Tarih en acımasız haliyle tekekkür ediyor, ettiriliyor. Güne 6 şehitle başladık. İstanbul’un ortasında polis merkezine intihar saldırısı düzenlendi. ABD Konsolosluğu’na da ateş açıldı. Doğu-Güneydoğu bildiğiniz gibi… Tam bir “cephe ülkesi” görüntüsü… Hiçbiriniz güvende değilsiniz hissi…
Bugün Türk’ün ölüm fermanı Sevr’in 85. yıldönümü…
Gazetelerin manşetlerinde, “Geldiler” var…
Biz canımızın derdine düşürülmüşken, gelen kim?
İncirlik ve bilumum üslerimizde konuşlanacak olan ABD uçakları, askerleri… Filolar Türkiye’ye taşınıyor…
1 Mart tezkeresi kabul edilmeyip, ABD’nin gönlünü almak için ikinci bir tezkere çıkarıldığı ve ABD güçlerinin sevkiyatına izin verildiğinde, o vakitler TBMM Başkanı olan Bülent Arınç, İskenderun Limanı’ndaki görüntülere şöyle tepki göstermişti:
“Ortaya çıkan görüntüler insanları rahatsız ediyor. Bu beni de rencide ediyor. Görüntülerden tüylerim diken diken oluyor. Ama bu konuda benim yapacağım birşey yok. Huzursuzluk varsa, denetim mekanizmalarını harekete geçirmek lazım. Bu, soru olur, gensoru olur, araştırma olur. Denetim mekanizmalarını çalıştırın. Bu denetimin en kısa zamanda yapılması hem hükümeti, hem Meclis’i güçlendirecektir. Bu konu, mutlaka Meclis tarafından incelenip denetlenmelidir. Bu görüntülerden duyduğum rahatsızlığı Başbakan’a da ilettim. Gül’e, ABD’lilere, ‘Sizin kongreniz varsa, burada da Meclis var’’ demesini söyledim. İngiliz Parlamentosu ile Avusturya Parlamentosu veya başka bir parlamento ile Türk parlamentosu arasında bir seviye düşüklüğü, bir seviye farkı yoktur. Meclis’in itibarı vardır. Bu Meclis, ilk Meclis gibi çalışacak ve tarihe geçecektir. Millet umudunu kesmesin.”
Ya şimdi; Ülkemize gelen filoları neredeyse “kurtarıcı” gibi alkışlarla karşılıyoruz. Ya Meclis? Bırakın “ilk Meclis” gibi çalışmayı, ortada yok!..
Geliyorlar da niye ve kimin için geliyorlar? Ayaklar altına aldırdıkları Türklüğü kurtarmak için değil herhalde.
Biz Suruç’ta 32 can kaybettik… Onlar İncirlik’i aldı…
Her eylemde malum fail, “DHKP-C ve Esad” iken, Suruç’ta Başbakan Davutoğlu, “Saldırıda ilk bulgular IŞİD’i işaret ediyor” deyiverdi ve İncirlik ABD’nin operasyon üssü oluverdi.
29 Temmuz’da Radikal’de Gönül Tol yazdı; Batı’nın Türkiye’yi IŞİD’in daha büyük tehlike olduğuna ikna etmek için nasıl çalıştığını ve İncirlik’i açması için nasıl baskı yaptığını. Türkiye’nin kırmızı çizgileri vardı; Esad’ın da hedef alınması, uçuşa yasak bölge ve ABD’nin PYD/YPG ile ilişkisini kesmesi gibi.
Türkiye Suruç’la, “IŞİD’in en büyük tehdit olduğunu” gördü, kırmızı çizgiler pembeleşti!..
Tüm ülkeler ve istihbarat örgütleri, devletimizi “BBG evine” çevirmişken, başka ne beklenebilirdi ki?!.
-1 Mart Tezkeresi Niye Kabul Edilmemişti?-
Irak’ın Türkiye üzerinden işgâlini öngören 1 Mart tezkeresinin çıkmamasının iki ana sebebi vardı.
Birincisi; 7 havaalalında konuşlanacaklar, binlerce ABD askeri gelecek ve Türk değil, ABD hukukuna tabi olacaktı. Cizre-Silopi arası tamamen onların kontrolünde olacak, bir Türk askeri bu topraklardan geçerken kimlik göstermek zorunda kalacaktı.
