İçeriğe geç

Atari Oyunlarıyla İşgal ve İşgalcisine Aşık Olmak

Canım oğlum İlim küçükken atari, sonraları bilgisayar oyunları oynar; bana da anlatırdı: “Bak bunlar benim askerim, silahlarım… İşte şu çiftliği aldım. Hedefim şu şirket, kale… İşte o ülke tamamen benim artık!”..

Nereden aklıma geldi? İran’da idama mahkum edilen bir “CIA ajanı”, New York’taki bir video oyun firmasında CIA lehine oyunlar tasarlıyormuş… Afganistan’ın Guantanamo’su Bargan Üssü’nde de ajanlık eğitimi görmüş.

Farkında mısınız; ülkemizdeki, bölgemizdeki ve tüm dünyadaki gelişmeler “atari oyunu” gibi, Holivud filmi gibi seyrediyor?.. Birileri oynuyor; biz de izliyor, dinliyoruz!..

İsrailli bir General: “İran 2012’de daha fazla normal olmayan gelişme beklemeli.” dedi. Birkaç gün sonra İran’da bir fizikçiye daha suikast düzenlendiğini duyduk.

Ülkemizde de 10 yıldır inanılmaz, giderek “daha fazla”laşan “normal olmayan gelişme” yaşanıyor; başka türlü, “toptan suikastler” gerçekleşiyor!..

Misal; Uludere’de 34 kişi ölüyor… Müsebbip gizli tutuluyor… Ama hemen arkasından Barzani’nin buraya para gönderdiğine, Güneydoğu ile Erbil’in fiili entegrasyonu denecek çok ciddi temaslar yaşandığına tanık oluyoruz. Barzani, “bağımsızlık ilânı”na ramak kaldığını duyuruyor!..

Ve 12 Eylül “yargılanıyor”… “Ergenekon,Balyoz” derken tüm günahlarından arındırılan Gladyo adeta “ak”lanıyor, abdest alıyor; vaftizlenip sıfır kilometre yeni operasyonlara hazır hale geliyor… T.C.’nin tüm “pislikleri” Silivri’ye, Hasdal’a istiflenirken “bizim çocuklar”ın göstermelik yargılanması ile burca bayrak çekiliyor!…

* * * * *

TSK “teröristlik”le yan yana getirilirken, “Kürt silâhlı kanadı… PKK silâhlı Kürt ayaklanması… Dağdaki silâhlı mücadele”den söz ediliyor!..

“Arınıyoruz.” derken öyle bir kirleniyor, lekeleniyoruz ki!..

* * * * *

İstanbul, silahlı-silahsız dünya muhaliflerinin karargâhı haline getiriliyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu “İstanbul’un BM başkenti” olacağını gururla açıklıyor. T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın İstanbul’da daha büyük bir temsilcilik açacağını da!.. Sevr’de İstanbul’un uluslararası yönetime devri yok muydu ne?

Hemen beraberinde Fetih 1453 filminin vizyona girdiğini duyuyoruz. Bu gurur yeter de artar!..

* * * * *

Tüm dünya, Suriye muhalefetine silahların Türkiye’den sokulduğunu öne sürüyor. Biz ise “demokrasi” götürdüğümüzü anlatıyoruz.

ABD, “Suriye’deki rolümüzü, İran’da da oynamamızı” istiyormuş!.. Davutoğlu, Tahran’a gitti. ABD’nin mesajını götürdüğünü söyleyen de var, Obama’nın Hamaney’e yazdığı mektubu ilettiğini de… Dönüşte Başbakan Erdoğan’a temasları hakkında bilgi verdiğini duymadık; ama hemen ertesi gün ABD Büyükelçisi Ricciardone ile görüştüğünü biliyoruz!..

* * * * *

MİT tüm bölgeyi izleyebilecek, CIA ayarında bir yapıya kavuşturuluyor. TSK’nın tüm istihbaratı buraya aktarıldı. Savunma sanayiinden de hem MİT hem de polise büyük pay verilmesi kararlaştırıldı.

Müsteşar Hakan Fidan basınla buluşmasında: “Yabancı istihbarat örgütlerinin yöneticileri, MİT’ten övgüyle söz ediyor, (bölgenin parlayan yıldızı) olduğumuzu söylüyor.” demiş. 2-3 yıl içinde bölgesel güçten küresel güce dönüşeceklerini belirtirken de niyeyse şundan dert yanıyor:

“Avrupa ve ABD istihbarat örgütlerine, telefon dinlemeleri konusunda kolaylıklar sağlanıyor. Türkiye’de ise mahkeme kararı gerekiyor… ”

Fidan’ın bu sözlerinden, telefon dinleme mevzuatında değişikliğe gidileceği sonucunu çıkarmış meslektaşlarımız.

Demek ki daha başımıza gelecekler var!.. “Teröristliğin” tabana yayılmasını galiba asıl o zaman göreceğiz.

* * * * *

Atatürk’ün tırnaklarıyla can verdiği Atatürk Orman Çiftliği arazisine Beyaz Saray gibi Başbakanlık kampüsü planları hazırlanıyor. Nihayet, her anlamda “Küçük Amerika” oluyoruz galiba!..

Türban sorununu “korsan” yöntemlerle çözebilenler, Cumhuriyet’in “kulelerin”” bir bir hedef göstererek “Müslümanların” gönlünü fethettiğini sanıyor… Muhalefet, bombardıman halindeki bu “fetihlerle” gündem manyağı yapılıp, lâf yetiştirmekten bitap düşürülürken, asıl planlar şakır şakır yürüyor. Her şey akıllarına geliyor da asıl yapmaları gereken tek şeyi bir türlü akıllarına getirmiyor/getirmek istemiyorlar!..

* * * * *

Asıl sorumuz ve sorunumuz şu: “müslümanlar”ımız nasıl bu hale geldi?

Zaman’dan Ali Bulaç öyle güzel cevaplandırdı ki o soru veya sorunu. Afganistan işgali üzeri ABD’liler kendileriyle temas kurup “Türkiyeli Müslümanlardan, terör ve Taliban’la aralarına mesafe koymasını” istemiş.

Karşılığında bir vaadde bulundular mı meçhul… Ama belli ki şimdi de “Türkiyeli Müslümanlardan, Suriye ve İran’la aralarına mesafe koymaları” bekleniyor. Elini verip, gövdesini kaptırmak bu olsa gerek!.. Ve nereye kadar; Kur’an’la da aralarına mesafe koymaları istenmeyecek mi?

Bugün istenen ne;

Suriye’de “tampon” ol… Irak’ta Sünni ve Şiilere karşı Barzani’yi koruma altına al, yani Irak’ı parçala… İran’a saldırılarda bize “üs” vazifesi gör!..

Hadi “yüzde 50’lik Müslümanları” fethettiler… Kalan yüzde 50’yi nasıl ikna edecekler acaba?.. Hapse tıkarak mı? Yoksa son haftalarda birden bire “günah keçisi” yaptıkları Erdoğan’ı tasfiye ederek mi? Yersek!..

Devrimler “darbe”, darbeler “devrim” olmuş; o “devrim”in adı da “Gül” konmuş…

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Müyesser YILDIZ

13 Ocak 2012

Kategori:Uncategorized