Anlaşıldı; Seçimlere kadar Başbakan Erdoğan 28 Şubat, Cemaat de Kozmik Oda ve Ergenekon davalarına yüklenecek.
Başbakan Erdoğan önceki gün, “Şimdi 28 Şubat’ta sermayenin katkısı yok muydu? Yazılı ve görsel medyanın katkısı yok muydu? Hani bazı beşliler vardı, beşli çeteler diye başlıkların atıldığı dönem yok muydu? Ben onlar niye yargılanmıyor diye hâlâ şaşıyorum. 28 Şubat’la ilgili niye onlar hesaba çekilmiyor diye merak ediyorum” sözleriyle dava kapsamının genişletileciği mesajını verdi.
Mesajın örtülü anlamı şu; Seçime kadar medya, sermaye ve meslek örgütlerinin üzerinde 28 Şubat kılıcı sallandırılacak, dikensiz gül bahçesi iyice tahkim edilecek.
Evet 28 Şubat davasında sadece askerler yargılanıyor. O dönemde görev yapsın, yapmasın bir yığın emekli-muvazzaf isim tutuklu veya tutuksuz sanık.
Aslında Başbakan Erdoğan bir ölçüde haklı. Neden sadece askerler? Ama “Medya, sermaye, 5’li çeteler neden yok?” diye soran Başbakan’ın 28 Şubat “açılımını” şöyle sürdürmesi gerekiyor:
“O dönemde görev yapan valiler, kaymakamlar, müftüler, polisler, dekanlar, rektörler niye yargılanmıyor diye merak ediyorum…”
Hatta hatta şunları söylemesi lâzım:
“Merhum Erbakan Hocamızın tüm kararların altında imzası var. Yaşasaydı, onun da yargılanması gerekecekti. Diyelim ki, askerler o kararları Hocamıza zorla imzalattı. İyi de bizim zorumuz neydi? Kardeşim Abdullah Gül Başbakanken de Başbakanlık Takip Kurulu görevini sürdürdü. Başkanı da Müsteşar Fikret Üççan’dı. Bitmedi, ben 28 Şubat genelgelerini daha 2 yıl önce Aralık 2010’da iptal ettim. Yani o zamana kadar 28 Şubat kararları yürürlükteydi. Biz niye yargılanmıyoruz, şaşırıyorum!..”
Evet, bu dava işte böyle komplike bir dava. Dünün ve bugünün tepeden tırnağa tüm kamu görevlileri 28 Şubat’ın karar vericileri veya uygulayıcıları konumunda.
-Kılıçdaroğlu da Müftü de Ergenekon da Var-
28 Şubat davasında iddianamenin okunmasına devam ediliyor. Dün okunan bazı müşteki ifadelerinden örnekler vereyim.
13 numaralı müşteki Filiz Polat’ın şikâyeti:
“1997 ile 2000 yılları arasında SSK Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Elazığ SSK Hastanesinde hemşire olarak çalıştığını, o dönem başörtülü olması bahanesiyle haksız itham ve mağduriyetler yaşadığını, kendisine disiplin cezaları verildiğini, 1999 yılında çıkan sicil affı dolayısıyla cezasının kalktığını, ancak olanlar nedeniyle eşinin kendisini boşadığını, oğlu ile yapayalnız maddi ve manevi birçok sorun yaşamak zorunda kaldığını, kendisine verilen cezalarda o zaman SSK genel müdürü olan Kemal Kılıçdaroğlu ve personel daire başkanı Ali Şan Sağlam’ın imzaları bulunduğunu, mağdur olmasından dolayı 28 Şubat sürecini gerçekleştiren kişilerden ve kendisine disiplin cezası veren Nermin Şimşek, Ali Aslan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Şan Sağlam ve diğer idarecilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (246. klasör, sayfa 81)”
114 numaralı müşteki Mustafa Şekerci’nin şikâyeti:
“2000 yılında Osmancık’ta imam olarak görevli olduğunu, hakkında dini toplantılara katılmak ve memurun tarafsızlığını ihlâl suçlamaları ile idari soruşturma başlatıldığını, cezalar verildiğini, bu cezalar nedeniyle Çorum’un Kargı ilçesine kendi isteği ile tayin olduğunu, 4 yıl çalıştıktan sonra tekrar Osmancık ilçesine tayin olduğunu, hakkındaki soruşturmaların 28 Şubat sürecini yönetenler tarafından haksız olarak baskı ile yaptırıldığını düşündüğünü, mağdur olduğunu, dönemin Osmancık Kaymakamı, İl Müftüsü, Çorum Valisi, Diyanet İşleri Personel Daire Başkanı, Osmancık İlçe Müftüsü ile tüm sorumlu olan kamu görevlilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (138. klasör, sayfa 119)”
126 numaralı müşteki Yaşar Bozkurt’un şikâyeti:
“28 Şubat sürecinde Türk Halkının fakirleştiğini, zarara uğradığını, halkın perişan olduğunu, bölücülüğün ortaya çıktığını, dönemin Cumhurbaşkanından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (139. klasör, sayfa 248)”
130 numaralı müşteki Mehmet Aksa’nın şikâyeti ise 28 Şubat 1997’den 2 yıl öncesine ait ve şöyle:
