Niyetim, İmralı’nın emirlerini Kandil’e kimlerin, nasıl ulaştırdığını sorgulamaktı… Ancak Cumhurbaşkanı Gül’den, yine bir “uçuş” esnasında (Bakü yolunda), yine “tarihi” bir açıklama gelince niyetimi bozdum. Gül, gözleri dolu dolu şehit ailelerine Dolmabahçe Sarayı’nda iftar verip, “Terörlü mücadelede taviz yok” dedikten birkaç gün sonra Bakü’ye uçarken, şunları söylemiş:
“Terörle mücadelede her türlü yöntem devreye girer. Önemli olan terörü bitirmek, ülke gündeminden çıkarmaktır. Elbette devlet, terörle masaya oturup pazarlık yapmaz; ama devletin birçok kurumu vardır ve onlar nasıl hareket edeceğini bilir…”
Devletin başı, “Başkomutan” ne demek istiyor? Her şey çok açık, ama bir kez daha izah edelim.
İmralı’daki zatın Haziran’dan beri yaptığı açıklamalar, CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, “MİT Müsteşarı 20 Temmuz’da İmralı’ya gidip, Öcalan’la görüştü mü?” soruları ve Taraf Gazetesi’nin engin “öngörülerini” alt alta koyduktan sonra iki yazımızda özetle şu iddiada bulunduk; “İmralı ile referandum pazarlığı yapılıyor!..”
İlgili haberler için bakınız:
MİT MÜSTEŞARI 20 TEMMUZ’DA NEREDEYDİ
MİT MÜSTEŞARI ÖCALAN’LA GÖRÜŞTÜ MÜ
Bu iddiamıza ne hükümetten, ne MİT’ten herhangi bir cevap gelmezken, deneyimli gazeteci, Radikal’in Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, üst üste üç-dört yazı yazıp, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Öcalan’la görüşmediğini ispatlamak için büyük çaba sarf etti. Tuhaftır, bir yandan hükümet yetkililerinin ağzından İmralı’yla görüşme iddialarını doğrulamadığını duyurdu, öte yandan sanki hükümete “vahiy” gelmiş gibi, Ankara’da “PKK’nın Ramazan boyunca ateşkes ilan etmesi beklentisinin olduğunu” duyurdu. Buna karşın, koster bozuk olduğundan avukatlarının iki gün İmralı’ya gidemeyip, sözde “ateşkes” açıklamasının gecikmesinden duyulan paniği, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç’ın sorunun çözümü konusunda, “Çare bulunacak, merak etmeyin” diye içleri ferahlatmasını ve avukatların bu “kutlu” yolculuğu yapabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın nasıl tekne kiraladığını anlatması, tezlerimizin aslında teyidi oldu.
Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’da da aynı gayreti gördük. MİT’in eski yöneticilerinin Öcalan’la görüştüğünü, ancak yeni Müsteşar Fidan’ın görüşmediğini (Atama sürecinde yanlış ata oynamanın telafi çabası mıdır, bilinmez) öne süren Aydıntaşbaş, ancak CIA’nın yöntemlerine vakıf olmasının gereğinden midir, bu tür temasların “normal” karşılanması gerektiğini savundu.
Bu söyleyeceklerimiz sadece Aydıntaşbaş, değil, Gül’e de cevaptır:
Hükmü kesinleşmiş, ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet cezası olan bir adamla devletin bürokratları, “devletin kurumları” ne görüşür? Böyle bir görüşme yapılıyorsa da iki şey söz konusudur:
Ya, “Adamlarına teslim olmalarını söyle, yoksa seni fena yaparız!..” diye tehdit edip, sıkıştırıyorlardır,
Yahut resmen “pazarlık” yapıyorlardır!..
ABD-AB’nin koruması altındaki bir adamı tehdit mümkün olmadığına ve herkesin kabul ettiği üzere “inisifyatif” tamamen Öcalan’ın eline geçtiğine göre, geriye hangi seçenek kalıyor?!..
Uzatmaya gerek yok, Cumhurbaşkanı Gül’ün Bakü yolunda söyledikleri, MİT veya bir başka devlet kurumunun, Öcalan’la görüştüğünün kabul ve teyididir!..
Üzerinde asıl durmak istediğimiz bu “kabul”ün, “Ergenekon”la alakası…
Malum hem bazı iktidar mensupları, hem yandaş medya, terör saldırılarını yapan PKK’lıların “Ergenekon”un emrinde olduğuna iddia ede geldi. Anlatmaya çalıştıkları mealen şuydu:
“Bir Ergenekon terör örgütü var, PKK’nın bir kanadını da onlar yönetiyor. Bu örgüt, AKP iktidarını darbe, olmadı terörle düşürmek istiyor. Terör azdıkça, halkın öfkesi büyüyor ve iktidar zor durumda kalıyor. İşte Ergenekoncular, PKK’ya bu saldırıları yaptırarak, AKP’yi köşeye sıkıştırıyor. Referandum sürecinde de terör saldırılarıyla ülkeyi kaosa sürükleyip, Anayasa’ya ‘hayır’ oyu verilmesine çalışıyorlar!..”
Şimdi bu arkadaşların gözlüğünden bakalım;
Madem Ergenekoncular, referandum sürecinde terörden besleniyordu, neden hükümetin işini kolaylaştıracak bir karar alıp, PKK’ya “ateşkes” ilan ettirdiler? Onlar da mı “evet”çi oldu?
Yoksa iktidar doğrudan PKK değil, ama onun “patronu” Ergenekon’la anlaşma yoluna mı gitti?
