İçeriğe geç

Gerçek Dindarlar Neredesiniz?

“AKP Mucizesi”nin “dokunulamaz” sırrının, “din-iman-inanç” olduğu bilinen en büyük sır…

Başka rejimlere “laiklik gömleği” biçilirken T.C Devleti’nin yönetiminde önceleri çaktırmadan, 12 Haziran’dan sonra ise alenen ve hızla inancın esas alındığı da…

Diyanet İşleri Başkanı’nın her yerde olması dikkatinizi çekmiyor mu? Dış politikada da var, “Kürt açılımı”nda da… Eğitimde de, Somali’de de… Hemen her gün bir vesileyle o da konuşuyor. Protokoldeki önceliği ve ağırlığı hissedilir derecede artıyor. Bitmedi; artık halifelik de konuşulup tartışılıyor, herkes Pensilvanya’nın ne diyeceğine bakıyor… Kandil’deki Karayılan bile Erdoğan’ın yanında, O’nun ismini zikrediyor. Tamam, gerekli mesaj alınmıştır!..

Benim derdim başka… Her gün kadınlar kurbanlık koyun gibi kıtır kıtır boğazlanıyor, dövülüyor, işkence görüyor. Bu katliamlar olmasa, adeta gazeteler çıkmayacak, TV’lerin en güzide köşelerini işgal edenler “PKK hamiliği” dışında konuşacak konu bulamayacak neredeyse. Yani böylesine önemli, acil, insani, gerçek bir sorunumuz var.

Evet zihniyet eğitim ve kültürle, sosyal ve ekonomik gelişmişlikle alakalı. Yani, sırça köşklerde oturup kanun değişikliklerine, “sivil anayasaya”, AB’ ye Türkiye’nin “sihirli değneği” muamelesi yapanların anlayışı, önerileri ile halledilecek bir dert değil.

Lakin rahatsızım, huzursuzum, kuşkuluyum. Neden mi, anlatayım:

Bu koca, yüce dini kadınların omzuna yükleyenler, kadının kafasındaki kıl için TV’lere fırlayan ilahiyatçılar kadınlar boğazlanırken, gün yüzü görmemiş işkencelere tabi tutulurken nerededir; niye sesleri, solukları çıkmaz diye merak ediyorum.

Her konuda konuşan, her yere giden, Diyanet İşleri Başkanı neden bu konuda gümbür gümbür konuşmaz, bir kurbanın yanında yer almaz, sonuç alana kadar gerekirse Cuma vaazlarının tamamını bu katliamlara ayırıp İslâm’da kadının, kızın, ananın yerini anlattırmaz diye merak ediyorum.

Ya türbanda “ulema”ya itibar ettiğini açıklayan Başbakan Erdoğan, neden her gün Fatma Şahin’in “ayranı yok içmeye” dedirten, zihni sinir projeleri ile kamuoyunun, medyanın oyalanmasıyla yetinir de ağzını açıp: “Karılarınıza, kızlarınıza dokunmayın.” demez.

O ki, bir “one minute” ile dünyayı durdurmuştur. Bu konuda söyleyeceği tek bir sözün ağırlığı yabana atılabilir mi?

Nikâh şahitliklerinde neden 3 çocuk tavsiye eder de ondan önce o çocukları doğuracak kadına el kaldırılmamasını tavsiye etmez? Dayak yiyen, işkence gören, öldürülen bir kadın 3 değil 13 çocuk doğursa ne yazar?..

Her konuda gözyaşı döken, kitleleri o yaşlarla etkileyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir gün de bu kadınlar için ağlayamaz mı?

Mahyalara, camilere Türk Milleti, Cumhuriyet, TSK’ya dair afişler asılmasından rahatsız oldular, tamam. Kadına şiddete karşı mahya, afiş asmak için ellerini ne tutuyor? Cami sayısı 70 bin mi, 100 bin mi; her yeri donatın. Karısını, kızını dövmeyi veya öldürmeyi düşünen bir kişiyi bile etkilese az şey mi? Bir hayat kurtaran, tüm insanlığı kurtarmış gibi olmuyor mu inancımıza göre?

Demem o ki dine sığınılacak, dinden-imandan yardım alınacak asıl meselemiz budur… Hâl böyleyken bu mesafeli duruş neyin nesidir, o yüce dinin kadına gerçekte ne kadar değer verdiğinin bilinmesini, görülmesini istemeyenler mi var?

O din ki; zinada bile kadın-erkek ayırmaksızın en fazla “100 değnek” ceza diyor; “tövbe” de affediyor, bağışlıyor…

Ey katiller, caniler; sizi Hz. Eyyüb’dan imtiyazlı kılan ne, kim? Bir olay üzerine Hz. Eyyûb karısına 100 sopa vuracağına yemin eder; lâkin eli varmaz. Öte yandan da yemini var. Çözüm Yüce Rabb’imden gelir: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” der.

Başbakan Erdoğan boşanmadan nefret ediyor. Onun için özellikle milletvekilliğinde gizli ama önemli bir kriter: boşanmamış olmak veya boşanmaya yeltenmek… Gerekirse imam nikâhlı eşler alınsın; yeter ki boşanma olmasın anlayışında. Bu konudaki katılığının sebebini bilmiyorum; ama dinimizde boşanma var ve ince ayrıntısına kadar düzenlenmiştir, onu biliyorum. Bu isimde bir sûre bile yok mu: “Talâk Sûresi” ?…

“Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse, emzirme ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.” demiyor mu?

Bana göre, bir anayla-çocuğu arasında o tarif edilemez, kopmaz bağı kuran emzirmedir; emzirme anlarıdır. Buna rağmen şu yüce dinin anlayışına, getirdiği kolaylığa bakın ki anaya, çocuğunu emzirmeme hakkı bile tanıyor.

Son bir misâl daha: dikkat ettiniz mi, Kuran-ı Kerim’de ana-babadan söz edilirken, her daim önce ana geliyor, baba değil!..

Evet, beyler: hiçbir şey yapamıyorsanız, hemcinslerinizin kafalarına vura vura bunları anlatın. Tabi niyetiniz üzüm yemekse!…

İnşallah birilerinin bu “ibretlik” katliamlardan, kadınların tümden eve kapanıp “ıslah” olması gibi bir beklentisi yoktur!…

Müyesser YILDIZ

12 Ekim 2011

Kategori:Uncategorized