İçeriğe geç

Bilin bakalım kaç karacı ceza aldı

Herkes ailesiyle kavurma yerken, onlara “adaletin ölüsünü” tatmak düştü.

Herkes çoluk-çocuğuna hediye, harçlık verirken onlar kısıtlı bayram ziyaretinde eşlerinin ellerine feryat mektupları tutuşturdu.

Genelkurmay’a, Kuvvet Komutanlıklarına toplu isyan mesajları gönderdiler. Bireysel ilk mektup ise Mamak’tan, Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’den geldi. Önsel, iddianame ve gerekçeli kararda yaptığı gibi, bu kadar kısa süre içinde Yargıtay’ın kararını da didik didik edip, haksız ve hukuksuzlukların bilançosunu çıkarmış.

İşte Önsel’in 2 sayfalık o mektubu:

THEMİS’İ İĞFAL ETTİLER

Ben asrın iftirası Balyoz davasında yargılanıp, 18 yıl ceza verilerek betona gömülen Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel. Mamak Askeri cezaevinden sevgi ve selamlarımı sunuyorum.

Malûm Balyoz’da nihai karar verildi ve üzerimize beton döküldü. Bu karar; Türkiye’de hukukun bittiğinin en güzel resmini vermektedir. Hani yargının sembolü, evrensel hukukun simgesi, mitolojide adalet tanrıçası, gözleri bağlı bir elinde kılıç, diğerinde terazi olan bakire bir hanım kızımız var ya: adı Themis. Maalesef bu kararla onu iğfal ettiler. Çünkü onun gözlerinin bağlı olması tarafsızlığını… Bakireliği hukukun bağımsızlığını… Kılıç, caydırıcı gücünü… Terazi, hakkaniyetli dağıtılmasını temsil etmektedir.

Allah aşkına, adına üst mahkeme denen bu yapının verdiği kararla, vicdanları tatmin etmesi mümkün mü? Başkanı hariç dört yargıcı, siyasi yapının uzantısı olduğu bilinen HSYK tarafından atanmış. Sırf isimli davalar için “özel” olarak oluşturulduğu herkesin malumu. Geçmişte verdikleri kararlar, siyasi düşünceleri vs. bütün özellikleri tarafımızca bilinmektedir (ayrıntıya şimdilik girmeyeyim).

Bu mahkeme tarafsız mıydı? Çok açık ki hayır! Bağımsız mıydı? Herkes biliyor ki, hayır! Peki, hakkaniyetli miydi? Elbette ki hayır! Peki, bu şekilde hukuk dışı karar veren bir yargının caydırıcı olması mümkün mü? Tabii ki hayır! Olsa olsa öfke ve intikam duygularını daha da biler o kadar!

-ECÜC-MECÜC YARGILAMA

Ben, yüksek mahkeme; delil diye sunulan verilerin içinde 2 bine yakın yanlış, tutarsız ve sahtelik içerdiği 30’a yakın bilirkişi raporu ile ortaya konulan belgelere neden açıklık getirmedi, tarih tutarsızlıkları ile ilgili neden bir cümle etmedi demeyeceğim. Neden şüpheli delillerin incelenmesi talebinin karşılanmadığına açıklık getirmedi diye sormayacağım. Dinlenmesini istediğimiz tanıkların dinlenmemesinin bile açık bir yargılama ihlali olduğunu, sırf bu nedenin bile açık bir şekilde bozma nedeni iken buna niye hiç değinmediğini de sorgulamayacağım.

Ben, sadece cezası onanlarla ilgili bir istatistik vererek, bu davada nasıl “ecüc, mecüc” bir yargılama yapıldığını ortaya koymaya çalışacağım. Bakınız, Yargıtay’da 361 kişinin dosyasına bakıldı ve bunlardan 237’sinin cezası onandı.

İsterseniz, bu 237’nin kuvvetlere dağılımını inceleyerek bu komediyi ortaya koyalım. Öncelikle belirteyim ki, bu sayının 131’i hala muvazzaftır. Bunlardan 129’nun 2003 tarihindeki rütbeleri üsteğmen-yarbaydır. Bunun, toplam cezası onananlara oran; yaklaşık yüzde 55’dir. Bu durumda sözde darbeyi yapacaklar küçük rütbedekilermiş değil mi (?!)

Peki, bunlardan kaçı meşhur seminere katılmış? Sadece ikisi. Onlardan herhangi bir takdim veya konuşma yapmamış, seminerde sadece katılımcı olarak bulunmuşlar. Yeri gelmişken cezası onananlardan kaçı seminere katılmış biliyor musunuz? Sadece 33 kişi (bunlardan 30’u emekli).

Malûm bu seminere katılan sayı toplam 162 kişiydi. Diğerleri ne oldu derseniz ifade edeyim. Seminere katılıp takdim yapan veya konuşan ve bunlar darbe zemini oluştumuş denilerek iddianameye girenlerin bir kısmı soruşturmaya hiç çağrılmadı bile, bir kısmının ifadesi alında ve hakkında “kovuşturmaya yer yok” kararı verilerek gönderildi. Sonuçta 162 kişiden sadece 52’si yargılandı. Yargıtay’ın kararıyla, içlerinde büyük çoğunluğu takdim yapan veya konuşan 19 kişinin de tahliyesi sağlandı.

Ve bu sözde dava benim gibilerin boynuna yıkıldı. Yargıtay, 88 kişiyi tahliye ederek, verdiği siyasi kararın toplum nezdinde kabulünü sağlamaya çalıştı.

ÇETİN DOĞAN’IN “KANKALARI”

Gelelim işin asıl bomba kısmına. Güya Çetin Doğan TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gitmiş! Çetin Doğan’ın kuvveti malum, Kara Kuvvetleri. Dolayısıyla en fazla tanıdığı, bu anlamda güveneceği isimleri nereden seçmesi normaldir? Tabii ki kendi kuvvetinden değil mi? Öyle mi olmuş? Hayır! Ben demiyorum yüksek mahkeme dedikleri Yargıtay’ın 9. Dairesi diyor.

Cezası onanan muvazzafları inceleyince ortaya çıkan rakamlar şöyle:

Deniz Kuvvetlerinden 94,

Hava Kuvvetlerinden 18,

Jandarma’dan 18 sanığın cezası onandı.

Çetin Paşa’nın mensubu bulunduğu Kara Kuvvetleri’nden kaç muvazzafın cezası onandı biliyor musunuz? Sadece 1 (bir). Bu size normal geliyorsa, benim size diyecek bir şeyim olamaz.

Bunları kuvvetleri göre oranlarsak, yaklaşık şöyle bir rakam çıkıyor karşımıza:

Deniz Kuvvetleri yüzde 78,

Hava Kuvvetleri yüzde 10.5

Jandarma yüzde 10.5,

Kara Kuvvetleri ise sadece yüzde 0.8 (yaklaşık yüzde 1).

Düşünebiliyor musunuz; Bu rakamlara göre, Çetin Paşa’nın kankalarının(!) büyük çoğunluğunu meğer kara ile fazla işleri olmayan, hiçbir seminere katılmamış olan denizciler ile onlardan daha az da olsa yine hiçbir seminere katılmamış Havacı ve Jandarmalar oluşturuyormuş! (Jandarmalardan sadece ikisi katılmış. Onlar da takdim vs. yapmamış).

Ortada Kara Kuvvetlerinden hemen hemen kimse yok! “Bu normal mi?” Yani bu durumda darbe, karada değil, denizde yapılacak gibi duruyor, değil mi?

GÜLLÜ SALKAYA’DAN FARKIMIZ YOK

Buraya kadar size sırf sayısal verilerle, Yargıtay’ın verdiği kararın ne biçim bir karar olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Son bir şey daha ifade edeyim ki, tahliye edilenlerle, kararları onananlar arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi suçsuzdur. Ama biri tahliye olmuş ve beraat etmiş, diğeri 18 yıl ceza almıştır (sanki 18 dakika). Delil vs. dedikleri şeyler de aynı. Sadece Güllü Salkaya’yı kıstas alsak, onananların büyük çoğunluğunun durumu onunkiyle aynıdır. O, hazırlandığı iddia edilen çeşitli listelerdeki üst veri yollarında adı var diye yargılandı, yerel mahkemede ceza aldı ve Yargıtay tarafından tahliye edildi.

Başta ben olmak üzere cezası onananlardan, seminere katılanların haricindekilerin hemen hepsinin durumu Güllü Salkaya ile aynıdır. Onun bırakılması durumunda (ki tamamen doğru bir karar) bizlerin de tahliyesi gerekmektedir. Bakın, burada bu verilerin sahteliğine girmiyorum bile. Nerede hakkaniyet, nerede eşitlik, nerede bağımsızlık?

BU KARARI TANIMIYORUM

Bu karar, çok tartışılacak olan “Demokratikleşme Paketinden” hemen sonra açıklandı. Böylece paketteki netameli konuların, kamuoyunda daha fazla tartışılmasının önüne geçilecek şekilde gündem değiştirilmiş oldu. Siz bunun tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bir de bu onama ile bizlere ve ailelerimize bayramın zehir edilmesi sağlandı. Bunların bilinçli yapıldığını düşünüyorum.

Bu kararlarla; Türkiye’de adaletin yüksek yargı tarafından da ölmüş olduğunun tescili yapıldı. Artık bu ülkede istenildiğinde herkes içeri alınabilir, hayatı karartılabilir. Bu vicdansız, hukuk dışı kararı tanımıyor ve protesto ediyorum. Tarih, asrın iftirası Balyoz davasında yargılananların masum olduğunu, Türk Milleti’ne kurulan yıkım planlarının, iç ve dış komplocular tarafından pervasızca uygulandığını yazacaktır.

Merak ediyorum, bizi karanlıklara gömen ve üzerimize beton döken bu zalim, komplocu, hain çete mensupları bizim çocuklarımız ağlarken, vicdanları rahat olarak bayram kutlayabilecekler mi? Çocuklarını gönül rahatlığı ile sevebilecekler mi? Ya bir zamanki anlı, şanlı komutanlarımız?

Hepsini Allah’a havale ediyorum… İyi bayramlar diliyorum…

“VATAN SAĞOLSUN”!..

Mustafa ÖNSEL  / Mamak Askeri Cezaevi

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized