olduğu gibi, evlerde gizli içki üretimi veya kaçak içki ticareti boyutuna gelmedi.
Yanlış anlaşılmasın, sigara ve alkolü savunuyor değilim. Sağlığa zararlı olduğunu biliyor ve buna inanıyorum. İtirazım, bu meselenin de siyasi emellere alet edilmek istenmesine. Zira, “Amaç, sağlığımızı korumak mı, başka şeyler mi?” diye düşündüren ciddi emareler var. Şöyle ki;
Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla ilk röportajını 28 Ağustos 2001’de, Hürriyet’ten Cüneyt Ülsever’le yaptığında, içki konusunda şunları söyledi:
“Anayasamızın 58. Maddesi’nde diyor ki, gençliğin korunması başlığı altındaki yerde, gerek alkol, gerek kötü alışkanlıklar vs. bunlardan men edici tedbirler alın diyor. Şimdi burada gelip içen, fazla kaçıran birisi yolda bir kaza yaptığı zaman, oradaki suça yataklık etmiş insan durumuna geliniyor. Ben İstanbul’da hiçbir özel sektöre ait olan bir yeri kapatmadım. Bugün Amerika’da, Finlandiya’da, Avrupa’nın değişik ülkelerinde, hatta dünyanın bütününde diyebilirim, geri kalmış ülkeleri kastetmiyorum, alkollü içkileri devlet vermez, alkollü içkileri özel sektör verir. Hatta karar alır, üzerine bantı yapıştırır. Nedir; ‘Sağlığınıza zararlıdır’. Ama bizde alkollü içkiyi kim üretiyor, ağırlıklı olarak Tekel üretiyor. Ben şunu yaparım, Tekel’i süratle özelleştiririm. Üretmem. Bunu özel sektör üretsin. Ama üzerine de aynen, ‘Sağlığınıza zararlıdır’ der, takipleri orda olduğu gibi burada da getiririm. Gençliğin korunması ile ilgili Anayasa’nın 58. Maddesi’ni kesinlikle uygularım. Yollarda alkol kuralını tam manasıyla uygularım.”
Erdoğan, bu konudaki en net açıklamasını Ocak 2002’de partisini tanıtmak ve Davos toplantısına katılmak üzere gittiği ABD’de yapıp, ‘‘alkollü içki satışı için referandum’’ önerdi. Tabii kıyamet koptu. Bunun üzerine 13 Şubat 2002’de partisinin Meclis Grup toplantısında bu tepkilere, ‘‘Kimseye değişmek, değişmemek hesabını vermeye Tayyip Erdoğan mecbur değil. Tayyip Erdoğan, bu haliyle milletinin karşısındadır. Diğer siyasi anlayışta ve kanaatte olanlar ne yazarlarsa yazsınlar, ne çizerlerse çizsinler’’ şeklinde karşılık verdi. Ardından “Kamusal alanlar”da içki kullanımı için bu uygulamaya başvuracaklarını, özel alanlara ise karışmayacaklarını açıklayıp, şunları söyledi:
‘‘Biz belediye başkanlığı yaptık. Dönemimizde kamusal alanda alkollü içkilere karşı önlem aldık, özel alana katiyen müdahale etmedik. Kimse bizim tek meyhane bile kapattığımızı söyleyemez… Devlet, yani baba, evlatlarını korumak için önlem almayacak mı? Sağlığa zararlı diye üzerine işaret koyacaksınız, sonra da teşvik edeceksiniz, bu ne menem bir iştir? Özel alanlarda, meyhanelerde, restoranlarda istediğiniz kadar için… İktidara geldiğimizde ilk yapacağımız iş TEKEL’i özelleştirmek olacak.’’