İkincisi; Türk askeri “tarihi hassasiyetlerden” dolayı İngilizlerin Irak koalisyonu üzerinden bölgeye dönmesini istemiyordu.
Başına “balyoz” inen subayların çoğu, ABD hukukunun uygulanmasına ve İngilizlerin gelmesine karşı çıkanlardı.
Bugün İncirlik anlaşmasıyla birlikte gelecek olan yabancı güçlerin sayısını ve hangi hukuka tabi olacağını biliyor muyuz?
Onu bilmiyoruz, ama İngilizlerin döndüğünü biliyoruz. Ankara Büyükelçisi Richard Moore’un bugün Hürriyet’teki röportajını okuyun. Suriye’ye kara harekâtı dışında her operasyonun içindeler, içinde olacaklar. PYD meselesinde de aynen ABD gibi düşünüyorlar, terör örgütü değil, “müttefik” sayıyorlar.
Erdoğan ve TSK’nın PYD’yi terör örgütü saydığı, Başbakan Davutoğlu’nun ise Esad’la işbirliği yapmaktan vazgeçmesi halinde PYD ile “ittifaka” sıcak baktığı malûm. Geçen yıl Suriye tezkeresinin çıkması öncesi bir ilk yaşanmış ve Başbakan Davutoğlu, HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı Başbakanlık’ta ağırlayıp, şunu söylemişti:
“Kobani’ye yardım etmemizi bekliyorsanız, bu tezkereye hayır demememeniz lâzım. Bu tezkere Suriye’de IŞİD’e karşı ve benzeri terör örgütlerine karşı, bütün terör örgütlerine karşı çıkartılan bir tezkere.”
Demirtaş cevaben, “Türkiye’nin PYD’ye silah yardımı yapmasını, bu olmadığı takdirde kendi parasıyla alacakları silahların Türkiye’den geçirilmesine izin verilmesini” istemiş, Davutoğlu da, “Bu alternatifi düşüneceğiz” demişti.
İşte, İncirlik mutabakatıyla o silahlar İHA’larla, filolarla Türkiye üzerinden rahat rahat gelip, geçecek!..
-Fetullah Gülen’in BM Kehâneti-
Yumurta-tavuk misali olaylar silsilesi… Suruç oldu… İncirlik açıldı… PKK saldırıları ve TSK operasyonları başladı… Türkiye sadece PKK’yı konuşabiliyor… ABD ve müttefikleri, Türkiye’ye iyice yerleşene kadar TSK’nın operasyonlarına “izin verildiğini” gizlemiyor…
Ve HDP BM’ye, NATO’ya, AB’ye başvurup, Türkiye’ye karşı “koruma-kollama” istiyor…
BM’ye başvuru demişken;
12 Haziran 2011 seçimleri sonrasıydı; Gündemde görünürde PKK terörü, gerçekte Suriye-Irak tezkereleri vardı. Obama’nın gönderdiği heyetle günlerce süren görüşmeler yapıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Süreç olumlu gidiyor. Bitince, kamuoyu ile paylaşacağız” dedi, ama hiçbir şey paylaşılmadı.
KCK operasyonları da tam o günlerde başladı. Yine tam o günlerde Fetullah Gülen okullarda Kürtçe öğretimine destek çıkarken, “Türk-Kürt çatışması senaryolarının sahneye konulmak istendiğini” belirtip, “Hatta sonunda meselenin BM’nin hakemliğine kadar vardırılması muhtemeldir” uyarısında bulundu!..
HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın NATO’ya yaptığı çağrıya gelince… Demirtaş’tan evvel PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim NATO konusuna girmiş ve Suruç’tan 1.5 ay önce 30 Haziran’da Milliyet’ten Namık Durukan’ın, “Türkiye’nin Suriye’ye gireceği, ancak ordunun buna direndiği ileri sürülüyor” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplamıştı:
“Askerin tutumu doğrudur. Büyük devletlerin yetkilileri ile konuştuk. Bu korkuları vardı. Şöyle söylediler; ‘Orası yalnız sizin ve Türkiye’nin sınırı değil, NATO’nun sınırıdır.’ Açıkça bana söylediler. Öyle bir şey olursa, sınır ötesi bir harekât olursa, NATO kararı gerektirir. Bu nedenle askerin tutumu doğrudur. Türkiye öyle bir girişimde bulunursa bu demektir ki, NATO’nun kararıdır. NATO kararı olursa çok şey değişir. İlgili taraflar en büyük devletler bu işe karışır.”
Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın da, “Türkiye aynı zamanda NATO toprağı” dediğini hatırlıyorsunuz, değil mi?
Bu nasıl müttefik NATO’dur ki, PKK saldırılarını “Türkiye’nin iç işi” görüyor, ama Suriye sözkonusu olduğunda kendi “sınırı” sayıyor?
Bu nasıl müttefik NATO’dur ki, lafta PKK’ya “terör örgütü” derken, resmiyette demiyor, kolejlerinde Sevr haritalarını okutuyor?
-PKK Adını PYD/YPG Yaparsa?-
Barzani’den sonra Peşmerge Komutanı da, “PKK’nın Kürdistan bölgesindeki varlığının meşru olmadığını” söyleyip, “gidin” demeye getirdi.
Anlaşıldı, PKK’yı Kandil’den başka yerlere taşıyacaklar; Öncelikle de Suriye’ye.
Çok değil, 2000’li yıllarda AB, PKK’yı terör örgütleri listesine almıyordu. 2002’de PKK, adını KADEK olarak değiştirdi de ancak ondan sonra PKK listeye konuldu.
Şöyle bir soruya ne dersiniz?
Ülkemize gelen ve gelecek olan koalisyon güçleri PYD/YPG’yi “müttefik” saydığına göre, PKK Suriye’ye yerleşip, adını da PYD/YPG yaparsa, ne olacak?
Ya da şu sorulara?
Kürecik niye kuruldu, sınırlarımız niye patriotlarla donatıldı; Türkiye’yi İran ve Suriye’den gelecek saldırılardan korumak içindi, değil mi?
Türkiye Suriye’den gelecek IŞİD tehdidi ile karşı karşıya ise Kürecik, patriotlar hiçbir işe yaramıyor mu ki, ABD filoları geliyor, gelecek?
Madem uluslararası bir karar var ve Türkiye ittifaka tam olarak dahil oldu, TSK’nın gücü yok mu ki, ABD İncirlik’ten, Batman’a yerleşiyor?
Sahi niye geliyorlar ve geldikleri gibi giderler mi?
Abdullah Gül’ün Refah Partisi sözcüsüyken, ABD ve koalisyon güçlerinin Irak’ta çektiği 36’ıncı paralel ve Çekiç Güç hakkındaki sözlerini bir kez daha hatırlatalım:
“32’inci ile 36’ıncı paralel nedir? Var mıdır böyle bir Birleşmiş Milletler kararı?.. Yoktur böyle bir şey. Olan şey sadece şudur; Amerikan, İngiliz ve Fransız üçlüsünün, bu bölgeyi bölmek, bu bölgedeki petrol hakimiyetini devam ettirmek, İsrail’in güvenliğini temin edebilmek için bu bölgeye baskı kullanmaktır… Türk Hariciyesi ve Hükümet, çok tehlikeli bir yöne sevk olunmuştur… Eğer siz BM kararlarıyla hiç ilgisi olmayan, üç ülkenin böyle yaptırımlarını, başınıza taç yaparsanız, yarın aynı şeylerin Türkiye’nin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Yarın Türkiye’nin şu bölgesinde, Amerikan ve İngiliz Kuvvetleri, ‘siz uçak uçuramazsınız’ dediğinde, ‘evet’ mi diyeceksiniz?..”
Adım adım oraya gittiğimiz, gün gibi ortada!..
Muhalefetin tek derdi var; Erdoğan’ı AK-Saray’a hapsetmek… Türkiye, Beyaz Saray’a hapsedildi, ruhları bile duymadı veya hiç umurlarında değil!..
Müyesser YILDIZ
10 Ağustos 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/pkk-suriyeye-gecip-pydye-katilirsa-ne-olacak-1008151200.html