Ankara’da PKK yüzünden çanak-çömlek patlamış gözüküyor. Erdoğan’dan Arınç’a, Arınç’tan Erdoğan’a salvolar havada uçuşuyor.
Geçmişte o kadar çok “algı operasyonuna” maruz kaldık, dün yalanladıklarını ertesi gün kabul ettiklerini duyduk ve sık sık sağ gösterip sol vurduklarını gördük ki, son “savaş” gerçek mi, yeni bir danışıklı-dövüş mü; Şüphelenmemek elde değil.
Gerçekse; Taç giyen baş akıllanır misali Erdoğan’ın PKK konusunda “hidayete” erdiği söylenebilir.
Değilse; “Bize Saray-İktidar kavgasını seyrettirirken, acaba dikkatlerden daha büyük bir şeyi mi kaçırıyorlar?” diye sormak gerek.
Çünkü;
PKK’yla “müzakerelerde” İzleme Heyeti oluşturulmasını öngören, Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun, 10 Temmuz’da yani Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde çıktı.
O kanunu okumadı mı ki, şimdi itiraz ediyor? İzleme heyetiyle ilgili sözleri karşısında en yakınındakiler bile “şok” geçirdiğine göre, mesele başka demektir.
Ya Davutoğlu; Âkil adamlarla toplantısında, “Üçüncü göz, devletin devletlikten istifası anlamına gelir” demişken, şimdi “devletlikten istifa” bahasına, İzleme Heyeti’ni savunuyor.
Erdoğan neredeyse 1 ay sonra, “Dolmabahçe mutabakatının yanlış” olduğunu ilân etti.
İyi de o toplantının başkanlığını yapan, uğruna Bülent Arınç’ı küstürdüğü, en güvendiği isim, “hükümetteki gözlemcisi” denilen Yalçın Akdoğan ile yine sağ kolu olarak bilinen İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Grup Başkanvekili Mahir Ünal değil miydi? Kendisine bilgi mi vermediler veya Erdoğan’a rağmen mi gittiler? Yoksa onları da mı gözden çıkardı veya onlar da mı saf değiştirdi?
Erdoğan Dolmabahçe toplantısı yapıldığında yurtdışında değil, Ankara’daydı. Herhangi bir tepki göstermediği gibi, akşamında Suudi Arabistan’a hareket ederken PKK konusunda, “12 yıllık Başbakanlığım dönemimde ne istediler de verilmedi, saymakla bitmez” demedi mi?
Arınç’a gelince; 26 Şubat’ta televizyona çıktı, HDP ve Demirtaş’ı “Kandil ağzıyla konuşmakla” suçladı, PKK’nın eylemlerinden vazgeçmediğini vurgulayıp, “Hükümet-HDP ortak açıklaması” konusunda şu resti çekti:
“Yan yana gelerek bir açıklamadan kimse bahsetmesin.”
İki gün sonra yan yana gelip, ortak açıklama yaptılar. O gün susan Arınç, şimdi İktidar-HDP cephesinden, Erdoğan’a ateş açıyor.
Saray-İktidar kavgasına dair son bir not:
Bülent Arınç, Erdoğan’ın İzleme Heyeti ile ilgili açıklamasının teröristbaşının mesajını “olumsuz” etkilediğini ima etti.
Teröristbaşının mesajında “frene bastıran” Davutoğlu-Fidan olmasın? Bir nevi Erdoğan’a misilleme, rövanş gibi!..
-Hedef: TSK’nın 35 Yılını Yargılatmak-
Teröristbaşının, PKK’ya “silah bıraktırma” şartlarına gelirsek;
Aslında bu işin nasıl olacağını 28 Şubat “Dolmabahçe Mutabakatının” ertesinde HDP Grup Başkanvekili İdris Balüken anlattı. Hükümetle yapılan açıklamanın niyet beyanı ve çağrının birinci aşaması olduğunu belirten Balüken, “Sayın Öcalan ikinci aşamayı, onama aşaması olarak değerlendiriyor” dedi. Balüken’in verdiği bilgiye göre, “onama” şöyle gerçekleşecekti:
“Meclis’te bir komisyon kurulacak… Bu komisyon İmralı’ya gidecek… Teröristbaşını dinleyecek… Teröristbaşı onların huzurunda çağrıda bulunacak…”
Nitekim teröristbaşının nevruz fermanında da bu vardı; “Tarihi Dolmabahçe mutabakatına uyularak, ilkelerde mutabakat sağlanmasını, izleme heyeti oluşturulmasını, Parlamento üyeleri ve izleme heyetinden teşkil edilecek bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulmasını, ilkesel mutabakatın burada ele alınıp, hayata geçirilmesini” şart koştu.
Nedir bu “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” ve neye yarayacak?
“İmralı kuryeleri” HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ile İdris Balüken buna ilişkin kanun teklifini 14 Ocak 2015’te Meclis’e verdi. Tam adı, “Tarihsel Hakikatler ve Yüzleşme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi”. 9 maddelik teklifin genel gerekçesinde, ulus devletin “kötülükleri” sayılırken, tarihte tahrifat da yapılıyor.
