Terörle mücadele gerekçesiyle yavaş yavaş tüm yetkilerin valilerde toplanması (Herhalde yeniden OHAL Valiliği ihdası düşünülmüyor),
Yerel yönetimlere özerklik şartındaki çekincelerimizin kaldırılmasının ana muhalefet partisi yeni CHP’de dahi savunulması,
Askeri operasyonların durdurulmasının istenmesi, PKK-BDP’nin “Özerklik” ilanı, vergi verilmeyeceğinin açıklanması, “Kurtarılmış bölgelerde” sözde “mahkemeler” kurulması, sınırda vergi kesilmesine başlanması, polis ve jandarma karakollarına saldırı ve güvenlik görevlilerinin kaçırılması, Sağlık ve eğitim kurumlarında PKK’nın sözünün geçeceğinin iddia edilmesi,
Kürt gençlerinin askere gitmemesi çağrısı yapılması,…
Tüm bunlar bana Hürriyet’in internet sorumlusu Fatih Çekirge’nin birkaç yıl önce yazdığı bir yazıyı hatırlattı. “Devletin tepelerinde” konuşulduğunu söylüyordu Çekirge. Niyeyse aklıma gelen ilk isim Gül olmuştu!… Tabi o yazı yanımda değil; ama kabaca, “valilerin seçimle iş başına gelmesi, eyalet meclisi tarzı güçlü il meclisleri oluşturulması, eğitim-sağlık başta olmak üzere birçok yetkinin bunlara devrinden” söz ediliyordu.
Silivri’de eni-konu tarihe gömüldüm ya; sadece İngiliz istihbarat belgelerini değil, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı”nı da okudum. Orhan Duru’nun ABD arşivlerinden derlediği belgeler, istihbarat örgütünün, yani CIA’nın değil, İstanbul’daki diplomatların yazışmaları. Bir tür o dönemin Wikileaks’i anlayacağınız; bugünün Wikileaks’leri kadar da ilginç.
Mesela 22 Ocak 1922 tarihli bir yazışma var ki, başlı başına ele alınmaya değer. İstanbul’daki ABD Temsilcisi Amiral Mark 1. Bristol imzalı yazının başlığı şu:
“İngilizlerin Kürt Sorunu yaratma girişimi”!…
O sıradaki Kürt ayaklanmaları üzerine gerçekte askeri ateşe tarafından hazırlanan ve raporu Washington’a gönderen Bristol ABD Dışişleri Bakanı’na hitaben şu takdimde bulunuyor:
“Kürt sorunu, dikkati çekecek değerdedir. Normal koşullarda bile Kürtler daima komşuları için sorun olmuşlardır. Şimdi Kürdistan’ın ünlü petrol yatakları nedeniyle, yabancı entrikalar kuşkusuz başladığı için ciddi sonuçlar çıkabilir. İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtler’i, Türkler’e karşı kullanmak isteyeceklerdir…”
Rapora gelince;
“Kürdistan tamamen coğrafi bir deyim, hiçbir zaman siyasal bir birlik anlamına gelmiyor.” Gibi tespitler de var.
“Ermeno-Kürdistan” gibi bir tabir de!..
Vurguladığım gibi her satırı önemli. Ancak sadece yazının hemen girişinde özetlediğim günümüz gelişmeleriyle ilgili bölüme dikkat çekmek istiyorum.
Kürt ayaklanmalarını İngilizlerin kışkırttığı, örnekleriyle anlatıldıktan sonra o günlerde Mardin’de cereyan eden ayaklanmaya geçilip “Bu asilerin başında Sultan Abdülhamit zamanında 4’üncü Türk Kolordusu’nun komutanı olan Pirizade Bekir’in olduğu” da kaydediliyor.
O sırada Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’da Milli Mücadele’yi vermektedir. ABD raporunda onlardan “Milliyetçiler” diye söz ediyor ve Mardin’in ele geçirilmesini önemsemedikleri; ancak yine de görüşmek üzere Pirizade Bekir’e bir heyet gönderdikleri belirtiliyor. Rapora göre Kürtler, Ankara’dan gelen heyetten şu isteklerde bulunuyor:
Kemalist Hükümetin, Kürt vilayetlerini içine alan otonom bir Kürt devletini tanıması,
Bu devletin sınırlarının, Kürtler ve müttefikleri tarafından belirlenmesi,
Türk memur ve jandarmaların hemen geri çekilmesi,
Otonom Kürdistan’ın kurulmasında, Türklerin ellerini uzak tutması,
Ankara Hükümeti tarafından toplanan savaş vergilerinin ve başka katkıların Kürdistan’a geri verilmesi,
Türkiye’nin sınırları içinde yaşayan Kürtlere güvenlik tanınması ve askerde olan Kürtlerin hemen terhis edilmesi.
Ankara’dan gönderilen heyetin yetkisi olmadığından bu görüşmelerden bir şey çıkmıyor. Sıkıntılar da devam ediyor. Bunun üzerine Ankara 3 ay sonra bir heyet daha gönderiyor Mardin’e; ancak bu defa da Ankara anlaşma yapılacak yetki ve yetenekte bir sorumlu bulamıyor.
Bunun üzerine ABD raporundaki tam ifadesiyle, “Ankara, yerine getirilmeyecek vaatlerle, hoşnutsuzlukları gidermeye çaba harcıyor. Rapora göre, “yerine getirilmeyecek” vaatler şunlardır:
Kürtlere idari otonomi verilecek, ancak bütün Kürt vilayetleri, yardımcısı Kürt olan bir Türk genel valinin yönetiminde birleşeceklerdir.
Genel vali, Ankara’da kabine tarafından atanacak, Büyük Millet Meclisi bunu onaylayacaktır.
Kürt vali yardımcısını ise Kürt Meclisi seçecektir.
Valiler, Kürt kentlerinin birinde oturacak ve 5 yıl için seçileceklerdir.
Bu 5 yıl otonomi için deneme dönemi olacaktır. 5 yıl sonunda geleceği belirlemek için referandum yapılacaktır.
Valilere 12 Kürt’ten kurulu heyetler danışmanlık yapacaktır.
İdarede çalışan memurların yarısı Türk yarısı Kürt olacaktır.
Türk hükümeti seferberlik kalkıncaya kadar askere alınmış Kürtleri terhis etmeyecektir.
Doğru mudur, değil midir bilemeyiz. Ancak şu gerçek: Milli Mücadele verilirken, arkadan vurulan bir hançer çıkarılmaya, bir ihanet bir şekilde bertaraf edilmeye çalışılırken ABD raporunda da vurgulandığı gibi, “ yerine getirilmeyecek” vaatler söz konusu olmuş olabilir. Nitekim raporun devamında şöyle deniliyor:
“Kürt isyanı, Türkiye’nin arkasını ciddi biçimde tehdit edebilir. Ancak Batı’daki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle, Kürt sorunlarına son verebilirler. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler, yine de Kürt durumuyla meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar. Kürt ayaklanmasına verdikleri itici güç konusunda İngilizlerin eylemlerini yakından izlemek gerekir.”
Bunları niye detaylıca yazdığıma gelince;
Gidişat…Devletin en tepe noktalarında 3-4 yıl önce konuşulan “senaryolar”…
İster misiniz, yarın öbür gün birileri, o günün şartlarında öylesine gündeme gelen “yerine getirilemeyecek bu vaatleri”, “Atatürk bile kabul etmişti” diyerek, millete son dayatmayı yapsın!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser Yıldız
13 Eylül 2011