AKP, daha doğrusu Erdoğan’ın seçim planı sorunsuz yürüyor. Önünde hiçbir engel kalmamış ve 25 Ekim-15 Kasım arasındaki bir tarihte seçim yapılması hemen hemen kesinleşmiş gibi.
Önümüzdeki günlerde, seçim üzeri AKP kongresinin yapılıp yapılmayacağının, üç dönemliklerin hâlinin, Meclis’te transfer sezonunun açılıp açılmayacağı vs. gibi konuların tartışılacağından emin olabilirsiniz.
Lâkin Doğu-Güneydoğu’nun yanısıra İran-Irak-Suriye’de yaşanan gelişmelerle, PKK-HDP’nin bazı “atakları” ve bunların olası
sonuçları gibi konuşulması gereken daha önemli bir husus var.
Şöyle toparlayalım:
– PKK seçimden bu yana “silahlanma” çağrısı yapıyor, “Silah bırakma ve Türkiye’den çekilme yok” diyor.
– HDP, “halkın öz savunmasından” söz edip, Birleşmiş Milletler, NATO ve AB’ye başvuruyor. Gerek PKK, gerekse Suriye’deki PYD ve YPG ABD ve diğer müttefiklerden tam destek alıyor.
– ABD’nin yakında biteceğini öne sürdüğü TSK’nın operasyonları sonucu, PKK’lı teröristlerin Kandil’den İran ve Suriye’ye geçtiği söyleniyor.
– İncirlik anlaşması gereği, sadece IŞİD’e operasyon yapılacağı, Türkiye’nin “PYD ve YPG’ye müdalede bulunmama” sözü verdiği öne sürülüyor.
– ABD ve koalisyon güçleri İncirlik Anlaşması ile Adana’dan Batman’a kadar konuşlanıyor.
– Ve “çuvalcı general” ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Ray Odierno, “Irak’ta Şiiler ile Sünniler arasında bir uzlaşıya varmanın çok zor olduğunu ve tek çözümün bölünme olabileceğini, bölünme konusunda kararın bölgeye, siyasetçilere ve diplomatlara ait olduğunu” açıklıyor.
Sondan başlarsak; PKK’nın Kandil’den nakli ve Türkiye’nin yardımlarıyla öncelikle Musul’un da IŞİD’den kurtarılıp, Barzani’ye tesliminden sonra Irak’ın resmen bölüneceği, yani “Barzanistan”ın resmen ilân edileceği anlaşılıyor.
Türkiye’nin İran ve Suriye’ye yerleşecek PKK’ya karşı ne yapabileceğini, bunları PYD/YPG’den nasıl ayırd edeceğini geçip, içeriye bakalım:
Devletin raporlarıyla ve bizzat Erdoğan’ın ağzından, “çözüm sürecinde” PKK’nın bölgeyi “silah deposuna” çevirdiği duyuruldu.
Birkaç gün önce Şırnak’ta DBP’li Belediye Başkanı Serhat Kadırhan, “Kentte bulunan devletin tüm kurumları bizim için meşrutiyetini kaybetmiştir. Bu şekliyle devletin hiçbir atanmışı bizi yönetemeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak demokratik temelde yaşamımızı inşa edeceğiz. Bundan sonra da gelişecek tüm saldırılar karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz. Bundan sonra kentimizde kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına yönettirmeyeceğiz” dedi.
Ardından Hakkari Yüksekova’da “Gever Demokratik Toplum Meclisi eşbaşkanı” Şerafettin Dede şu açıklamayı yaptı:
“Kürt özgürlük hareketini ve halkının meşruiyetini tanımayan bir devletin kurumlarını, yasalarını, hukukunu ve sistemini tanımıyoruz. Tüm bu işkenceci, inkârcı ve faşizan devlete karşı kendi öz savunmamızı da sağlayacağız. Bu temelde özgür yaşamı inşa edeceğiz.”
Erdoğan’ın sözde “özerklik” ilânına cevabı şu oldu:
“Siz de gazeteciler olarak bir sorun, ‘Ya sizin kilonuz kaç’ diye. Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışında bir devlet asla kabul edilemez, bunun bedeli çok çok ağır olur. Ağır bir bedel öderler. Bu açıklamaları kimler yapmışsa, hem yasal bedelini öderler, hem de diğer tür bedelini öderler.”
“Açılım”dan sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da twitter hesabından, “Kimi örgütlerin silahla devlete meydan okumasıyla, kimi yapıların sözde özerklik ilân ederek meydan okuması arasında fark yoktur. İkisine de hukuk devletinde pabuç bırakılmaz. İllegal dayatmalara girişenler hesabını verirler” diye tepki gösterdi.
-HDP Seçime Girmez, PKK Oy Kullandırmazsa?-
Mevcut tablo bu ve seçime gidilecek. Peki ya ABD, AB, BM, NATO’yu arkasına alan, bu arada PKK’yla arasına mesafe koymayarak, “Türkiyelileşme” iddiasını, yani Batı’daki desteğini kaybeden HDP, Erdoğan ve AKP’yi şikâyet ederek, “seçime girmeme” kararı alır, PKK bölgede vatandaşların sandığa gitmesini engeller ve de “özerkliğimizi ilân ediyoruz” derse, ne olur?
Irak ve Suriye’den sonra Türkiye’yi de de “fiilen bölme” senaryosu hayata geçirilmiş olmaz mı?
Bu berbat ihtimali AKP yöneticilerinden birisine sordum.
Konuyu kendi aralarında da konuştuklarını ve bunları ihtimal dahilinde gördüklerini açıkladı.
Peki en azından bölgede seçim güvenliğini sağlamak için karşı tedbirler veya devletin planı ne?
Şimdilik şu kadarını söylemekle yetindi:
“1-2 ay içinde devlet, bölgede güvenliği sağlayacaktır. Gerekirse, OHAL veya sıkıyönetim gibi anayasal kurumlar da işletilebilir.”
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!.. Bakalım daha neler göreceğiz!..
Müyesser YILDIZ
14 Ağustos 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/gerekirse-ohal-veya-sikiyonetim-1408151200.html