İçeriğe geç

At Pazarlığı Bile Olmadan

ABD’nin gerçek Başkanı Joe Biden rüzgâr gibi geçti; Türkiye’de gazeteciliğin bitirildiğini de tescilleyerek. Başbakanın ameliyatını ‘atlayan’ Türk medyası ülkemizin ve bölgenin kaderine son rötuşları yapmaya gelen Biden’in temasları konusunda da ‘resmi’ açıklamalarla yetindi.

1 Mart tezkeresi pazarlıklarında öyle miydi? Otel lobilerindeki notlara bile ulaşılmış, Bush’la yapılan ‘at pazarlığı’ deşifre edilmişti. O ‘at pazarlığı’na giden isimlerden sadece Ali Babacan kaldı(dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış milletvekili bile değil. General Nusret Taşdeler de Balyoz’dan GATA’da firari), acaba ondan mı?

Adam koca bir bavulla geldi: Suriye-İran haricinde; Ermenistan, Kıbrıs, Ruhban Okulu vs… İstedi de istedi. Bir tekinde bile Türkiye’nin tezlerinin yanında değiller.

Ama: “PKK ortak düşmanımızdır.” dedi ve biz bilmem kaçıncı kez sevindirik olduk.

Bu “ortak düşman” masalı 2007’de çıktı malum. Önce Rice, sonra Bush’tan duyduk. Ve tabii “ortak düşman” olunca başladık beklemeye. ABD Kandil’i yerle bir edecek; Talabani ve Barzani’nin kulağını çekecek… Olmadı, hala bekliyoruz; bu gidişle daha da çok bekleriz.

Gelin, ben size ABD’nin “ortak düşman”dan ne anladığını açıklayayım da sittin sene beklemekten kurtulalım.

Philip Gordon adında bir ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı’ndan daha önceki yazılarımda söz ettim. Bu zat Türkiye’den sorumlu. Gizli-açık çok geldi, Dışişleri’nde toplantılar yaptı. Henry Barkey, Mark Parris dışında Cengiz Çandar, Soli Özel’le pek yakın arkadaş. İşte bu zat, Obama yönetiminde görev almadan kısa bir süre önce yaptığı çalışmada ABD’nin, PKK’yı ortak düşman görmesinin sebebini izah etti. Efendim “Irak’ın nispeten huzurlu yegâne bölgesi K.Irak olduğu”ndan, PKK’nın saldırıları ile Türkiye’yi tahrik etmesi; “Türkiye’nin de olası bir müdahalesinin burayı istikrarsızlaştıracağından korkulduğu” için PKK’yı düşman görüyorlarmış. Yoksa “stratejik müttefik” Türkiye’nin vatandaşlarını, asker-polisini, bebelerini öldürmesine kızdıklarından falan değilmiş yani!..

Ekim 2007’de K.Irak’tan sorumlu Amerikan Komutan Tümgeneral Benjamin R.Mixon, Türkiye’nin PKK’yı neden bu kadar ciddi bir tehdit kabul ettiği sorulduğunda verdiği cevap, her şeyi anlatıyordu aslında. ABD’li Komutan: “Hiçbir fikrim yok. Türkiye’ye sormanız gerek.” demişti.

Şimdi bakmayın KCK operasyonlarına ses çıkarmadıklarına, sözüm ona İncirlik’e emrivakiyle konuşlandırdıkları Predator’lerle ‘istihbarat’ verdiklerine. Irak-Suriye-İran köprüsünü geçene kadar bize ‘dayı’ muamelesi çekiyorlar o kadar.

Bölgesel savaş başlatılmadan önce Barzani Kürdistanı’nı ve Kerkük’ü garantiye almak istiyorlar. Diğerleri zaten “bölgesel liderliğe” soyunan Türkiye tarafından ‘yoluna koyulduğundan’, Biden’ın ana gündemi buydu. “Barzani Kürdistanı’nın ve Kerkük’ün garantiye alınması ne demek?” derseniz, yine ABD Dışişleri Bakanı Gordon’a müracaat etmemiz gerekiyor. Gordon “ortak düşman”ın anlamını açıkladığı çalışmasında şunu söylüyordu:

“Türkiye ve Kürt bölgesel hükümetinin önderlerini ABD veya BM himayesinde etnik olarak karışık olan Kerkük şehrinin statüsü, tanınmış sınırlar, Yumurtalık Boru Hattı, ortak sınır muhafazası ve ticaret ile yatırım ilişkisi hakkında kapsamlı ve bağlayıcı bir mutabakata varmak amacıyla görüşmeye teşvik etmelidir.”

Barzani’nin, Biden’in K.Irak ve Türkiye ziyaretinden birkaç gün önce: “Kerkük bizimdir.” demesi tesadüf olabilir mi?

Görülen o ki Suriye batırılırken “Kürdistan” tüm ‘haşmetiyle’ doğurulacak!..

PKK ne mi olacak? Şimdilik ya tümüyle Türkiye içine sürerler… PKK militanlarının kış gelmesine rağmen sınır dışına çıkmaması… ABD’nin PKK’yı Türkiye’nin iç sorunu görmesi ve bunun genel af, yeni anayasa vs. ile çözüleceğini savunması… Biden’in TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le yeni anayasayı kahvaltı masasına yatırması…

Veya PKK, İran sınırına kayar. Lâkin bugüne kadar Türkiye’den bir ‘kedi’yi bile esirgeyen Barzani’nin, PKK’nın İran sınırını istikrarsızlaştırması halinde peşmergelerini gönderebileceğini açıklaması anlamlı ve önemlidir.

ABD’nin ‘derin gırtlağı’ olarak bilinen Richard Armitage’ın 1 ay önce “PKK’nın, Türkiye’ye karşı canlanacağı ve düşmanlaşacağını” söylemesi de hem bir tehdit, hem de yeni konseptin habercisi miydi acaba?

ABD’nin çok önemsediği Türkiye-İsrail ilişkileri mi? Merak buyurmayın düzelecek, çok yakında… Az sonra!..

BİR VETO, İKİ “ B”

Gül’ün ana politikası şudur: sizin ne söylediğiniz değil, nasıl algılandığınız önemlidir.

Şike Yasası’na ‘tarihi’ vetodan söz ediyorum. Zamanlaması harikaydı. Biden’ın önemli ziyareti güme gönderildi. Toplumun vicdanını asıl cayır cayır kanatan bedelli askerlik unutturuldu. Sanki bu yasa bazı ‘özel’ kişiler için çıkarılmamış gibi… Bir veto, iki B (Biden ve Bedelli) demem bundan. Tabi Başbakan Erdoğan’ın hasta yatağından kalkıp Biden’le verdiği iki kare pozun ‘kamuoyu algısı’nı yönlendirmedeki katkısını da unutmamak lazım.

Eğer bu şike yasası yeniden Meclis gündemine getirilmezse, ‘kollektif’ bir oyun oynanmış demektir; bu oyunu ortaya çıkarmak da muhalefetin boynunun borcudur. Çünkü bir taşla birçok kuş vuruldu.

Kuşlara bakalım: bu yasanın lobi faaliyetini yürüten FB kamuoyu gözünde rezil edildi, iddianamedeki ithamlara haklılık kazandırıldı.

AKP’nin ‘vicdanı’ Bülent Arınç: “İçime sinmemişti.” diyerek AKP’nin ellerini yıkadı. Ülkenin bunca meselesi varken, Şike Yasası’na blok destek veren muhalefet partileri apışıp kaldı. Ne Biden’ın, ne de bedellinin hesabı sorulabildi. Sormak bir yana, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, bedelliyi Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyeceklerini (götürseler de sonuç değişmez ya) açıkladı.

“Bu ülkenin en temel sorunu muhalefetsizliktir.” inancı iyice pekişiyor haberleri olsun.

ANA MUHALEFET LİDERİ FÜLE

Gerçi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Brüksel ziyareti ana muhalefet liderinin kim olduğunu da gösterdi.

Oradaki temasları sırasında AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Füle, AKP iktidarının kendisine uzun tutukluluk süresinin azaltılması için çalışmalar yaptığı bilgisini verdiğini anlattı. Füle’den bu bilgiyi alan Kılıçdaroğlu da ‘müjde’yi Türk kamuoyu ile paylaştı!.. Şu hale bakın: iktidar CHP ile değil, Füle ile paylaşıyor, CHP de Füle’den öğreniyor… Kılıçdaroğlu ise: “Bu ne demek oluyor ?” diye iktidarı topa tutacağı yerde müjde veriyor!..

Vah sahipsiz ülkeme, vah !..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

05 Aralık 2011

Kategori:Uncategorized