Erdoğan, 14 Şubat 2002’de de şöyle konuştu:
“Ben partimin grup toplantısında söyleyeceklerimi söyledim. Noktayı koydum, iş bitti. Benim tarafımdan bundan sonra konu gündeme gelmez. 4,5 yıl belediye başkanlığı yaptım. 4,5 yıldaki uygulamamızı biliyorsunuz ve toplumsal mutabakat bizim için her zaman çözüm noktası olacaktır. Şu sözümü unutmayın, toplumsal mutabakat…”
Söylediklerinin, AKP iktidarıyla birlikte büyük ölçüde gerçekleştiğini gördük, görüyoruz… Üstelik de “toplumsal mutabakatla”!..
O günlerde Erdoğan’ın “içki referandumu” önerisini, kendisini en iyi “anlayan ve tanıyan” isimlerden Fehmi Koru, şöyle yorumlamıştı:
“Tayyip Erdoğan’ın içki içmeyen, içkiye iyi gözle bakmayan bir kültürün insanı olduğu biliniyor. Elinden gelse içkiyi bütünüyle yasaklamak isteyeceğine de kuşku yok. Ancak, AK Parti lideri, içki konusunda gürültü koparan sözleriyle bile, kendisini eleştirenlerin aksine, yasakçı bir zihniyet taşımadığını ortaya koyuyor. Referandumla yasak getirilemeyeceği ölçüsü genel bir kabul gördüğüne göre, Tayyip Erdoğan’ın işbaşında bulunduğu bir Türkiye’de, alkollü içki kullanımı –referandumsuz– bireylerin tercihine bırakılacak demektir. Doğrusu da budur… Erdoğan’ın, din tarafından ‘bütün kötülüklerin anası’ olarak tanıtılan ve ‘haram’ kılınan alkollü içeceklerin kullanımını, referandumla bile olsa serbest bırakmayı düşünmesi, aslında, dinî bir sapmadır. Dinin emir ve yasakları (evâmir-i ilâhiye) parmak sayısıyla ortadan kaldırılabilir mi?” (Yeni Şafak-15 Şubat 2002)
Başbakan Erdoğan sigara ve alkol savaşının gerekçesini dün, “Çocuk ve gençlerimizin sağlığını korumak” diye açıklıyordu. Bugün de “Halkımı, insanımı çok seviyorum ondan” diyor.
Sağ olsunlar, var olsunlar… Velakin, yolsuzluklar, yalanlar, telefonlarımızın dinlemeye, odalarımızın izlenmeye alınması, sokakta yürüyemez hale gelmemiz, çocukların-gençlerin içi boşaltılmış bir eğitim sistemi ile tüketilmesi, milletin her tür mikrobun saldırısına açık hale gelmesi, tüm kurumlara düşman karargahı gibi saldırılması, sabahtan akşama kadar bağrış, çağrış, tehditle dimağların felç edilmesi ve yüzlercesi… Hele bölücülük ve teröre verilen pirimler yok mu?!.. Kendi irade ve isteğimizin dışındaki bu dayatmalar da sağlığımızı öyle bozuyor ki…
Keşke sigara ve alkol konusunda gösterilen bu “dirayetli” duruş, verilen sözler, alınan kararlara harfiyen riayet, Türk Milleti’nin, T.C. Devleti’nin birlik ve bütünlüğü konusunda da gösterilse.
Bunlardan sonra birilerinin ellerini ovuşturarak beklediği, “Laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor” filanı söylemeyeceğim. Giden başka, daha büyük bir şey… Ne mi? Erdoğan cevaplasın:
“Türkiye, Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah’ın izniyle… Artık millet sadece aktörleri değil, senaryoyu değiştirmeye talip. Ve bu senaryonun değiştirilme çalışmalarıdır bu çalışmalar. Biz onun için geliyoruz. Bu düzenin koruyucusu olamayız, mümkün değil. Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar.”
Biz o “Cezayir”i çıkarıp, yerine “Balkanlar’ı, Yugoslavya’yı, Irak’ı” koyalım!..
Ve en başta da söylediğim gibi, ne olursa olsun şu Ramazan ve referandum üzeri kesinlikle Erdoğan’ın “alkol dolmuşu”na binmeyelim!..
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html