Mesela; Erzurum Kongresi’nin sonuç bildirgesinin 1’inci maddesinde, “Türklerin ve Kürtlerin saadette ve felakette ortak olduğunun” tespit edildiği, 6’ıncı maddesinde de, “Kürtlerin tarihi, ırki, dini haklarına saygı gösterilmesi gerektiğinin vurgulandığı” öne sürülüyor. Oysa Erzurum Kongresi bildirgesinde ne Türklere, ne de Kürtlere atıf yapılıyor.
Teklifin gerekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Kürtler konusunda politika değişikliğine gidildiği iddia edilip, Şeyh Sait isyanından itibaren tüm ayaklanmaların sebebinin bu olduğu savunuluyor.
Sözümona, “Tarihsel hakikatler araştırılıp, yüzleşilecek”; Lâkin geçmiş ayaklanmalar da dahil PKK’ya ilişkin en küçük bir “yanlıştan, yüzleşmeden” bahsedilmiyor. Peşinen yegâne sorumlu, suçlu var; Asker ve devlet!..
Komisyonun araştırma tarihini de 12 Eylül’den başlatıp, özetle şunu istiyorlar:
“Söz konusu yüzleşmede, tarihsel hakikatlerin ortaya çıkarılması ve adaletin tecellisinin sağlanması için en uygun yer, milletin iradesinin temsilcisi ve egemenliğin kullanıcı yetkisine sahip olan TBMM’dir. Toplumsal barış ve adaletin sağlanabilmesi için mağdur olan birey ve farklı kültürel kimliklere sahip topluluklara karşı ahlaki yükümlülüğü yerine getirmek, suçluları ortaya çıkarmak ve yargılamak, demokrasiyi yurttaşların ve kimliklerin resmi kurumları denetleyerek, yönetimsel kararlara aktif katılama yoluyla güçlendirmek büyük önem taşımaktadır. Öncesi de dâhil edilebilmek üzere; 1980 Askeri Darbesine giden zemini de kapsayacak şekilde, son 35 yılda yaşanan gelişmelerle ilgili hakikatlerin açığa çıkarılması ve tarihsel bir yüzleşmenin yapılması gerekmektedir.”
Maddelere bakalım: Kurulacak komisyon;
– “İşkence, kayıplar, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler, zorunlu göçe tabi tutma, toplu öldürmeler, kontra gerilla faaliyetleri, insanlığa karşı suçlar, soykırım suçlarını” araştıracak,
– “Mağdur ve faillerin hem bireysel, hem de toplu başvurularını inceleyecek” ve Savcılık makamını harekete geçirecek,
– Devlete ait gizli ya da açık tüm arşivlerde inceleme yapabilecek,
– Tüm kamu kuruluşlarından ilgilileri veya gerek duyduğu şahısları çağırarak bilgi alabilecekmiş.
Dahası komisyon, “Tarihselliği olan sosyal, ekonomik ve siyasi içerikli olgu veya problemlerin ulusal, bölgesel ve küresel çözümünde aktif rol alıp, bu rolün gerçekleştirilmesi amaçlı görüşmeler” yapacakmış.
Yani mesela İmralı’ya gidebilecek!..
Komisyonda, “TBMM’de grubu bulunan siyasi partiler ve bağımsız milletvekillerinden ikişer üye… Ülke genelinde en az 20 ilde örgütlü olan ve siyasi tarih ile insan hakları alanında çalışmalarda bulunan STK temsilcileri, akademisyenler ve uzmanlar… Ayrıca uzman ve akademisyenlerden oluşturulacak bir Gerçekleri Araştırma Danışma Grubu” görev alacakmış.
Yani aynen teröristbaşının nevruz mesajında şart koştuğu mekanizma!..
Peki olur mu?
2 yıl öncesine, 2013 Nevruz’unda teröristbaşının yaptığı çağrıya dönelim. O zaman da Meclis’te bir “Akil adamlar veya izleme komisyon” kurulması isteniyordu.
Dönemin Başbakanı Erdoğan 22 Mart’ta Hollanda’daydı, şöyle konuştu:
“Meclis’i sürece dahil ederek, PKK’nın muhataplık seviyesini yükseltmek ve meşruiyet kazandırmak istiyorlar. Örgüte meşruiyet kazandırma gayreti içindeler. Ama bu meşruiyet olmayacak.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, mümkün olmadığını söyledi.
Erdoğan bugün aynı noktada¸ “Ada’ya böyle bir ekibin gönderilmesini yanlış buluyorum. Bu, adanın meşruiyetini artırma adımıdır. Dolayısıyla bu tehlikeli bir adımdır” diyor.
Erdoğan, o “adımla” birlikte istenen “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu”nun ardındaki asıl büyük “tehlikeyi” görmüş olmasın?
İnşallah görmüştür!..
Foça ve Paşakapısı’na kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
22 Mart 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/biz-kavgayi-izlerken-gozden-ne-kaciyor-2203151200.html