İçeriğe geç

FETHULLAH GÜLEN GELİYOR MU?

Fethullah Gülen aybaşında Anayasa referandumunun desteklenmesini ve mümkünse “mezardakilere” bile “evet” dedirtilmesini istediğinde, kendisinin bugüne kadar hiç oy kullanmadığını hatırlatıp, “Sanki hayatında ilk defa ABD’de dahi olsa bir şekilde oy kullanacak” yorumunu yaptık. Bizim arkamızdan MHP Lideri Bahçeli, “Ölüleri mezardan kaldırıp, oy kullandıracağına ABD’den gelerek, 12 Eylül’de oy kullanması daha hayırlıdır diye düşünüyorum” çağrısında bulundu. Evet galiba Gülen, referandumda sadece Atatürk Havalimanı’na gelip-dönse bile oy kullanmak için Türkiye topraklarına ayak basacak.

Nereden mi çıkarıyoruz? Çünkü Gülen’den son olarak şu açıklama geldi:

“Hiç kimse anayasa değişikliği paketini ve referandumu Avrupa’ya veya Amerika’ya bağlamamalı; bunlar diyalektik sayılabilecek dedikodudan ibaret yanlış şeylerdir. Ramazan-ı Şerif’te yumuşayan kalbleri de değerlendirerek herkes referandum konusunda üzerine düşen vazifeyi yapmalıdır. Burada (Amerika’da) oy kullanamayacaklarından dolayı, Türkiye’ye gitmesi mümkün olanlar gitmeli ve oylarını kullanmalılar. Oraya gidince de, ‘Amerika’dan kalktım, bin lira verip buraya geldim; dönerken de o kadar para vereceğim. Bu kadar zahmeti sadece kendi oyum için çekmemeliyim…’ demeli; en azından on tane, yirmi tane insanı daha zimmetlemeli, onları da sandığın başına götürmeli ve onlara da bir güzel ‘evet’ dedirtmeli.”

Sözlerini satır satır irdeleyelim:

Referandumu önemsiyor mu; Önemsiyor…

Üzerine düşen vazifeyi yapıyor mu; Şu ana kadar yazılı ve sözlü olarak yaptı…

Kendisinin Amerika’da oy kullanma imkanı var mı; Herhalde yok…

Türkiye’ye gelmesi mümkün mü; Sağlık gerekçesini saymazsak, mümkün. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de daha dün, “Türkiye’ye gelmesine engel yok” dedi…

“Amerika’dan kalktım, bin lira verip geldim; dönerken de o kadar para vereceğim” örneğini verdiğine göre, en azından Havaalanına gelip, oy kullanılıp, dönülmesi gerektiğini savunuyor…

Gülen’in ekonomik şartları uygun. Türkiye’ye gelmesine de mani bir hal bulunmadığına göre, bu söylem ve tavsiyeleri yapan bir insanın gelip, oyunu kullanmaması düşünülebilir mi? Aksi halde “Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı” konumuna düşmez mi? O yüzden “geliyor” diyoruz, ama tabii işin içinde başka hesaplar yoksa!..

“GELİRSE” VE “GELMEZSE”NİN ANLAMI

Yıllardır Gülen’i, Gül’ü ve Erdoğan’ı ve son dönemde de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu çok dikkatle izleyen biri olarak, Gülen’in geliş ihtimaliyle bağlantılı şekilde neler yaşandığı konusunda yorumumu aktarmak isterim.

Şu kesin; Gülen’e yakın olan Erdoğan değil, Gül ve Davutoğlu’dur…

Bugüne kadar emperyalizmin “müesses nizam” veya “bürokratik oligarşi” dediği, TSK, yargı, bir miktar da devletin kurucusu CHP’nin etkisizleştirilmesinde birlikte hareket ettiler. Beraberinde 12 Eylül’de zaten dağıtılmış Türk siyasi sistemine son darbeleri indirip, adeta 1.5 partili (Tabii şimdilik, bakalım seçime kadar neler olacak) bir sisteme geçişin altyapısını oluşturdular…

Ancak bir zamanlar Baykal’ın söylediği gibi “cemaat sörfünün” üzerinde yapılan yolculukta, dalgaların boyu kendilerini dahi aştı…

Ayrıca Anayasa’nın öngördüğü şekilde, millet egemenliğini devletin yetkili kurumları ile paylaşmaya bile tahammül edemeyen Başbakan Erdoğan, “davul benim boynumda, tokmak başkalarında” durumuna ne kadar katlanabilir ki?..

O artık Cumhurbaşkanı olmak istiyor. “Tokmağı” elinde tutanlar ise “hayır” diyor.

Gül’ün görev süresinin 5 mi, 7 yıl mı olduğu tartışmalarının referandum üzeri başlatılması boşa değil. Dikkat edin, Erdoğan’a yakın isimler 5’te (Bülent Arınç gibi 5 yılı savunan veya birden bire Tuncay Özkan, Mustafa Balbay’a ‘himmet’ gösteren diğer isimlere bakmayın, onlarınki, Erdoğan sonrası Başbakanlık hesabından başka bir şey değil) ısrar ediyor, Gül ve yakınlarının gönlünden ise 7 yıl geçiyor. Erdoğan referandumdan “evet” çıkmasını çok istiyor, çünkü böylece hemen arkasından özellikle “Kürt sorunu”nun çözümünde atacağı adımlarla kendisine yeni bir kredi açılacağını düşünüyor. Her ihtimale karşı ve millet ne olduğunu anlamadan 2011 seçimlerini öne çekerek de (seçimlerin erken veya zamanında olup olmayacağını İran eksenindeki gelişmeler belirleyebilir) son bir hamleyle, Çankaya yokuşunu tırmanmayı planlıyor. Zira biliyor ki, 2014’e kalacak bir Cumhurbaşkanlığı seçimi içte ve dışta onun için, “Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç” şarkısından başka bir şey olmayacaktır.

