İçeriğe geç

(…)Polisi Yakalar!..

28 Şubat’ın sabıkaları çarşaf çarşaf manşetlerde. Sahte belgelerle insanlar suçlanmış… Üç-beş gazeteci “andıç”lanmış…Psikolojik harp yöntemleriyle darbeye zemin hazırlanmış… Ev hanımları dahil tüm kesimler takibe alınmış, 6 milyon kişi fişlenmiş… İnsanları karalamak için montaj kasetler servis edilmiş… TSK’dan haksız/hukuksuz ihraçlar olmuş… Medya 28 Şubatçılara yardım ve yataklık etmiş…

Hepsi de doğru ve “suç” diyelim. İyi de 2007’den beri bunların bin misli yapılıyor.Silivri Mahkemeleri sahte belgeler müzesine döndü… Kara propagandayla, gazete manşetleriyle her kim hedefe konmuşsa infaz ediliyor…Sokaktaki simitçi bile dinlendiğini söylüyor. Telefonları dinlenen insanların sayısı resmi rakamlarla milyonları geçiyor… Kaset ve ses kayıtları servisi, vaka-i adiyeden oldu… TSK’nın en önemli komutanları sorgusuz-sualsiz hapsediliyor. Bugün yarın da savunmaları yapılmadan mahkum edilip YAŞ öncesi ihraç edilecekler…”Andıç” ne kelime! “Hedef” gazeteciler için kitaplar yazılıyor, muhalif medyanın “M”si kalmadı. Gazeteciler sadece işsiz kalsa iyi; soluğu Silivri’de alıyor…”İftira” intiharları, cezaevlerinde ölüme yatmalar normal karşılanıyor…

Ve ilkinin adı “darbe”, ikincisinin ki “demokrasi”!..

Yargı askerden hesap soruyor. Ama Başbakan Erdoğan: “Yargı karşımıza dikilemez.” derken Yardımcısı Hüseyin Çelik, “yargının siyasi iradenin icraatlarını sorgulayamayacağını” söylüyor.

Peki kim hesap soracakmış? Millet!.. Kabul!.. Kabul; de sindirilmiş, tüm sağlıklı-doğru bilgi kanalları kesilmiş bir millet mi?

* * *

Ülkenin üzerine “Ergenekon” heyulası salındı. 5 yıldır ismi var, cismi yok… İn mi cin mi öğrenemedik. Silivri Mahkemeleri MİT’e, Genelkurmay’a, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne: “Ergenekon Terör Örgütü var mı?” diye sordu. El cevap: “Yok.”… Bunun üzerine mahkeme, “iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü” denmesini kararlaştırdı.

Ama bakın Oda TV davasına bakan 16. Ağır Ceza Mahkemesi bunca kurumun 5 yıldır bulamadığı, Silivri Mahkemeleri’nin ulaşamadığı “ETÖ”yü 2 ay içinde nasıl da şıp diye buluverdi.

Mahkeme 12 Eylül 2011 tarihli ara kararında, “iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak bilgi notu istenmesine” hükmetti.

Yani alınan karara uydu; varlığı henüz kesinleşmediğinden “iddia edilen” dedi.

Fakat, o da ne? O ara kararını 16 Eylül 2011’de resmi yazıya dökerken Emniyet Genel Müdürlüğü’ne hitaben şunu yazdı:

“Silahlı terör örgütü kurma [katalog suçların tamamı sıralandı]… suçlarından sanıklar Yalçın Küçük ve suç arkadaşları hakkında mahkememize açılan kamu davasının yapılan tensip ara kararı uyarınca, Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili bilgi ve dokümanların çıkarılarak duruşma tarihi olan en kısa zamanda mahkememize gönderilmesinin temini rica olunur.”

Henüz başlamamış davada mahkemenin “hüküm” vermiş olduğunu geçelim; “iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü” ifadesinin nereye gittiğini merak ediyorum.

Ara not: 16 Eylül tarihli bu yazı 1 ay sonra -12 Ekim’de- postaya veriliyor. Acaba neden?

İz sürmeye devam. Bu yazı 14 Ekim’de; yani postaya verildikten 2 gün sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ulaşır. 17 Ekim’de de Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Osman Karakuş imzasıyla şu cevap gönderilir:

“12.10.2011 tarihinde postaya verildiği anlaşılan talimat yazınız, 14.10.2011 tarihinde Genel Müdürlüğümüze intikal etmiştir. Bu kapsamda konu ile ilgili çalışmalara başlanılmış olup bitirilmesine müteakiben en kısa zamanda gönderilecektir.”

Ara not: Mahkemenin 5 Ocak 2012 tarihli ara kararında şu ifadeyi gördüm: “Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılan müzekkere cevabının gelmiş olduğu görüldü. Okundu, dosyasına eklendi.” Bir sonraki duruşmada bana bir türlü söz sırası gelmedi. Gelseydi bu yazıda ne olduğunu soracaktım. Ama pes etmedim, duruşma bitiminde Hakim Mehmet Ekinci’nin yanına gidip: “Cevapta ne yazıyor?” diye sordum. Ekinci: “Cevap gelmedi.” demez mi? Kendi ara kararlarını hatırlattım, o ısrar etti vs. Yorgunluk, dalgınlık herhalde!… Polisin cevabı önemliydi; zira hukuken olmayan bir “örgütün” medya kolu olarak yargılanıyorduk. Yani Alfabe’nin “A”sı yoktu. Nitekim bir sonraki duruşmada Silivri Mahkemeleri’nin “örgütün” varlığını tüm kurumlara sorduğunu, “Yok.” cevabını aldığını hatırlatıp: “Siz ısraren tutukluluğumuzun devamına karar verdiğinize göre bu örgütün varlığından eminsiniz. Öyleyse adresini, yöneticisinin ismini verin de mektupla üyelik başvurusunda bulunayım. Hiç olmazsa yattığımıza değsin.” dedim.

İz sürmeye devam. Mahkeme 25 Ocak 2012’de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bir “tekid” yazısı yazdı. Yazıda önceki yazı ve EGM’nin cevabına ilgi tutulup: “İlgi (a) sayılı yazımız akıbetinin araştırılarak gereğinin yerine getirilmesi ve en kısa zamanda mahkememize gönderilmesi Tekiden rica olunur.” deniyordu. İlginç; bu defa yazı aynı gün EGM’ye ulaşmıştı.

Ara not: EGM, 31 Ocak 2012’de mahkemeye cevabını gönderdi. Bu defa altında Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Pek imzası vardı. Pek, bir süre önce “Ergenekon” operasyonlarında en etkili ve yetkili konumda olan Kaçakçılık ve Organize Suçlar’ın başındaki isim değil miydi; yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?!.. Yazı mahkemeye ne zaman ulaştı bilmiyorum. Ama en azından 12 Mart’taki son duruşmada gündeme gelmediğini hatırlıyorum. Şık ve Şener’le, Coşkun Musluk ve Sait Çakır’ın tahliye edildiği o duruşma zaten nefes nefese geçmişti. Şık’ın ifadesiyle: “İkimizi tahliye etmek için yapıldı.”… Cumhurbaşkanı Gül’ün ifadesiyle de “Türkiye’nin imajı kurtuldu.”… Kim bakar belki de alfabe’nin “A”sı olacak EGM’nin cevabına?

İzin sonuna geldik: 13 Nisan Cuma günü avukatlar o yazıyı Silivri’ye getirdi de ne olduğunu öğrenme imkânı bulduk. “Gizli” kayıtlı üst yazıda, önceki yazışmalara atıf yapılarak şöyle deniyor:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen 2007/1536 sayılı soruşturma ve bağlantılı olarak yürütülen diğer soruşturmalar ile devam eden kovuşturmalar (mahkemenizde devam eden kovuşturma dâhil) kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarına intikal eden her türlü bilgi, belge ve dökümanın bir bütün olarak incelenerek değerlendirilmesi neticesinde talep edilen husus ile ilgili hazırlanan bilgi notu ekte gönderilmiştir. Arz ederim.”

Türkçeleştirirsek, EGM “Polis+Ergenekon Savcıları’nın” hazırladığı tüm iddianameleri tarıyor ve bir bilgi notu çıkarıyor. Dikkat buyurun: 2007’den beri devam eden davalar var; savunmalar, mahkeme, bilirkişi tespitleri var; ama EGM sadece ve sadece malum iddianameyi esas alıyor. Yani 6 yılı yok sayıp en başta, ilk günde duruyor.

Peki yine “Gizli” kayıtlı 9 sayfalık bilgi notunda ne var? Önce TCK, TMK’daki “terör, örgüt, terör suçu, silahlı örgüt”le ilgili maddeler anlatılıyor. Sonra da malum iddianamelerin en çarpıcı bölümlerine yer veriliyor. Veriliyor da büyük bölümünün bizzat bilirkişi tespitleri ile “sahte”liğinin belgelendiğine, iddiaların gerçek dışı olduğunun ortaya çıktığına, bazılarında tutuklu sanık bile kalmadığına hiç ama hiç değinilmiyor.

“Şıracının şahidi bozacı” bu halden sonra “Netice ve Kanaat” arz ediliyor. Şöyle:

“Konu kovuşturmayı yürüten bağımsız mahkemelerin yetkileri kapsamında olmakla birlikte, yukarıda bahsi geçen hususlar çerçevesinde ‘Ergenekon’ isimli [Ergenekon’u tırmak içine almışlar] yapılanmanın 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında bir TERÖR ÖRGÜTÜ [büyük harf ve altının çizilmesi de EGM’ye ait] olduğu değerlendirilmektedir.”

Görüldüğü üzere EGM net bir şekilde “var/yok” demiyor; ama “TERÖR ÖRGÜTÜ”nü adeta mahkemenin gözüne sokup var olduğunu “değerlendiriyor”!..

Mahkemenin sadece Emniyet’e sorması, bu denli ısrarcı olması, Şık ve Şener’in tahliyesinden sonra duruşmamızın 3.5 ay gibi uzun bir arayla 18 Haziran’a atılması, bu yazı ile o duruşmada hangi kararın alınabileceği vs.yi geçip diyorum ki:

ister misiniz 6 yıldır MİT’in, Emniyet’in bulamadığı; TSK’nın “kozmik odalarında” dahi ulaşılamayan “Ergenekon Terör Örgütü” bizim “Oda”da, Oda TV’de bulunsun?!..

Mahkeme’nin, bilgisayarlarımıza atılan o sahte “belgelerle” ilgili TUBİTAK’a yazdığı, yine “hükmümüzü” verdiği ihsas-ı rey niteliğindeki yazıya da değinmeyeceğim.

Nazlı Ilıcak bir TV programında: “Eğer TUBİTAK da o belgelerle ilgili virüsle gönderildiği sonucuna varırsa vahim olur.” demişti. Ölüm-kalım meselesi haline getirdikleri bu davalarda böyle bir “vahamete” hiç izin verirler mi?

TUBİTAK olmazsa EGM’nin yazısı!.. Asla kaçmaz, polis yakalar!… Hangi polis mi? Bilmem ki!…

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

14 Nisan 2012

Kategori:Uncategorized