“TSK’nın o nezih yapısı farklı, ama oraya da bunlar bu sızmalarını ne yazık ki yapmış durumda.”
“TSK’da yoktur tezinin doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü bunların sızmadığı yer yok. Kendilerini kamufule etmelerini iyi biliyorlar.”
Bu sözlerin sahibi “Başkomutan” Erdoğan.
Son olarak emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e devlet şeref madalyası tevdi töreninde şunları söyledi:
“Genelkurmay Başkanımızın gösterdiği duyarlılığı da yakından biliyorum. Türkiye’ye ve milletimize yönelik saldırılar, çok farklı kaynaklardan ve çok farklı biçimler altında gelebiliyor. Bunların bir kısmı en başından tespit edilebiliyorken, bir kısmını ancak daha sonra fark edebilmek mümkün oluyordu. Paralel devlet yapılanması adını verdiğimiz örgüt bunun son örneğidir. Paralel devlet yapılanmasının, TSK içinde yol açtığı sıkıntıların çözümü için de Genelkurmay Başkanımızla işbirliği içinde olduk. İnşallah TSK’nın tüm unsurlarıyla görevini en iyi şekilde yerine getirebilmesi konusundaki çalışmalarımızı yeni Genelkurmay Başkanımızla da birlikte sürdüreceğiz.”
17/25 Aralık’tan bu yana iktidar medyası da Cemaat’in TSK’daki örgütlenmesini çarşaf çarşaf yazdı, hatta “paralel paşaların” sayısını verdi.
Bu ay başında yapılan YAŞ toplantısının ardından Sabah Gazetesi, “Erdoğan, Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanlığı arasında sağlanan güçlü koordinasyon sayesinde”, “Gülen örgütünün yoğunlaştığı harp okullarıyla, harp akademilerine neşter vurulması kararı alındığını” duyurdu.
Genelkurmay’dan 10 Maddelik Manifesto
Bunları hatırlatmamın sebebi; Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ’ın “İmamların Öcü-Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması” isimli kitabı ve Genelkurmay Başkanlığı’nın Demirağ hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı ihbar veya suç duyurusu.
Kitapta, “kumpas” davalarda Cemaatin rolü, yaşanan tasfiyenin ardından kimlerin önünün açıldığı, korunan-kollanan isimler, ama daha çok da askeri okullar ve harp okullarındaki paralel yapılanma ve “Cemaate mensup olmayan öğrencilerin” yaşadıklarına ilişkin iddialar anlatılıyor.
Bir anlamda “Başkomutan” Erdoğan ve iktidar medyasının 2 yıldır yazıp söylediklerinin genişletilmiş, isimlendirilmiş, örneklendirilmiş hâli.
Şimdiye kadar bu konudaki tartışmalarda birkaç açıklama ve tekziple yetinen, daha önce başka bazı yazarlar tarafından dillendirilen Necdet Özel’le ilgili iddialara ise hep sessiz kalan Genelkurmay Başkanlığı, Demirağ’ın kitabı için adeta manifesto gibi bir suç duyurusunda bulunurken, bir anlamda kitap üzerinden “herkese” de toptan cevap vermiş oldu.
1 Haziran tarihli suç duyurusunun altında Genelkurmay Başkanı namına İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler’in imzası var. Bilindiği gibi, Güler’e, Hulusi Akar’dan sonraki Genelkurmay Başkanı olarak bakılıyor.
Bu İddialar da Kumpas
Birinci maddesinde yazarın ve kitabının adının belirtildiği toplam 10 maddelik o suç duyurusunda bakın neler var:
2- Öncelikle belirtmek gerekir ki, son yıllarda TSK ve personeli aleyhine algı yaratmaya yönelik gerçeğe aykırı iddialarla yapılan haber, yorum, yayın, soruşturma ve kovuşturmalar ile hedeflenen amacın, bugün de benzer yöntemlerle gerçekleştirilmeye çalışıldığı değerlendirilmektedir.
3- Geçmiş yıllarda örgüt üyeliği, darbecilik, fuhuş ve casusluk gibi çok ağır suçlamalara muhatap olan ve bir kısmı hakkında mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından onaylanan personele atfedilen iddiaların dahi bugün gerçek dışı olduğu ve TSK’yı yıpratmak amacıyla kurgulandığı anlaşılmış, bu kumpası kuranların tespiti amacıyla gerek TSK tarafından gerekse ilgili yargı mercilerince yasal yollara başvurulmuştur.
4- Söz konusu kitapta, bir yandan geçmiş dönemde TSK’ya ve personeline yapılan haksız ve hukuksuz uygulamalar eleştirilirken, diğer yandan yine TSK’ya ve bazı personeline yönelik varsayım, tahmin ve yoruma dayalı hukuki, insani ve vicdani dayanağı olmayan iddialar gündeme getirilmektedir.
5- Bu bağlamda söz konusu kitap genel olarak incelendiğinde;
a- Geçmiş dönemde TSK personeli aleyhine yürütülen dava süreçlerinde sanık yapılmamış personelin, sırf bu nedenden dolayı belirtilen davaların kurgulanması aşamasında görev aldıklarının ve dolayısıyla “paralel yapı” mensubu olduklarının,
b- TSK’da atama ve terfi usulleri Kanun ve Yönetmeliklerle ayrıntılı şekilde düzenlenmesine ve işlemlere karşı yasal yollara müracaat etme imkanı bulunmasına rağmen, son dönemde söz konusu işlemlerin “paralel yapının” kontrolünde ve bu yapının istekleri doğrultusunda gerçekleştirildiğinin,
c- General ve amiralliğe terfi işlemleri çeşitli aşamalarda detaylı ve çok yönlü incelemelerden sonra Başbakan’ın başkanlığında toplanan Yüksek Askeri Şura tarafından yürütülmekte olmasına rağmen, bazı personelinin “paralel yapıya” mensup olduklarından dolayı general ve amiralliğe terfi ettiğinin,
ç- Mevzuat uyarınca, tutuklu veya açık olmamak şartıyla hakkında soruşturma veya yargılama olmasının personelin üst rütbeye yükselmesini engellemediği ve benzer durumda olan başka personel de terfi ettiği halde, hakkında aynı yönde işlem tesis edilen bazı personelin “paralel yapı” mensubu olduğunun,
d- Haklarında kesinleşmiş yargı kararı ve/veya somut delil olmamasına rağmen üst düzey Komutanların da aralarında olduğu birçok personelin icra ettikleri görevlerinden dolayı “paralel yapıya” mensup olduklarının,
e- Mevzuat kapsamında yapılan işlemlerde dahi, hakkında işlem yapılan bazı personelin ait olduğu mezhepten dolayı farklı muamelelere maruz bırakıldığının,
f- TSK’nın yasalarla kendisine verilen görevlerini icra etmesine ve sürekli olarak bu yönde açıklamalarda bulunmasına rağmen, TSK’nın siyasete müdahalede bulunma hazırlığı içerisinde olduğunun iddia edildiği görülmüştür.
6- Diğer yandan, barışta ve savaşta TSK’nın Komutanı olan Genelkurmay Başkanı hakkında, mesleki safahatı ve liyakati ile bağdaşmayan dedikodu mahiyetinde yakışıksız ve dayanaksız iddialarda bulunmak suretiyle kamuoyunda aleyhinde bir algı yaratılmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.
7- Söz konusu kitapta yer alan iddiaların birçoğu, son zamanlarda TSK aleyhine yapılan yayınlarda kullanılan iddialarla aynı yönde olup, bu yayınlarla ilgili yapılan tekzip ve suç duyurularına kitapta herhangi bir şekilde yer verilmediği görülmektedir. Ayrıca çeşitli nedenlerle TSK’dan ayrılan bazı personelin ifadelerinin gerçekliği yönünde herhangi bir araştırma yapılmaksızın iddialara dayanak yapıldığı, dolayısıyla kitabın tarafsızlıktan ve objektiflikten uzak bir şekilde masumiyet karinesi ihlal edilerek kaleme alındığı değerlendirilmektedir.
8- Söz konusu iddialarla, TSK içerisinde hiyerarşi ve disiplin dışı oluşumların serbestçe örgütlenebildiği ve TSK’nın da bu örgütsel oluşumun etkisi altında bir kurum olduğu algısı yaratılmakta, bu şekilde gerek personel arasında gerekse kamuoyu nezdinde Komutanlara karşı güven hissinin zedelenmesi, personel arasında ikilik yaratılması ve personelin görevlerini etkin bir şekilde yerine getirememesi hedeflenmektedir.
Suç duyurusunun 9. maddesinde Demirağ’ın bu kitapla hangi suçları işlediği belirtilip, son maddede de hakkında yasal işlem yapılması isteniyor.
Genelkurmay’ın, Demirağ’a isnad ettiği suçlar şöyle: Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret… İftira… Alenen tahkir veya tezyif…
Askerlik Yeminine Bağlıyım
Gazeteci-Yazar Demirağ, bu suç duyurusuyla ilgili olarak dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi.
Hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini, kumpas davalarda en düşük rütbeli subaydan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’a kadar tüm rütbedeki personeli eksiksiz savunduğunu, dolayısıyla “TSK’ya hakaret etmesinin” mümkün olmadığını belirten Demirağ, Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın aynı kitapla ilgili olarak “tanık” sıfatıyla ifadesine başvurmasının, öte yandan hakaretten soruşturma yapılmasının tuhaf olduğunu vurguladı. 1982 yılında Harp Okulu’na girdiğini kaydeden Demirağ, “Ettiğim askerlik yeminine o günden beri bağlıyım. Kulesi Askeri Lisesi ve Kara Harp okulundan sınıf arkadaşım olan bazı zanlıları halen silah arkadaşım olarak görmekteyim. Onların hak ve hukukunu gözetmek benim vazifemdir. Uzlaşmak istemiyorum” dedi.
Avukatı Erhan Tokatlı da öncelikle hakaret fiilinin mağdurunun tüzel kişilik, yani TSK ve Genelkurmay Başkanlığı değil, gerçek kişi olması gerektiğine dikkat çekip, bu anlamda Genelkurmay’ın herhangi bir mağduriyetinin söz konusu olmadığını savundu. TSK içindeki paralel yapı diye adlandırılan oluşumun varlığı ve sebep olduğu zararların birbirinin türevi Balyoz, fuhuş, casusluk, Ergenekon, Poyrazköy gibi davalarda çok açık şekilde görüldüğünü belirten Tokatlı, bahse konu illegal yapılanmanın MGK tarafından da öncelikli tehdit olarak değerlendirildiğini ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesine konulduğunu hatırlatıp, Demirağ hakkında takipsizlik kararı verilmesini istedi.
Kanaatim; Galiba Mehmet Baransu’nun Karargâh isimli kitabı dahi Genelkurmay’ı bu kadar kızdırmamıştı!..
Müyesser YILDIZ
14 Ağustos 2015
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/makale/genelkurmay-o-gazeteciyi-hapse-attirmak-icin-adim-atti-1408151200-80127