İçeriğe geç

Denize Düşüp, Teröristbaşına Sarılmak!..

40 bin kişinin katilinden bir “lider” çıkaranların hasretle İmralı’dan gelecek mesajı beklemeleri doğal da Soner Yalçın’ın bile “Öcalan kartı niye devreye sokulmuyor?” diye sormasından endişe duydum.

Soner Yalçın, bugüne kadar teröristbaşına sarılanların şimdi böyle bir zamanda onu niye konuşturmadığını, iktidarın ne yapmaya çalıştığını sorguluyor aslında. Ancak pek çok kesimde, “Soner Yalçın bile Öcalan’dan medet umuyor” şeklinde algılanacağı açık.

Son katliamlarla istenen, beklenen, hedeflenen belki tam da bu; En umulmadık çevrelerin bile, “Kurtar bizi Öcalan” demesini sağlamak olmasın?!.

2007’deki Dağlıca saldırısından sonra dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “İstesek Erbil’i yerle bir ederdik, ama yapmadık, oyunu bozduk” diyerek, Türkiye’yle Barzani’nin “Kak” yapılması, “hezimetten” sorumlu tutulan Türk askerinin Hasdal ve Silivri’de “kafeslenmesi” projelerinin hayata geçirilmesi;

2012’de cezaevlerinde başlatılan sözde açlık grevlerinde teröristbaşının devreye sokulmasıyla, “liderliğinin” ilk ispatı ve peşinden İmralı masasının kurulması gibi…

Cezaevleri planı yürürlüğe konduğunda iktidar bile biliyordu PKK’nın tek patronu olmadığını. Çaresizce zamana oynamak için ve “ya tutarsa” hesabıyla sarıldı teröristbaşına.

Nasıl ki, iktidar teröristbaşını “enstrüman” sayıyor, PKK için de öyle. “O devletin elinde esir” demiyorlar mı? O yüzden şifreli mesajlar gidip, gelmiyor mu? O yüzden doğrudan temas istemiyorlar mı?

PKK’ya gelince; O artık alenen ve resmen küresel bir terör örgütü. Onlarca patronu var. Bizzat teröristbaşı yakalandığında, Hasan Atilla Uğur’a verdiği ifadelerinde hangi ülkelerden nasıl yardım aldıklarını, dahası Kandil’deki adamlarının gerçekte hangi ülkelere yakın olduğunu itiraf etmedi mi? Avukatlarıyla görüşmesinde, Leyla Zana’yı AB’nin kullandığını söylemedi mi?

On yıllar geçti; Dünyanın etkili tüm istihbarat örgütleri PKK’da iyice at koşturur hale gelmedi mi? Bırakın Kandil’dekileri, siyasi uzantıları içindeki bazı önemli isimlerin dahi bilmem hangi ülkenin istihbarat elemanı olduğu konuşulmuyor mu? Kim takar teröristbaşını?

Ve PKK projesinin nihai hedefi, Türkiye’nin bölünmesi değil mi?

Medet umulan, “kurtarıcı” misyonu biçilmek istenen teröristbaşına gelince;

Bölgede “öz yönetim” uygulamasının yaygınlaştırılması talimatını veren, Kobani’de ordu kurulmasını isteyen o değil miydi? Çok değil, 8 Şubat 2014’te İmralı postacılarına iktidarla “karşılıklı sözleşme” imzalanmasından, ana dilde eğitime “çözüm” şartlarını saydıktan sonra, “Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?” tehdidi savurmadı mı?

Diyeceğim; PKK için artık teröristbaşı kurtulunması gereken bir yük, ayak bağı ve “etkisiz elemandır”… Teröristbaşının yegâne derdi de kendisine kurtarmaktır…

Bu demek değildir ki, teröristbaşının “barış” mesajı etkili olmaz, sonuç vermez… Verir, sadece “pansuman” tedavisi gibi olur, seçimler atlatılana ve önümüzdeki bahara kadar iktidara nefes aldırır. Ya o “barış” mesajı karşılığında ve bir daha teröre başlamasın diye sonrasında verilecekler ne olacak?

-Önce Mesaj-

Teröristbaşının mesajını bekleyenler rahat olsun; O mesaj verilecek. Şartların olgunlaşması, daha açıkçası topyekûn teröristbaşına yalvar yakar hale gelmemiz bekleniyor. “Milli irade” istedikten sonra önünde kim durabilir, değil mi?

Anayasa referandumu öncesi 2010 Temmuz’unda MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı’ya ilk kez gittiğinde ne olduğunu hatırlayın. Dönemin Başbakanı Erdoğan, bu iddiayı gündeme getirenleri “şerefsizlikle” suçladı. Referandum üzeri “eylemsizlik” kararı alınıp, PKK’nın siyasi uzantısı referandumda tarafsız kaldıktan sonra, “Gönderdimse, ben gönderdim” dedi.

Geçen günlerde AKP’li bir bakanın İmralı’ya gittiği öne sürüldü. Ne “şerefsizlik” diye kükreyen çıktı, ne de bunu yalanlayan.

Sonra Barzani’nin televizyonunun İmralı’ya gidip, teröristbaşından görüntülü mesaj aldığı iddiası geldi; Doğrulandı.

15 gün öncesine kadar İmralı heyetine “Sadece postacılık yaptılar. Artık bundan sonra sadece çözüm sürecinin filmini çekerler” diyen “açılımdan” sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geçen hafta Hürriyet’ten Verda Özer’e, “Süreci ciddiye aldıklarını, sürecin bitmediğini” söyledi. Devletin, teröristbaşıyla görüşmeye devam ettiğini belirtip, mesajlarının şu anda kamuoyuyla paylaşılmamasının sebebini, “Her gün şehit haberleri gelirken, Öcalan’ın görünürde olması doğru bulunmuyor” diye açıkladı.

Akdoğan, “çözüm süreci” yeniden başladığında, “HDP’nin yeniden denkleme girebileceğini ve izleme heyetinin yeniden gündeme gelebileceğini” de kaydetti.

Görünen o ki, yeni bir “film” çevriliyor, filmin adı da “Kurtar bizi Apo” olacak.

Şehit cenazeleri hepimizi yaktı kavurdu. Hadi itiraf edelim; Çoğumuz, “Akan kan dursun da nasıl durursa dursun, kim durdurursa durdursun” noktasında değil miyiz?

Tam kıvam bekleniyor. O an geldiğinde “kurtarıcı” sahneye çıkartılacak ve “silahları susturacak”!.. “Liderliği” millet indinde de tescil ettirilecek, “Selocan”ın hayran kitlesi ona akacak!.. “Çözüm süreci”, yani “ne istediler de vermedik” kaldığı yerden devam edecek.

-Sonra Özgürleştirme-

Teröristbaşının bu “üstün emeklerinin” karşılığı mı? “Özgürleştirilmesi” olsa gerek.

Tahmin veya yorum değil; AKP içindeki bazı çevrelerde yapılan “fikir cimnastiği”ni duydum.

“Ezber bozma” diyorlar buna… Nasıl ki, “Ermeni, Kıbrıs, Yunanistan açılımlarında”, “Ezber bozuyoruz” dediler, şimdi sırada bu var.

“PKK’nın ezberini bozmak için Öcalan’ı çıkarsak ne olur?” diye konuşuyorlar. PKK’nın ezberi nasıl mı bozulacakmış?

Teröristbaşı çıkınca, PKK yine onu dinlemez de eylemlerine devam ederse, halk gerçek yüzünü görür ve terör örgütüyle arasına mesafe koyarmış!..

Buna “Polyannacılık” değil, olsa olsa “Rus ruleti” denir.

“Öcalan sopası” bekliyor, çünkü Türkiye’nin kafasına büyük bir balyoz olarak indirilecek.

Bilmem, Soner Yalçın’ın sorusunun cevabını verebildim mi?

Müyesser YILDIZ

8 Eylül 2015

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/soner-yalcina-yanit-veriyorum-0809151200.html

Kategori:Uncategorized