“19/11/1995 tarihinde evine yakın bir yerde mutat polis uygulamasında gözaltına alındığını, 27 gün gözaltında kaldığını, derin devlet polisleri tarafından kirli faaliyetlere girmesi noktasında işbirliği istendiğini, kabul etmeyince ağır işkencelere maruz kaldığını, ev adresine yakın ve okuduğu lise civarındaki birkaç faili meçhul eylemin zorla üzerine yıkıldığını, tekliflerini kabul ettiği takdirde eylemlerin düşürüleceğini, aksi halde ömür boyu hapis yatmakla karşı karşıya kalacağını söylediklerini, yapılan yargılamalarda önce sadece örgüt üyeliğinden ceza aldığını, daha sonra kararın Yargıtay’da bozulduğunu, kendisi lehine oy veren Diyarbakır 4 Nolu DGM Başkanı Ali Çağan’ın sürgün edildiğini, daha sonra aleyhine müebbet hapis cezası verildiğini, Ergenekon Örgütünün temsilcilerinin devreye girerek kendisinin mağdur edildiğini, cezasının onandığını, 28 Şubat davasına müdahil olmak istediğini belirtmiştir. (104. klasör, sayfa 58-59)”
170 numaralı müşteki Fatma Türkkol’un şikayetleri de 2003 yılı sonrasına yani AKP iktidarı dönemine ait. Türkkol şöyle diyor:
“2003 yılında yapılan ÖSS’ye girdiğini, sınav bitene kadar salonda bulunduğunu, ancak sınav sonuç belgesinin gelmediğini, araştırdığında kendisine gelen cevabi yazıda, sınav kurallarına uymadığı için sınavının iptal edildiğini belirtildiğini, sınava başörtülü olarak girdiği için sınavının iptal edildiğini, bu haksız uygulamaları kararlaştıran ve uygulayanlardan, eğitim ve öğretim hakkını engelleyenlerden şikâyetçi olduğunu, ÖSYM ve YÖK gibi kurumlarda gerçekleştirilen benzer eylemlerin de soruşturma dosyasına dahil edilmesini istemiştir. (190. klasör,sayfa 353-354)”
189 numaralı müşteki Talat Kakız taaa 1994’e, Bosna-Hersek katliamına gidip, şu şikâyette bulunuyor:
“Bosna Hersek’te Srebrenitssa katliamında 8000 kişinin katledildiğini, Sırp zalimlerini telin etmek amacıyla 1994 yılında mitinge katıldığını, miting alanında yaka paça alarak emniyete götürdüklerini, bir hafta hücrede tuttuklarını, sonra mahkemeye çıktığını, 2.5ay mahkemenin sürdüğünü, mahkeme süresince içeride kaldığını, davacı olduğunu belirtmiştir. (193. klasör, sayfa 283)”
-Polisin Alevi Provokasyonu-
211 numaralı müşteki Ahmet Aydıner’in şikâyeti de 28 Şubat öncesine ait ve çok ilginç. Şunları anlatıyor:
“Çorum’da oturduğunu, 1997 yılında 28 Şubat öncesi Alevileri kışkırtmak için bazı polis memurlarının desteğini alarak, Alevi mahallelerinde tarikat kurmak ve o kişileri kışkırtmak için Milönü ve Bahabeynadik gibi mahallelerde bazı evleri kiralamak suretiyle aralarına girdiklerini, özellikle bir kısım polis memurlarının desteklerini esirgemediğini, bir Emniyet Müdür Yardımcısı ve Asayiş Şube Müdürünün Alevi kadın ve erkeklere ‘fuhuş yapıyor’ diye iftira atmalarını istediğini, 1997 yılında ‘DHKP/C örgütü Çorum’a yerleşmiş’ diye Çorum Alay Komutanı ile birlikte Çorum Ortaköy ilçesine bağlı köylere baskın yapıldığını, baskın yaptıkları köylerin hep Alevi köyü olduğunu, Sünni köylere baskın yapılmadığını, ‘fuhuş yapıyor’ diyerek, Alevi mahallelerinin karıştırıldığını, bu olayları engellemek için arkadaşlarına engel olmaya çalışan polislerin ya sürgün yediğini, ya da ceza aldıklarını, hatta Askerlik Şubesinin önünde olayları protesto eden 40 kadar genci bahsettiği müdürlerin gözaltına aldırdıklarını, Kaçakçılık Müdürünün bu olaylara karışmadığı için sürgün tayine gittiğini, mahkeme kararı ile göreve döndüğünü, ama yine de tayini çıktığını, bu olaylardan o zamanki vali yardımcısı olan bir şahsın da haberinin olduğunu, bu olayları engellemeye çalışan Emniyet Personel Şube Başkanı şikâyetçi bir polise iftira attıklarını belirtmiştir. (100. klasör, sayfa 211)”
-2011’de Türban Yasağını Uygulayan Kim?-
235 numaralı müşteki Deniz Şen’in şikâyet dilekçesi ise 28 Şubat kararlarının 2011’de de sürdüğünün delili. İşte o ifade:
“1997 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünü kazandığını, başörtülü olarak kaydının yapıldığını, başörtüsünün bulunduğu kimlik kartını aldığını, 1997-1998 yılında alttan hiç ders almayarak başarı gösterdiğini, 1998 Ekim ayında kayıt yaptırmak için okula gittiğini ve başörtülü olduğu gerekçesiyle kapıdan içeri alınmadığını, devamsızlıktan sınıfta kaldığını, başörtüsü yasağı nedeniyle eğitimini tamamlayamadığını, 2011 yılında gerçekleşen af yasaları ile müracaat ettiyse de devam eden başörtüsü yasağı nedeniyle eğitimini tamamlayamadığını, mağdur olduğunu, İdare Mahkemesinde davalar açtığını, darbeciler tarafından özellikle şüpheli Fevzi Türkeri’nin yönettiği toplantılar ile hakim savcıların yönlendirildiğini, davalarının reddedildiğini, 28 Şubat darbesinin asker ve sivil şüphelilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 340-344)”
Görünen şu; 28 Şubat bin yıl sürmedi, ama bu gidişle davası bin yıl sürer!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
14 Eylül 2013
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/gulsuz-ve-erdogansiz-28-subat-davasi-olur-mu–1409131200.html