Erdoğan’ın hesabını ne bozabilir? Birincisi referandumda “hayır” çıkması, ikincisi “sağlık” sorunu, üçüncüsü de hakkında bir takım “iddialar”ın ortaya atılması!..

Şu anda iktidarın iç ve dış ortakları referandumda “evet” çıkması için omuz omuza mücadele veriyor, ama aynı zamanda büyük bir iç savaş yaşanıyor. Bu savaşın bir adı “Çankaya”, diğeri Köşk’e çıksın-çıkamasın Erdoğan sonrasının “AKP Genel Başkanı ve Başbakanlık”tır.

Sanki Türkiye’nin daha uzun süre AKP’yle yaşayacağının garantisini almış gibiler!..

Cemaatin önde gelen isimleri, yeni Başbakan için tercihini çoktan belirledi. Ankara’da aylardır Ahmet Davutoğlu ismini açıktan telaffuz ediyorlar!.. Bizlerin duyduğunu, Erdoğan duymaz mı?

İşte hem Çankaya, hem Başbakanlık denkleminde yine o “etkili” aktörün, Gülen’in adı karşımıza çıkıyor.

Gülen geçen yıldan beri Türkiye’ye dönmek istiyor. Türkiye’deki temsilcileri “daha erken” derken, hep TSK’yı, Ergenekon’u gerekçe gösteriyor. Oysa gerçek sebebin, Başbakan Erdoğan’ın “veto”su olduğunu söyleyenler var.

Ergenekon davasının en azından Öcalan “özgürleştirilene” ve  “özerklik” hayata geçirilene kadar bitmeyeceği anlaşılıyor… TSK’da ise son YAŞ toplantısıyla 2017 yılına kadar düzenleme yapılmış gibi görünüyor.

O halde, gelmesinin önünde engel kalmadı demektir. Ya Erdoğan’ın “veto”su?!.. Referandumda “oy kullanma” çağrılarına, sadece “evet”i çok önemsemesi değil, bir de bu gözle bakalım… “Geliyorum” mu diyor, yoksa “Gelirim haaa” mı?

Gelirse bizzat işin başına geçeceğinden, Erdoğan’ın hesapları “yalnızlaşacak” kadar bozulmaz mı? Ya “gelecek-miş” gibi yapıyorsa; Acaba Erdoğan’ın bir şeylerden vazgeçmesini mi (anlaşma sağlanır… sağlık sorunları Türkiye’ye gelip, oy kullanmasına imkan vermeyecek kadar artabilir… veya gizlice gelip, oyunu kullanır, hemen ABD’ye döner ya da başka bir ülkeye geçer) istiyor?

Fethullah Gülen’in son açıklamasında, CHP, MHP’ye, hatta ismen Baykal ve Bahçeli’ye “sıcacık” mesajlar vermesi de anlamlı. Referandumda AKP’yi veya bu işi yapan insanları değil, yapılan işi desteklediklerini vurgularken, şöyle diyor:

“Bunu rahmetlik Bülent Ecevit yapmış olabilir, bunu Süleyman Demirel Bey yapmış olabilir, bunu İsmet Sezgin Bey yapmış olabilir, bunu Tayyip Erdoğan yapmış olabilir, bunu Turgut Özal yapmış olabilir, bunu Devlet Bey yapmış olabilir, bunu Deniz Bey de yapmış olabilir. Güzelliği milletimiz adına kim yapmış ve milletimize ileriye doğru bir adımı kim attırmışsa, biz o ayağın altına başımızı kaldırım taşı gibi koymaya âmâdeyiz…”

Herkesi kucaklayan “manevi önder” havasıyla birlikte, “Benim dediklerimi siz yapın, yola sizinle devam edeyim” der gibi değil mi? Nasılsa muhalefet cephesinden “dönüşüne” bir itiraz da yok, hatta gelmesi arzulanıyor!..

Anlaşılan Erdoğan bayağı zor durumda. “Vah vah” diye üzüldüğüm zannedilmesin. İkaz ve itirazımın sebebi, birilerinin (bazı siyasiler ve medya grupları olabilir) bilerek-bilmeyerek, sırf Erdoğan’dan kurtulma adına daha büyük projelerin önünü açacak “kurtarıcılara” sarılma eğiliminde olmasına. Açıkçası, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmamıza yol açacaklarından korkuyorum.

Türkiye’nin yeni post-modern projelere ihtiyacı yok. O birileri zaten kendi kendini tasfiye ediyor. Millet de herhalde gereğini yapacak. Yeter ki siyasiler ve medya, sandık güvenliğini gözü gibi sahiplensin ve şu seçim sonuçlarının elektronik ortamda alınması uygulaması son erdirilsin!..

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized