İçeriğe geç

Büyük Resim

Ne olduysa Gül ABD-Şikago’da, Erdoğan Pakistan-Kazakistan’dayken oldu. 1 gün önce BDP’ye ipler uzatan Erdoğan, Kazakistan’dan Türkiye’ye indiği anda değişti. Sadece BDP’ye değil, her konuda herkese karşı sertleşti. Acaba Gül’ün yanında Erdoğan’ın “iç kabinesi”nden kim vardı? (genelde Ömer Çelik giderdi) Ve oradan bir haber mi aldı? Gerçi ayrıca özel bir şeye gerek yok, Gül’ün, WSJ’ın Uludere ile ilgili haberinden yayınlanmadan önce haberdar olduğunu açıklaması yeter de artar.

AKP İstanbul İl Kongresi de Türkiye’ye değil adeta dünyaya: “Ben yoksam AKP de yok.” meydan okuması gibiydi.

Herkes Erdoğan’ın mesajlarını nasılsa yorumluyor; asıl Gül’e bakalım ki “büyük resmi” görebilelim.

Obama’larla samimi pozları geçiyorum; bir liderin nasıl olması gerektiği, AKP’nin kuruluşunu kendisine borçlu olduğu mesajlarını hep ABD’den verdi. Bir de dönüş yolunda ve hemen sonrasında Sayıştay’ın 150. kuruluş yıldönümü töreninde söyledikleri var. Önce Şikago-Ankara yolundakilere bakalım:Uludere konusunda Erdoğan’ın söylemi ile taban tabana zıt açıklamalar yaptı.Başbakan Erdoğan: “Kürt sorunu bitmiştir.” derken Gül: “Bu sorunu mutlaka Türkiye’nin gündeminden çıkarmalıyız.” demeyi sürdürdü. Dahası, Erdoğan BDP’yi defterden silerken o, “BDP’ye önemli görev düştüğünü” söyledi.”Ermeni açılımı”nı sahiplendi, San Fransisko’da şehrin üst düzey makamlarında bulunan Ermenilerin kendisini nasıl iyi karşılayıp ağırladığıyla övündü.Ortadoğu’daki gelişmeleri ne kadar önceden öngörmüş olduğunu anlattı. Ama Suriye ile ilgili şu sözünü açıkçası yorumlamakta zorlandım: “Sorunu uzlaşmayla çözmeye çalışırken sabırsızlık edip bize baskı yapanların, bugün sesinin fazla çıkmaması ilginç.” !… Türkiye sorunu uzlaşmayla çözmeye çalışırken “baskı yapanlar” kimlerdi ve ne hakla bunu yapıyorlardı? Bir gecede Esad düşmanlığının ilan edilmesinin sebebi, bu baskılar mıydı?

Gelelim Gül’ün ABD dönüşünde ayağının tozuyla Sayıştay’da yaptığı konuşmaya… Malûm, Erdoğan ve ekibini en çok öfkelendiren “yolsuzluk” iddiaları. AKP iktidarının hiçbir icraatının, hiçbir kurumca denetlenmesini de istemiyorlar. Yeri gelince yargıdan dosya da, adam da kaçırılıp kişiye özel yasalar çıkarılıyor. Peki Gül ne diyor?

İcracı devlet kuruluşlarının Sayıştay’ı ayak bağı gibi değil kolaylaştırıcı, yardım edici ve yol gösterici olarak görmeleri gerektiğini belirtip halktan toplanan vergilerin, kamu gelirlerinin ve kaynakların nasıl harcandığını halka açık gösterip yeri geldiğinde hesabını verebilmenin önemine işaret ediyor. “Bundan noksan olan hiçbir devlet kendisinin adil olduğunu, hakkaniyet prensipleri içerisinde olduğunu, hak ve hukuka riayet ettiğini anlatamaz; kimseyi ikna edemez. Çünkü kapalı kapıların arkasında neyi harcıyorsun, nasıl harcıyorsun; bunların hesabı verilmiyorsa, bunlarla ilgili şeffaf bir ortam yoksa, böyle bir devlete hiçbir zaman modern bir devlet denemez. Hele de demokrasiden hiçbir zaman bahsedilemez.” diyor.

Gül’ü Stanford Üniversitesi’nde ABD eski Dişişleri Bakanı Rice karşıladı. O samimi görüntü bana Rice’ın 2008’de Dışişleri Bakanlığı döneminde o zamanki mevkidaşı Ali Babacan’la görüştükten sonra CFR’da söylediği şu sözleri hatırlattı:

“AK Parti ile ve eski Dışişleri Bakanı, yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la ilişkilerimiz mükemmel.”

Tam da bugünlerde Financial Times, küresel ekonominin iki büyük patronu Rockfeller ve Rothschild ailelerinin stratejik ortaklık için anlaştığını duyurmaz mı?

“Büyük resim” bu olmasın?

Silivri’den kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

30 Mayıs 2012

Kategori:Uncategorized