Teksas Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü James C. Harrington, “Fethullah Gülen’in Hukuk Serüveni”ni yazdı.
İlk bakışta, “Cemaat yazdırmış” gibi bağırıyor. Gülen’in Türkiye’deki davalarını, “müthiş bir hukuk mücadelesi” diye nitelendiren Prof. Harrington, beraat gününün “Gülen ve Türkiye’deki sivil haklar ile demokrasi için bir zafer, Gülen’i bitirmek isteyenler için ise bir hüsran günü” olduğunu coşkuyla anlatıyor.
Ama tuhaftır; sık sık davaların seyrinin 2003-2006 arasında TCK ve Terörle Mücadele Yasası’nda AB’nin zorlamasıyla yapılan düzenlemeler sayesinde değiştiğini de vurguluyor. Buna bakınca, cemaatin AB düşkünlüğü daha bir ete-kemiğe bürünüyor haliyle!..
Bir “hukukçu” olmasına rağmen “Ergenekon- Balyoz” iddialarını olmuş-bitmiş gibi yansıtması Harrington’un “duruşu” hakkında sizlere herhalde bir fikir verecektir. Bu tespitlerden sonra gelelim sadede…
Harrington dipnotlarına ilginç detaylar sıkıştırmış. Daha önce yazılmış, çizilmiş, konuşulmuş olabilir; ben bilmiyorum. Öyle de olsa, özellikle ülkemizde son dönemde yaşanan videolu, kasetli, kes-yapıştırlı, uydurma belgeli operasyonlar bağlamında üzerinde bir kez daha durulmasını gerektiriyor.
Bu ne mi?
CIA ve FBI’ın elinde Gülen’in kasetleri varmış. Ve Gülen bunları almak için epey uğraşmış. Anladığım kadarıyla da biri alınmış, ikincisi meçhul. Peki bunlar ne zaman, neden, nasıl çekilmiş ve içinde ne var? Hikâye şöyle:
Gülen ABD’ye “hicret”ten sonra 2001’de “özel göçmen ve din adamı vizesi” almak için Göçmenlik Bürosu’na başvurur. Başvuru 2002’de onaylanır, böylece daimi oturma vizesinin önü açılır.
Her şey normal giderken işlemler 2004’ten itibaren yavaşlamaya başlar.
Bu arada 1 Mart 2003’e kadar Adelet Bakanlığı’na bağlı olan Göçmenlik Bürosu, bu tarihten sonra İç Güvenlik Bakanlığı Kamu Gavenlik Teşkilâtı’na bağlanmış, adı da Göçmenlik ve Vatandaşlık Bürosu olmuştur.
12 Ocak 2006’da ABD hükümeti, Philadelphia Göçmenlik Bürosu’nda Gülen’le “ikinci bir görüşme” talebinde bulunur.
İyi de ilki ne zaman olmuştur? Buna dair bilgiyi 2005’e ait şu dipnotta buluyoruz :
“Gülen’in avukatına, ABD Göçmen Bürosu’nun FBI ve CIA’ya 2003’te teslim ettiği, Gülen’in büroyla yaptığı görüşmenin önceden kaybolan biyometrik kasetlerinin birdenbire bulunduğunu belirtti…”
Anlaşılan şu; 2003’te görüşmüşler. Buna ilişkin kaset FBI –CIA’ya verilmiş. Gülen’in avukatları bunu geri isteyince önce “kayboldu” denmiş; sonra 2005’te birdenbire bulunmuş.
Peki 2006’daki görüşme. Bu da kayda alınır. Dahası, “olağan dışı” işler olur. Harrington’un kaleminden aktarıyorum:
“Aslında çoğu durumda hiç görüşme olmazdı ve bilindiği kadarıyla bir seferden fazla görüşme talebi şimdiye kadar rastlanmış bir şey değildir. Üç saat süren görüşmeye Washington’dan bir görevli de katıldı ki, böyle bir katılım bu statüdeki başvuru için oldukça olağan dışı bir durumdu. Görünüşe bakılırsa, talimatlar göçmenlik bürosunun üstünde, İç Güvenlik Bakanlığı’ndan geliyordu…”
Bu “olağan dışı” görüşmede Gülen’e neler sorulur?
“Görüşmenin yarısı Gülen’in kalıcı oturum için yeterlilik konusunun dışında sorularla geçti… Sorular hareketin yapısı, gelir kaynakları, Gülen’den sonra başa kimin geçeceği, harekete ne olacağı ve hareketin mensuplarının toplantılarını kimin düzenlediği gibi konular hakkındaydı…”
O kaset daha da önemli olmalı ki Gülen’in avukatları bunu almak için bazı senatörleri bile devreye sokar; ama uzun süre netice alınamaz.
Neticede, kamuoyunda da bilindiği gibi “Yeni Türkiye” mühendisi Fuller gibi CIA ajanlarının referansıyla 10 Ekim 2008’de oturma vizesi verilir.
GÜLEN TÜRKİYE’YE NEDEN GELEMEDİ ?
Kafama takılan soruları sıralamadan önce Harrington’un kitabından bir detayı daha aktarmak istiyorum. Hani Gülen’in Türkiye’ye gelip gelmeyeceği, ne zaman geleceği hep merak konusu ya; işte buna dair bir detay.
Kasetli görüşmeler… Birkaç ay sonra Gülen’in yaşadığı yere Dolandırıcılıkla Mücadele ve Milli Güvenlik bölümünce baskın yapılması… Gülen’in daimi oturma vize başvurusunu geri çekmesi tavsiyeleri ve “ABD’yi terk ettiğnide, tekrar geri dönüşünü engelleyecek hiçbir durum ‘olmayacağı'” sözleri… Gülen’in bu teklifi reddetmesi…
İşte tam bu günlerde, 19 Mayıs 2006’da avukatı, Gülen’in çok hasta olan kardeşinin yanında olmak için Türkiye’ye gitmesi gerektiğni belirterek Göçmenlik Bürosu ile temas kurar.
1 hafta sonra Büro, şartlı seyahat belgesi verir. Bu belge, 15 Temmuz 2006’ya kadar geçerlidir ve ABD’ye sadece 1 kez giriş hakkı tanımaktadır. Harrington’un ifadesiyle: “Sürenin kısalığı ve bir kez girişle kısıtlanması oldukça ilginçti, pek fazla rastlanmayan bir durumdu. Ayrıca yine hiç görülmedik şekilde seyahat güzergâhı isteniyordu…”
Avukatı Haziran ortalarına doğru Türkiye’de yükselen politik tansiyon yüzünden Gülen’in seyahatinin ertelendiğini bildirir. Beraberinde de “çok girişli ve gidilen yerde 1 yıl kalmaya izin veren” yeni bir seyahat belgesi talebinde bulunur…
-SORULAR… SORULAR… SORULAR-
Başbakan Erdoğan: “Değişmedim, geliştim.” der hep… Ya Gülen? Türkiye’deyken de, ABD’ye gittikten sonra da söylemlerini dikkatle takip ettim. Silivri’ye konmadan önce “Hangi Hocaefendi?” isimli bir çalışmaya başlamıştım. Zira çok bariz “değişimler” vardı.
Bu “değişimin” sebepleri hakkında pek çok şey söylendi, yazıldı.
Harrington’un kitabındaki detaylardan sonra merakım ve sorularım iyice arttı. Mesela;
F. Gülen, “cemaatin sırları” denebilecek o sorulara ne cevaplar verdi?
CIA-FBI bu kasetler üzerinde bir çalışma yaptı mı?
Hocaefendi, Türkiye’den ziyade ABD’deki etkenler yüzünden mi gelemiyor?
Türkiye’de “iktidar ve Çankaya savaşları”nın hızlandığı, keza emperyalizmin Ortadoğu plânlarında ABD-NATO’nun vurucu gücü ve istihbarat üssü yapılmak istendiğimiz bir dönemde Harrington’un bu detaylı dipnotları anlatmasının özel bir anlamı var mı?
Soruları artırmak mümkün. Ama Harrington’un “ABD’nin Gülen’e çıkardığı o güçlüklerle” ilgili çok “sıradan” gibi duran değerlendirmesi çok şeyi anlatmaya yetiyor zaten. Harrington diyor ki;
“Bu belki de Türk ordusuna, Irak ve Afganistan’daki savaşta ihtiyaç duyulan destekten ya da İncirlik Üssü’nü kullanmaya devam etme isteğinden veya Orta Doğu’nun stratejik öneminden kaynaklanabilirdi. Türk ordusunun ABD’den milyon dolarlar değerinde mühimmat almasının ya da ABD’de eğitim görmüş ve burada yakın ilişkiler kurmuş bazı Türk ordu mensuplarının bu olaya bir etkisi olabilirdi. Nedenler perde arkasında olup bittiği için hiçbir zaman tam olarak açıklığa kavuşmayacak…”
Her şey çok açık. Emperyalizm dün de, bugün de “Tavşana: ‘Kaç!’, tazıya: ‘Tut!'” oynuyor… İşte bu kadar basit!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser YILDIZ
08 Ocak 2012