Veya bize Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, Saldıray Berk, Çetin Doğan, Dursun Çiçek vs. diye sundukları “Ergenekon” bu değil de, başka bir Ergenekon mu var?
Bir başka acaiplik!.. Cumhurbaşkanı, bölücü terör örgütü konusunda gazetecilere “yazılmamak” kaydıyla bir şeyler anlatıyor… Keza Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bir grup gazeteciye Öcalan eksenli olaylar ve tartışmaları değerlendirip, “yazılmasın” ricasında bulunuyor… Bu ne “şeffaflık”, bu ne “açıklık”tır? Fırına verilen yeni “fırsat ve açılımlar” için medyadan yine “gümbür gümbür destek istendiği” için mi milletten gizlenenler, onlarla paylaşılıyor?!..
Adalet Bakanı’nın iki tespitinin altını da özellikle çizelim; “Kamuoyunda bir algı oluşmuş, sanki Öcalan İmralı’dan örgütü yönetiyor. Hayır, bu doğru değil. Öcalan kullanılıyor. Aslında BDP de Kandil de PKK da kullanılıyor. Öcalan dahil hepsi figüran…” diyor. Bir de, “kullanım” konusunda iki Avrupa ülkesinin istihbarat kuruluşlarını adres gösterip, İsrail’i ibra ediyor… Birincisi, hadi Kandil ve BDP’yi anladık, içi Adalet Bakanlığı, dışı İçişleri Bakanlığı’nın kontrolünde olan İmralı’daki Öcalan’ı hangi istihbarat örgütleri, nasıl kullanıyor, iktidar buna neden izin veriyor? İkincisi, özellikle PKK’nın İskenderun saldırısında İsrail’i işaret eden bizzat Başbakan Erdoğan değil miydi? Ne bu şimdi, İsrail’den örtülü “özür” mü?
TSK “ATEŞKES”İN NERESİNDE?
PKK’nın “Ramazan ateşkesi” yapacağını ilk kez Taraf Gazetesi Yıldıray Oğur imzasıyla duyurmuştu ya (Yasemin Çonga’ın, ‘Balyoz planını yayınlamamız için Başbakan ve istihbarat örgütünden teşvik gördük’ dediği iddiaları hatırlatılır), orada “Genelkurmay’ın da PKK ile gizli görüşmeleri olduğu, 12 Eylül’deki referanduma kadar silahların susmasını istediği” de öne sürülmüştü.
Eğer hedef saptırma yoksa bu, ülkeyi kaosa sürükleyip, AKP’yi devirmeyi hedeflediği anlatılan “Ergenekon”un, bir de Taraf’ça ibrasıdır… En büyük “Ergenekon”, TSK değil miydi?
Ya Taraf’ın iddiası doğruysa?!.. O zaman Genelkurmay’a da yazıklar olsun!.. Ve halen TSK internet sitesinde duran, 31 Temmuz 2006 tarih, BA-19/06 sayılı basın açıklaması bir an önce kaldırılsın!..
Neydi bu açıklama?.. O zamanlar Sabah’ta Ankara Temsilcisi olan Aslı Aydıntaşbaş, MİT’in PKK’yı dağdan indirip, “eve dönüşleri” sağlamak üzere bir plan hazırladığını, buna Talabani ve Barzani’nin yanı sıra TSK’nın da onay verdiğini öne sürmüştü.
Başbakan Erdoğan, “Böyle bir plan var mı?” sorusunu yönelten gazeteciyi, “Bu soruyu sormak ihanettir?” diye azarlarken, Genelkurmay, şu açıklamayı yapmıştı:
“Bölücü terör örgütüne silah bıraktırılmasına yönelik olarak devletin üst düzeyinde görüşülmüş ve üstünde anlaşmaya varılmış bir planın mevcut olduğu ve uygulamaya konulduğu şeklinde dün bir günlük gazetede yayınlanan haberin, bugün diğer bazı basın yayın organlarında da yer aldığı görülmüştür. Böyle bir planın mevcut olduğu ve buna Türk Silahlı Kuvvetlerinin de onay verdiği şeklinde algılanabilecek bu haberler doğru olmayıp, gerçeği yansıtmamaktadır. Saygı ile duyurulur.”
70 MİLYONUN ANASI AĞLAYACAK
Son gelişmelerle “Ergenekon” ibra edilmiş olsa da biliyoruz ki, bazıları bu satırlara bakıp, yine “‘Ergenekoncular’ ateşkes kararına üzüldü” diyecektir.
Üzüntümüz, sözde “ateşkes”e değil, sonrasında yaşanacaklara!..
Ülkenin bölünmesini getirecek şartlarını sıralayan Öcalan, “Referandumdan sonra seçim var deyip, beni bir kez daha oyalamalarını kabul etmem” diyor… Başbakan Erdoğan, yepyeni bir Anayasa’nın 2011 seçimlerinden sonra yapılacağını söylüyor…
Demek ki, Türkiye’nin önünde iki seçenek var;
– İmralı’yı bir kez daha “oyalamış” konuma düşmemek için, seçimi beklemeden hemen yeni bir Anayasa yapıp, PKK’nın istekleri karşılanır. Yani Türkiye’nin bölünme süreci başlar!..
– İmralı “oyalanır”, PKK terörü misliyle azar!..
Hasılı her iki seçenekte de 70 milyon olarak anamız öyle bir ağlar ki, feryatlar arşı deler… İşte terörle “pazarlık” böyle bir şeydir!..
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html