İçeriğe geç

“ATMA” RECEP BEY DİN KARDEŞİYİZ!..

Sakın ola ki, “atma” kelimesinde başka bir kasıt aranmasın. Burada, “Öcalan’ın muhatap alınmasını” savunan AKP’lilerin, partiden neden “atılmadığı” sorgulanacaktır, o kadar!..

PKK’lılara af ve “Öcalan’la görüşme” tartışmaları nasılsa daha çok su kaldıracak. Ama Başbakan Erdoğan’ın son iki gündür bu konuda söyledikleri görmezden gelinecek gibi değil. Anlatacaklarımız, muhalefet partilerine de yeni bir kıyağımız olsun. Zira son tartışmalar, sadece milletimizin değil, muhalefetin de “hafızayı beşer nisyan ile malul” vaziyetini gözler önüne serdi. (İktidarın, Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesini Öcalan için değiştirmeye yeltendiğini, ancak Oda Tv yazdıktan sonra hatırladılar. Oysa sadece 2 yıl önce 22 Temmuz seçim kampanyasında, eski Genel Başkan Deniz Baykal 1 ay boyunca, elinde kırmızı dosya, her meydanda AKP’nin, Öcalan’ı nasıl affetmeye çalıştığını anlatmıştı.)

Başbakan Erdoğan dün Ankara’nın Sincan İlçesi’ndeki referandum mitinginde, PKK’yla pazarlık iddiaları konusunda, “Arkadaşlarımın içinde böyle bir pazarlık yapan varsa ki böyle bir şey olamaz, partimde bir saniye yaşatmam. Söz namludan çıkan kurşun gibidir” dedi.

Aynı gün Hürriyet Gazetesi’nde, “AK Parti grubu aftan gıdım vermez, gıdım” şeklindeki demeci yayınlandı. Bir gece önce de Kanal 24’te şunları söyledi:

“Siyasi irade terör örgütüyle konuşmaz ama istihbari örgüt herkesle, her yerde konuşur. Zaman olur Silahlı Kuvvetler’in oradaki görevleri vasıtasıyla, zaman olur Adalet Bakanlığı’nın görevlileri vasıtasıyla bu yapılır. Oradaki sorunları çözmek için yapılabilir. Kimse kalkıp da iktidar bizzat terör örgütü mensuplarıyla görüştü diyemez. Siyasi pazarlık karakterimde yoktur.”

“İstihbarat örgütü benimle kurulmuş bir örgüt değildir. Bizden önceki iktidarlar döneminde de aynı şekilde bu çalışmaları yürütmüştür. Sonuçlar hakkında bizi bilgilendirir. A’dan Z’ye bize gelir diye bir şey yok. Onların dönemlerinde de aynı mekanizma çalışmıştır… Bunlar anormal değildir, her ülkede olağandır. Terörü bitirmeye, asayişi sağlamaya yönelik adımlardır. O görevlilerin hepsi devletin memurudur, siyasi vasfı yoktur.”

“Başbakan olarak söylüyorum, istihbarat örgütünün bu tip açıklamalar yapmasını doğru bulmam. Emekli olanların bile konuşma hakları yoktur. Ama bakıyorsunuz, önüne gelen bir yerlere çıkıp konuşuyor yazıyor. Bunlar doğru adımlar değil. Ama yaptıkları görev doğrudur.”

GÜL’E CEVAT ÖNEŞ’Lİ MESAJ

Erdoğan’ın sözlerinin her birini, kendisi veya AKP ileri gelenlerinin ağzından cevaplandıracağız. Fakat en sondan başlayalım, çünkü buradaki mesajın muhatabı doğrudan Cumhurbaşkanı Gül. Erdoğan’ın, MİT Kanunu’nun açık hükmüne rağmen, gazetelere çarşaf çarşaf “açılım” ve “Öcalan muhatap alınsın” demeçleri veren, PKK’nın siyasi uzantılarının düzenlediği tüm toplantılara katılan emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’i tarif ettiği çok belli.

Peki Erdoğan’ın, “Öcalan’la görüşmüyor, pazarlık yapmıyoruz” diye neredeyse yemin billah ettiği bir dönemde, daha 3 gün önce Gül neyle meşguldü? Tarabya Köşkü’nde, Pentagon’un “politik psikoloji danışmanı” olduğu öne sürülen Prof. Vamık Volkan başkanlığında bir heyeti kabul edip, “Kürt sorununa çözüm”ü görüşüyordu ve o heyette Öneş de vardı!..

