İçeriğe geç

İmam Gazali İle Çobanın Oyunu Bir Tutan Hokkabazlar!..

Biz “bidon kafalılar” için kayda geçirmem gereken notlar var:

Başbakan Erdoğan Ekim ayı başında Güney Afrika ziyaretinden dönerken füze kalkanı konusunda şunları söyledi:

“Kurulacak olan füze kalkanı projesi değil. Bizdeki radar sistemi. NATO konsepti içinde alıyoruz. Genelkurmay’ımız ve ilgili birimler, muhataplarıyla yaptıkları görüşmelerde Malatya Kürecik’e karar kıldılar. Bu sözleşmede bir tane ülkenin adı geçmiyor. Bu metni A’dan Z’ye okudum, sonra: ‘İmzalayabilirsiniz.’ dedim… Tek taraflı olarak sözleşmeyi iptal yetkimiz var… Ama bunu 6 ay önceden bildirmemiz gerekir.”

Başbakan’ın hemen bu iptal bildirimi için harekete geçmesinde fayda var. Niye mi?

8 Aralık’ta Brüksel’deki NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katılan ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Rusya ile bu konuda yaptığı ağız dalaşı sırasında dedi ki: “Bunun Rusya ile alakası yok; açıkça söylemek gerekirse İran ve füze teknolojisi geliştirmeye çalışan diğer ülkelere yönelik.” …

“Bu iş İran ve Suriye’ye karşı.” dedik dedik, inanmadılar. Şimdi inandınız mı?

* * * *

Dış medyanın gazına göre Katar ve Türkiye: “Utanmıyor musunuz?” tepkisiyle Hamas’ı, Şam’ı terk etmeye ikna etmiş.

Ne mutlu bize! PKK’yı Kandil’den çıkmaya ikna edemedik; ama bakın ABD ve AB’nin “terörist örgüt” listesinde bulunan Hamas’ı Şam’dan çıkardık!..

Ya Beşer Esad kalkar da: “Ey Tayyip Bey, Hatay’da neler oluyor? Suriye’nin Kandil’i orada mı kuruluyor?” diye hesap sorarsa, ne cevap vereceğiz?

* * * *

ABD ve Fransa büyükelçilerinin Şam’a dönmesi Suriye’nin akıbetini aşağı yukarı netleştirdi. Esad ‘iç savaş’la uğraştırılacak, bunun lojistik desteği de ne yazık ki Türkiye’den sağlanacak. Eş zamanlı, İsrail İran’ı hedefe oturtacak. Rusya Suriye ve İran’la ilgilenirken, ABD Çin’i çevreleme işini hızlandıracak.

Hasılı, kimin eli kimin cebinde sıcak günlere hızla yol alınırken yakası yırtılan yine Türkiye olacak!..

Irak’ın işgâli, ‘dinci’ bir iktidar zamanında gerçekleştirildi. İster misiniz Suriye-İran işgâli de ‘dinci-solcu’ bir iktidara nasip(!) olsun?!.. AKP’deki çatlakları, Gül’ün baştan beri Kılıçdaroğlu’na duyduğu sempatiyi bir de bu açıdan düşünelim mi?

* * * *

İsrail’le aramız çok kötü güya… Gazze tapularının kopyasını isteyen Filistinlilere yüz vermemişiz ama. Geçmiş yıllarda bazı İsrailli ‘Prof.’ların çok özel izinle o tapulara ulaştığını duymuştum desem?!..

MİT Müsteşarı Hakan Bey’den MOSSAD’ın hiç hoşlanmadığı anlatıldı boyuna… Geçenlerde ortaya çıktı ki, İsrailli er Şilad ve Filistinli esirlerin değişiminde MİT-MOSSAD çok yakın çalışmış. Hatta bu yüzden Dışişleri Bakanı Liberman MOSSAD’ı uyarmakla kalmamış, Başbakan Netanyahu’ya: “MİT’le gizli görüşmeler yapılıyor.” diye şikâyette bulunmuş, iyi mi ?!..

* * * *

Bizler AB’yi eleştirdik; “Türkiye’yi oyalıyor, kullanıyor” dedik diye önce ‘statükocu’, sonra ‘ETÖ’cü olduk.

Cumhurbaşkanı Gül İngiltere gezisinde AB’ye ‘sefil’ demez mi; tabii kıyamet koptu.

Sonra ne mi oldu? Türkiye’yi ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek Gül’e ‘sefil’i sordu. O da bunu hangi bağlamda kullandığını izah etti. İzahla kalmadı: “Sefil sözü bizzat beni de rahatsız etti.” dedi.

Hayırdır inşallah? Silivri’den korkuldu desem, mümkün değil. Aynı günlerde cemaatin AB lobisinden ses geldi de endişelerim ortadan kalktı. İlgili cenah, AB’nin bu lafa ne kadar kızdığını anlatıp şu uyarıyı yaptı:

“Şu an ne Türkiye süper ne de Avrupa sefil. Vaktinden önce ‘Biz olduk.’ beyanları, Türkiye’nin reform sürecini sekteye uğratma potansiyeli taşıyor. Türkiye bazı Avrupalı liderlere çok haklı olarak kızarken, Anayasa sürecinin başladığı bu dönemde AB sürecinin nimetlerini görmezden gelmemeli…”

Yanisi: “Daha Anayasa köprüsü var. Sefile ‘Dayı’ demeye devam.” denildi.

Zaten Gül de Viyana’ya giderken düzeltmeyi sürdürdü: “Türkiye aşırı özgüvenli.” yorumlarına: “hiç hoş değil.” tepkisini gösterip hala AB’ye muhtaç olduğumuzu bir güzel izah etti.

AB’ye kızanlardan biri de Devlet Bakanı Egemen Bağış’tı. Sebebi: “Türkiye’ye haksızlık yapması ve çifte standartları” idi, “İt ürür, kervan yürür.” deyiverdi. İt kimdi acaba? O öfkeyle Başbakan Erdoğan’ın AB Dönem Başkanlığı’na Rumlar için çektiği resti de boşa düşürdü. “AB Komisyonu’yla ilişkimiz aynen devam eder, parlamento ile devam eder. Sadece dönem başkanlığı ile aynı masaya oturmayız. Zaten dönem başkanlığı ile oturacağımız çok fazla bir ortam da yok.” gerçeğini dillendirdi.

Bir itirafı daha vardı ki, inanılır gibi değil: “KKTC’yi tanımak ve diplomatik ilişkiler kurmak için bizden haber bekleyen bir çok ülke var. Rumlar ayağını denk alsın.” demez mi?

Bugüne kadar KKTC’nin tanınmasını BM, ABD, AB, Rum-Yunan engelliyor sanıyorduk değil mi? Vay anam, vay!..

Türkiye için AB macerasının resmen bittiğinin resmi ne biliyor musunuz? Gül İngiltere’deyken, Orta Doğu’nun AB’sine ihtiyaç olduğunu söyledi. Ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Arap Birliği’nin toplantısına katılıp Suriye için: “Umarız sorun ailemizin içinde çözülür.” dedi. Ali Babacan’dan da: “Türkiye’nin fikir ve desteği olmasa Suriye ile ilgili kararları alamazdı. Türkiye, Arap Birliğinin tutkalı.” açıklaması geldi.

Görüldüğü üzere Avrupa’daki AB’nin kuyruğu bile olamadık; ama Ortadoğu’daki bir başka AB’nin, Arap Birliği’nin “liderliğine” soyunduk.

Sahi, Gül 2005’te birlikte müzakerelere başladığımız Hırvatistan için AB’ye: “Bari Hırvatistan’la eşit muamele yapın.” ricasında bulunmuştu. Hırvatistan geçenlerde AB’ye katılım anlaşmasını imzaladı; yani resmen üye oldu. Türkiye ise yerinde sayıyor. Gül’ün şimdi: “Tabii büyük ülkelerin müzakeresi farklı oluyor.” demesi sizi ikna etti mi?

Fransa, AB Dışişleri Bakanları’nın yaptığı Suriye konulu toplantıya Türkiye’nin de davet edilmesini istedi. Lâkin Rumlar veto etti. Davutoğlu çok bozuldu; “Bir daha çağırdıklarında: ‘Ben de meşgulüm, programım yoğun, katılamayabilirim.’ diyebileceğini” duyurdu. O Rumlar ve Fransızlar ki, 15 başlığımızı veto etti; ama Davutoğlu hiç böyle alınganlık göstermedi. Demek Suriye Türkiye’den önemliymiş!..

* * * *

Suudlar, “Yeni Osmanlı”ların iktidarında Kâbe’deki Osmanlı izlerini bir bir sildi. Sıra revaklara geldi, 18 Kasım’da Davutoğlu’nun “revak tartışmalarına noktayı koyduğu, Suudi meslektaşından olumlu mesaj aldığı” bildirildi. 30 Kasım’da Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, revakların kaldırılmasının 4 ay ertelendiğini açıkladı. Aralık başında ise Suudi gazeteler revakların numaralandığını; yani kaldırılacağını yazdı… Şimdi bir revak için “bölge liderliğimize” hâlel getirmenin alemi var mı yani?!,,

* * * *

İktidarı en çok kızdıran, “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” denmesi. Hele: “Çobanla, benim oyum bir mi?” diyenlere ifrit oluyor. Zavallı Aysun Kayacı o laf yüzünden bir daha belini doğrultamadı malum.

Başbakan Erdoğan Dersim için elinin altındaki arşivler yerine yine “Üstad” Necip Fazıl’ı referans yaptı ya; acaba onun şu isyanına da sahip çıkarlar mı?

“İmam-ı Gazali ile çöpçüyü reyde bir tutan bir demokrasi anlayışı ve en sefil bir işportacı belâgati içinde kedileri bile kandıramaz kandırmaca oyunlarının kusturucu hokkabazı…”

“Üstad “ bu sözleri söyledikten sonra ilk Meclis’i kapatırken “Milletin henüz rüştünü ispat etmemiş olduğunu” açıklayan Sultan Abdülhamid’e rahmet okumayı da unutmuyordu!..

“Üstad”ı referans alanlara hasseten duyurulur.

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

09 Aralık 2011

Kategori:Uncategorized