İçeriğe geç

70 Askerimiz 2 Tankla PKK’ya Sığınsa?!..

PKK canımızı çok yaktı. Hâlâ da yakıyor. Tamam Baba Hafız Esad PKK’ya, teröristbaşına yardım yataklık etti, öfkemizde, kinimizde haklıydık. Oğul Beşar Esad ise en azından Barzani kadar PKK’yı üstümüze salmadığı gibi, Türkiye’ye, “Sevr’i hayata geçirmek isteyenler var” uyarısında bulundu.

Ama “yeni Türkiye”nin yöneticileri, Barzani’ye dost, Esad’a düşman oldular. Öyle bir düşmanlık ki, Esad’a karşı binlerce insanımızın ölümünden sorumlu ve ülkemizi bölme planlarını ayan beyan hayata geçiren PKK-PYD’yle bile kol kola girdiler. Herşey, herkesin gözü önünde yaşandığı halde, bir de “Esad, Türkiye’ye karşı PKK kartını oynuyor” demezler mi? Ne kadar zavallıyız ki, PYD’yi Esad’a kaptırmama mücedelesi veriyoruz. Ya da koca Türkiye, terör örgütlerine muhtaç hale düşürüldü.

Geçtiğimiz haftalarda gazetelerimiz “huşu” içinde çok “şevhetli” haberler yayınladı.

Bunlardan biri; “70 Esed askerinin, 2 tankla PYD’ye sığınması”ydı, aynen şöyle deniyordu:

“Suriye’nin Halep şehrinde stratejik öneme sahip Minneg Askeri Havaalanı’nın muhaliflerce ele geçirilmesinden sonra buradan kaçan rejim güçlerine bağlı 70 askerin, terör örgütü PKK’nın bu ülkedeki uzantısı PYD’ye sığındığı öğrenildi. Suriyeli muhalif kaynaklar, söz konusu rejim askerlerinin askeri hava üssü el değiştirirken beraberlerindeki 2 tank ve çok sayıda zırhlı araçla birlikte kaçmayı başardığını söyledi. PYD’nin askeri kanadı olan YPG, kendilerine sığınanlara uluslararası sözleşmeler çerçevesinde yaklaşılacağını belirtti.”

Suriye politikamız, “Men dakka dukka ey Beşar… Dak edene duk ederler” ya… Allah göstermesin, ama bırakın yaşanmasını, “70 Türk askeri 2 tankla PKK’ya sığındı” gibi bir iddia karşısında çıldırmaz mıyız?

Devam edelim:

Ramazan Bayramı sabahı namaza giden Esad’ın konvoyunun Şam’ın göbeğinde havan toplarıyla vurulduğu haberi geldi. Bu olay, “Çatışmaların bundan sonraki seyrini etkileyebilecek bir gelişme” diye duyuruldu. Yüzler güldü, eller ovuşturuldu.

Yine Allah göstermesin, PKK’nın Ankara’nın göbeğinde, hem de namaza giderken, Gül veya Erdoğan’ın konvoyuna saldırı düzenlediğini düşünebilir miyiz? Yüzlerimiz güler, ellerimiz ovuşur mu?

PKK, Hakkari’de sabah namazına giden İmam Aziz Tan’ı öldürdüğünde Başbakan Erdoğan nasıl isyan etmişti, hatırlayın. “Bizi bölmek istiyorlar. Bu BDP, PKK’dan gücünü almak suretiyle bizi bölmek istiyor. Madem bunlar benim Kürt kardeşimi seviyorlar, gidip sabah namazından çıkan bir Kürt imamı niçin öldürüyorlar? Cizre’de benim Kürt yavrularımın kaldığı, İmam Hatipli öğrencilerin kaldığı yurdu niçin ateşe veriyorlar? Bunların derdi başka. Bunlar, ‘Kürtlerin dini Zerdüştlüktür’ diyenler. Bunlar, ‘İslam kılıç zoruyla kabul ettirildi’ diyenler…” dememiş miydi?

Suriye’den bir başka haber:

“Hama Valisi Enes Naim’in bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda hayatını kaybettiği bildirildi. Enes Naim, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed tarafından 2011 yılında, Hama’da rejim karşıtı gösterilerin başlamasıyla görevinden alınan Halid Abdulaziz’in yerine atanmıştı.”

Dün Sözcü’de Saygı Öztürk’ün köşesinde okuduk. Devletin vali, kaymakam, jandarma komutanı, emniyet müdürü “seyirci” konumunda otururken, PKK sözde “vali, kaymakam, emniyet müdürü, hatta müftü” atamış.

Maazallah yarın, öbürgün, “T.C.’nin temsilcilerini bölgeden kaçırmak için” saldırılar düzenlerse, ne diyeceğiz?

Suriye’ye müdahale için BM kararına gerek yokmuş, “gönüllü ülkeler koalisyonu” oluşacakmış. Türkiye de bu koalisyonda canla-başla görev alacakmış!..

O sözde “gönüllü ülkeler koalisyonunun” başını kim çekiyor; ABD, İngiltere, Fransa…

Bu gelişmelere dair zihni egzersizi ise ben değil, eskinin Abdullah Gül’ü yaptırsın. Irak’ın işgâli konusunda şunları söylüyordu:

“32’nci ile 36’ncı paralel nedir?..Var mıdır böyle bir Birleşmiş Milletler kararı?.. Yoktur böyle bir şey. Olan şey sadece şudur; Amerikan, İngiliz ve Fransız üçlüsünün, bu bölgeyi bölmek, bu bölgedeki petrol hakimiyetini devam ettirmek, İsrail’in güvenliğini temin edebilmek için bu bölgeye baskı kullanmaktır…”

Hemen ardından da şu tehlikeye dikkat çekiyordu:

“Türk hariciyesi ve hükümet çok tehlikeli bir yöne sevk olunmuştur… Eğer siz, BM kararlarıyla hiç ilgisi olmayan, üç ülkenin böyle yaptırımlarını başınıza taç yaparsanız, yarın aynı şeylerin Türkiye’nin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Yarın Türkiye’nin şu bölgesinde, Amerikan ve İngiliz Kuvvetleri, ‘siz uçak uçuramazsınız’ dediğinde, ‘evet’ mi diyeceksiniz?.. Aslında bütün uluslararası platformlarda, Türkiye her zaman köşeye sıkıştırılmaktadır. Bunların ayak izlerini gün be gün görmekteyiz.”

Evet, Türkiye her geçen gün Suriye’yi değil, gerçekte adım adım kendisini köşeye sıkıştırıyor.

Son bir uyarı: PKK’nın, “Meclis’i erken açın, taleplerimizi derhal yapın. Yoksa süreci keseriz…” tehdidi ortada. İktidar kıvranıyor, “rüya gibi demokrasi paketi” hazır, ama PKK istediği için Meclis’i toplar konumda da gözükmek istemiyor. Tam bu açmazda muhalefet, Suriye meselesiyle ilgili olarak Meclis’in toplanmasını gündeme getiriyor. Meclis’i Suriye diye açar, PKK paketiyle çıkarsınız. Aman dikkat!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

28 Ağustos 2013

Kategori:Uncategorized