ÖCALAN’IN YENİDEN YARGILANMASINI KİM İSTEDİ?

Başbakan Erdoğan’ın, “namludan çıkan kurşun” gibi olan diğer sözlerinin anlamı özetle şu; “Öcalan’la görüşenler devletin memurdur, beni bağlamaz… Bizden birisi pazarlığa yeltenirse, partimde bir saniye duramaz…”

“Devlet görüşür” kaçamağı yeterincetartışıldı… Sadece neden, “Öcalan’la pazarlığa yeltenen hükümette ve devlette bir saniye duramaz” da demediğini sormakla yetinip, AKP’nin, “hükümet-devlet” ayrımını, çarpıcı bir örnekle renklendirelim.

TSK, (Üstelik Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı’dır) terörle mücadeleden daha etkili sonuç alınabilmesi için Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesini, hiç olmazsa İngiltere, İspanya’daki kadar yetki verilmesini talep eder. Adalet Bakanlığı bir taslak hazırlar. Bu taslak hükümet veya Meclis’ten önce AKP Genel Merkezi’nde görüşülür. Bunun için partide bir komisyon oluşturulur, başkanlığına da o dönemde AKP’nin 2 numarası olan Mir Mehmet Dengir Fırat getirilir. Fırat, TSK’nın talepleri konusunda kelimesi kelimesine şunları söyler:

“Hiçbir taslak beni ilgilendirmez. Genelkurmay, MİT veya JİTEM değişiklik isteyebilir. Ama bunlar bizi bağlamaz. Adalet Bakanlığı’nın taslağı beni ilgilendirmiyor. Bakan da beni ilgilendirmiyor. Özgürlüklerden, demokratik kazanımlardan geri adım atılmayacak. Şurası, burası taslak hazırlayabilir, ama iktidar biziz, patron biziz, patron Meclis’tir… Başbakan’ın ağzından bir laf çıkar. Bir tek o laf partiyi bağlar. Bugün Türkiye’de artık sivil otorite vardır. 20 yıl önceydi o devirler. Hesabını vatandaşa ben vereceğim.” (Yasa, TSK’nın değil, AKP’nin istediği şekilde değişir. O kadar ki, tasarıya Öcalan’la ilgili o madde bile girer)

Yegane “patron”un kim olduğu anlaşıldı değil mi?!.. O halde, gündemdeki iddiaların hesabını, vatandaşa kimin vermesi gerekiyor dersiniz?!..

Hafıza tazelemeye devam:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Öcalan’ın “yeniden yargılanmasını” kararlaştırmış, ancak karar henüz resmen duyurulmamıştır. Başbakan Erdoğan o günlerde (Mart 2005) Vatan Gazetesi’ne, şu açıklamayı yapar:

“Partimin MYK’sı ve Bakanlar Kurulu yeniden yargılamaya sıcak bakmamasına rağmen, biz eğilim yokluyoruz… Medyadan da gümbür gümbür destek istiyoruz…”

İtiraf ettiği gibi, Öcalan’ın yeniden yargılanmasına partinin yetkili organı ve Bakanlar Kurulu “sıcak bakmıyor”,ama Erdoğan nedense “eğilim” yokluyor… Mir Dengir Fırat, “Başbakan’ın ağzından bir laf çıkar. Bir tek o laf partiyi bağlar” derken haksız mıymış? Bu durumda kim takar, “AK Parti Grubu’nun aftan gıdım vermemesini”?..

İMRALI ZİYARETİNİ KİM DESTEKLEDİ?

Geliyoruz 2008’e… “Kürt sorunu”nun çözümünde “Öcalan’ın muhataplığının” gayet olağanlaştırıldığı günlerde DTP, şimdi BDP Diyarbakır Milletvekili olan Akın Birdal, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin İmralı’yı ziyaret etmesi için Komisyonun AKP’li Başkanı Zafer Üskül’e bir öneri götürür. Birdal’ın “ısrarına dayanamayıp”, öneriyi kabul eden Üskül, hazırladıkları ziyaret programına CHP ve MHP’li üyelerin de katılması için büyük çaba gösterir. Ancak muhalefet milletvekilleri itiraz eder ve İmralı programı yatar…

AKP’li bir komisyon başkanının, Başbakan ya da Meclis Başkanının bilgisi ve izni olmadan böylesine sansasyonel bir “açılıma” girişmesinin imkan-ihtimali var mıdır?

SAĞ VE SOL KOLLARI 1.5 YILDIR “PARTİDE YAŞIYOR”

Güneydoğu kökenli iki milletvekilinin Erdoğan üzerindeki etkisi (Sadece dün değil, bugün de öyle), tartışmasız kabul edilen bir gerçek. O isimler; 1.5 yıl öncesine kadar AKP’nin 2 numarası, yani Erdoğan’ın yardımcısı olan Mir Dengir Fırat ile Erdoğan’ın halen “o noktadayım” dediği meşhur “Diyarbakır açılımını” organize eden, Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan (Aslan, Gül’e de danışmanlık yaptığını açıklamıştı)’dır.

29 Mart yerel seçimlerinden önce yine PKK’ya “silah bıraktırılması” tartışılmaktadır. Mir Dengir Fırat şunları söyler:

“Bu bir devlet sorunudur, devlet politikasıdır. Kararı verecek olan milletvekilleri, hükümet ve Cumhurbaşkanıdır. Genel kanı olarak sorunun çözümü isteği var. Ben de vatandaş olarak hangi yöntemler uygunsa, biran önce çözülmesini diliyorum. Eğer genel af çıkarsa PKK’lılar dağdan inebilir. Kapsamı tartışılmalı…”

İhsan Arslan ise hem yerel seçimler, hem “Kürt açılımı” öncesinde, “Çözüm sürecine girdik, Öcalan muhatap alınmalı” der. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, “terör örgütü PKK’nın propagandasını yaptığı” gerekçesiyle, Arslan’ın sözleriyle ilgili inceleme başlatır. Başlatır da ne olur; Arslan’ın ifadesiyle, “Başsavcıyla görüşür, bir daha da kimse kendisine bir şey demez”,o kadar!.. Arslan sonrasında da, “İmralı’nın neden muhatap alınması gerektiği” ve hangi adımların atılacağı (Bunların ‘Kürt açılımı’ndan hemen önce söylenmesine dikkat) konusunda öyle şeyler anlatır ki… Anlatmakla kalmaz, “Bunların devlet katında konuşulduğunu” ve “Cumhurbaşkanı’nın zemin hazırlama rolünü üstlendiğini” iddia eder.

Erdoğan bunları, “Öcalan’la pazarlık… PKK’yı muhatap alma”dan saymamış olmalı ki, o isimleri “AKP’de yaşatmaya” devam ediyor!..

İŞTE “GÖREVİ BEN VERDİM” İTİRAFI

Başbakan Erdoğan, İmralı ile görüşüldüğününasıl itiraf etti? Birincisi “devlet işi” kılıfına soktu… İkincisi, bu görüşmeleri “Onların dönemlerinde de aynı mekanizma çalışmıştır” sözleriyle, “olağanlaştırdı”, hatta “A’dan Z’ye bize gelir diye bir şey yok” dedi.

O halde “Kürt açılımı”ndan önceyaptığı şu açıklamayı okuyalım:

“Bir hafta önce MGK üyesi arkadaşlarımla (Dikkat; MGK değil, MGK’daki bakanlarla yapılan bir toplantıdan söz ediyor)  bu konuda bir çalışma başlattık ve İçişleri Bakanlığımıza bu görevi verdik. İlgili bakanlıklarla, İçişleri Bakanlığımız görüşmelerini yapıyor, yapacak. Genelkurmay’dı, MİT’ti kurumlarla, bölge milletvekilleriyle görüşmelerini yapacak. Bize olgun, bu noktada hakikaten toparlamanın olduğu bir çalışmayı getirecek. Bizler nihai değerlendirmelerimizi yapacağız ve ondan sonra da bir söylem birliği içerisinde kamuya bunu açıklayacağız…”

Bu da, “tüm devlet kurumları”na kimin “görev” verdiğinin, dahası her adımdan “A’dan, Z’ye haberdar olduklarının” en somut itirafıdeğilse, nedir?!..

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized