İçeriğe geç

Yezid ordusu karşısında Hüseyin olmaktır Ali Tatar

İlahi tesadüf!.. Haksızlığa, hukuksuzluğa Ali Balkız’ın ifadesiyle, “Canını namluya sürerek” isyan eden Yarbay Ali Tatar’a “Mermiye kafa attı” başlığını lâyık gören gazeteye kayyım gönderildiği saatlerde Ankara’da Yarbay Tatar’ın şahsında, Türkiye’nin, Cumhuriyet’in, demokrasinin, adaletin “öyküsü”, bunlara nasıl kıyıldığı konuşuluyordu.

Evet İstanbul’da, “hukuk, adalet, basın özgürlüğü” diye kıyamet koparken, Ankara’da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde dünün muktedirlerinin işlediği hukuk cinayetlerinden birinin kurbanı olan Yarbay Ali Tatar adına düzenlenen “öykü” yarışmasının ödül töreni yapılıyordu.

Şehitler için saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasının ardından Yarbay Tatar’ın yaşam öyküsü yansıtıldı perdeye… Araya, “Yezid ordusu karşısında Hüseyin olmaktır Ali Tatar… Uyan Türkiye” gibi mesaj yüklü sözler serpiştirilmişti.

Daha ilk anda Satı Ana’nın hıçkırıkları doldurdu salonu…

Ağabey Ahmet Tatar’ın açış konuşmasındaki şu sözleri de adeta “balyoz” oldu, “kurşun” oldu:

“Arkalarına yetmez ama evetçi liberalleri de takıp, sistemi Cemaate teslim edenler, şimdi herşeyi yeniden dizayn etme yoluna gidiyorlar. Bu yolla geçmişteki suç ortaklığından sıyrılabileceklerini umuyorlar. Fakat sorular peşlerini bırakmıyor. Daha dün, kimler bu paralelci cemaat tetikçileri ile işbirliği yaptı? Kimler bu cemaat çetelerine cesaret verdi? Cemaat, siyasi iktidarın desteği ile hukuku bir silah olarak kullanıp ülkemizi bir hukuk cehennemine çevirdi. Bu ülkenin aydınlık insanları, Mustafa Kemal’in askerleri tam anlamıyla bu hukuk faciasının kurbanları oldular. Beşiktaş’ın, Silivri’nin kara cübbelileri kinle, nefretle mahkeme salonlarında cinayetler işlediler. İçerde, dışarda insanların canlarını aldılar. İşte o canlardan biridir Yarbay Ali Tatar. Hayatları çalınan Kuddusi Okkır, Cem Aziz Çakmak, Murat Özenalp ve diğerleri gibi bir candır Ali Tatar. Ne garip bir ülkeyiz ki, şimdi bu hukuksuzluğun faili kara cübbeliler birer fare gibi ülkeden firar ediyorlar. Şimdi ayarını bozdukları adalet kantarı onları tartıyor. Feryat figan ediyorlar. Hukuk, adalet diyorlar. Bre ağalar, biz size, ‘adalet herkese lâzım. Bir gün size de lâzım olacak’ dediğimizde bıyık altından gülüyordunuz. Hatırladınız mı? İşte şimdi sizin adaletinizi size karşı kullanıyorlar. Bu böyle gider mi? Gitmemesi gerekir. Bu yüzden bu dönemin adalet şehitlerini anmak, onları unutmamak, yaşatmak, aslında hukuksuzluğu hatırlamaktır. İşte bizim mücadelemiz de yaşatma, unutturmama ve hatırlatma üzerinedir.”

HEDEF ALİ DEĞİL, TÜRKİYE’YDİ

Yarbay Tatar gibi Hasdal’da yatan silah arkadaşı emekli Tuğamiral Turgay Erdağ’daydı sıra… “Ali neden hedef seçildi acaba hiç düşündünüz mü?” diye sorduktan sonra öncelikle onun “eğitimci” yanını şöyle anlattı:

“Ali daha 90’larda ‘öğrenmeyi öğrenme modeli, çoklu zeka’ gibi kavramları tartışıyordu. Eğitim-öğretim sistemimizi bu ilkelere nasıl uyarlayabiliriz diye çalışıyordu. Sizler bugün çocuklarımızın, torunlarımızın gittiği devlet okullarında çoklu zeka, öğrenmeyi öğrenme modeli gibi uygulamalar olduğunu duyuyor musunuz? 90’lı yıllarda Ali’nin son derece başarıyla yürüttüğü ölçme değerlendirme sisteminin 2016’da olmadığını çok iyi biliyorum.”

Sonra şunları söyledi:

“Uluslararası organize bir suç örgütü ne yazık ki, ulusal kurumlarımızdan bazı kişilerin de desteğini alarak bu cinayetleri işledi. Bu saldırılar Ali gibi yüzlerce insana yönetildi. Asıl hedef elbette bireyler değildi. Asıl hedef Türkiye idi. Asıl hedef Atatürk idi. Türkiye’mizin sahip olduğu maddi ve manevi güçlerdi. Çocuklarımızın geleceğiydi. Bu hain çetenin hedeflerine ulaşamadığını sanırım kimse söyleyemez. Ali gibi insanların hedef seçilmesi şu anda başta TSK’da görev yapan askerler olmak üzere tüm vatandaşlarımıza, ‘ayağınızı denk alın, sakın Ali gibi davranmayın, Ali’nin özelliklerini taşımayın’ demekti. Ali bu çete için çok doğru bir hedefti. Çünkü Ali Cumhuriyetin gelişimini simgeliyordu. Çünkü Ali Anadolu’nun çalışkan, akıllı, dürüst çocuklarının devletin kurumlarında liyakat ilkesi çerçevesinde iyi görevler yapıp, kendileri gibi iyi insanlar yetiştirebilecekleri konusunda iyi bir örnekti. Çünkü Ali Atatürkçüydü. Çünkü Ali sadece laik sistemde yetişebilecek değerli bir insandı. Ve kıydılar Ali’ye. Kıydıkları aslında Ali değil biliyorsunuz. Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine kıydılar. Anadolu insanının çağdaşlaşma şansına kıydılar. Demokrasiye, hukuka, adalete kıydılar. İnsanlığa kıydılar.”

ALİ’NİN YETİŞEMEDİĞİ ÖZLEMİ

Eşi Nilüfer Tatar daha nasıl tanıştıklarını anlatmaya başlarken gözyaşlarına boğuldu. Güçlükle yaptığı konuşmasında hayatı, zorluklarla mücadeleyi ondan öğrendiğini vurgulayıp, “Bana yazdığı veda mektubunda, ‘Artık tek başına tüm zorlukların üstesinden gelebilecek yapıdasın’ derken tam da bundan bahsetmişti. Bana zorluklarla savaşmayı öğretti, sonrasında da yalnız bıraktı. Yapılan hukuk dışı saldırılara sessiz kalmaması, karşı koyması gerekenler konumlarının, rütbelerinin gereğini inkâr edince, Ali’ye de isyan etmek düştü” dedi.

Ve salonu bir kez daha gözyaşlarına boğan Ali’nin yetişemediği şu “özlemini” paylaştı:

“İkinci çocuğu çok istemişti. Maalesef ikinci çocuğu planladığımız dönemde bu olaylar yaşanmaya başladı. Kızımızın kardeşi olmasını çok istemişti, ama olmadı, yetişmedi…”

GÖKÇEN’İ NASIL BİR TÜRKİYE’DE YAŞATACAĞIZ

Ali Tatar Edebiyat Ödülleri Seçici Kurul üyesi, Alevi Bektaşi Federasyonu eski Başkanı Ali Balkız söz aldı ardından. Kurulun çalışmaları hakkında bilgi vermedi sadece, şunları da söyledi:

“Ağlayamayacağız. Ağlasak da ağlamıyor gibi yapıp, bizi ağlatmamaları için ne gerekiyorsa onu düşünüp, bulacağız. Ali Tatar’ın kızı Gökçen bize emanet, ama onu nasıl bir Türkiye’de yaşatacağız; Temel sorumuz ve sorunumuz budur. Ali Tatar için ‘Hayatına son verdi’ denildi. Hayır O, uğradığı o haksızlık neyse ona öyle bir cevap vermek istedi ki, canını namluya sürdü. Bunu da ancak Ali Tatar’lar yapabilir.”

NİHAT GENÇ : BİZ ÖLÜYORSAK, BİZ YAZACAĞIZ

Öykü yarışmasında derece giren yazarlara plaket ve kitap setinden oluşan ödülleri verilirken de çok şey konuşuldu.

Öyküsü beşinciliğe lâyık bulunan Handan Selvi’ye ödülünü veren Gazeteci-Yazar Hikmet Çiçek, Ali Tatar’ın tutuklanmasını isteyen Savcı Süleyman Pehlivan başta olmak üzere bazı savcı ve hakimler için, “O Katiller nerede?” sorusunu sorunca, salon “Yargıtay’da” diye haykırdı.

Yarışmada dördüncü olan Ayşegül Bakkal’ın ödülünü takdim eden CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, Türkiye’yi bir başka mecraya çekmek için bu kumpasların yapıldığını belirtip, “O savcıları da, onlara zırhlı araç gönderenleri de unutmayacağız. Ali Tatar’a saygı için hepsinden hesap soracağız ve Türkiye’yi bağımsız ve anti emperyalist bir çizgiye çekmeye çalışacağız. Bu memleket böyle yiğit evlatları olduğu sürece çekilmek istenen yere gitmeyip, durulması gereken yerde duracaktır” dedi.

Üçüncü olan Mehmet Edemen törene katılamadığı için yerine Barış Erdoğan’a ödülünü veren Yaşar Seyman, mesajını şu üç cümleye sığdırdı:

“Koca Cumhuriyeti enkaza çevirdiler. Ali Tatar’ın gönlüne kış, gözüne yaş düşürenlerden hesap sorulacak. Denizleri astıran Ali Elverdi’nin kızı olmaktansa, Ali Tatar’ın kızı olmak yeğdir.”

Yarışmada iki ikincilik ödülü vardı. Güner Aslan ödülünü emekli Koramiral Atilla Kezek, Süleyman Savaş da CHP Milletvekili Dursun Çiçek’ten aldı. Son 7-8 yılda kabus dolu günler yaşandığını, bunların önümüzden bir tv dizisi gibi geçtiğini, o dönemde TSK’da krizi yönetecek lider olmadığını ve kabusun Türkiye Cumhuriyeti için halen sürdüğünü bildiren Kezek, Genelkurmay’ın sonuçlanan davaların ardından yaptığı açıklamaları eleştirip, “TSK her davadan sonra hukuka inancını ifade ediyor, ama bu yeterli değil. Mensubu olmaktan gurur duyduğum TSK İzmir Casusluk davasından sonra da açıklama yaptı. Keşke konuşulmasa, böyle kalsa daha iyi olurdu. Ali Tatar’lar yaşadıkça Türkiye Cumhuriyeti yaşayacaktır” diye konuştu.

Dursun Çiçek ise Ali Tatar’ın, “Bir daha o deliğe dönmem” dediği Hasdal’ı şu sözlerle anlattı:

“İlk tutuklandığımda Hasdal’da 12 saat kaldım. TSK böyle emperyalist bir kumpas beklemediği için cezaevinin şartları çok kötüydü. Tek tip elbise giydiriliyordu. Bu şekilde eşim ve kızımla görüşmem hayatımın en karanlık anıdır. Ali Tatar’ın isyanından sonra Hasdal’ın şartları düzeltildi. Bundan sonra kısa film yarışması düzenlensin ve Hasdal’ın şartları ile o karanlık sayfalar aktarılsın.”

Yarışmasının birincisi olan Öğretmen Alper Kapan’a ödülünü vermek üzere Ahmet Tatar’ın, “Veryansın ederek, dimdik durarak bize haykırmayı öğreten, umudumuzu tazeleyen, bu karanlık dönemin parlayan yıldızı” sözleriyle sahneye davet ettiği Nihat Genç de edebiyatın mücadeledeki yerini özetledi. Bu öykülerle, onurlu bir Türk askeri olan Ali Tatar’ın hikâyesinin, “bizi yenemediler” çığlığının gelecek asırlara gönderildiğini vurgulayan Genç, özetle şunları söyledi:

“Gidebileceğim her yere kelimelerle gittim. Yüz sarayın olsa da, ‘Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan’ sözüne fiyat biçilebilir mi? Japonlara her şeyi, en gelişmiş teknolojik şeyleri yaptırabilirsiniz, ama böyle sözleri söyletebilir misiniz? Bu ülke için kim kan, can veriyorsa onların hikayeleri yazılacak. Bu topraklarla kimse dalga geçmesin. Biz ölüyorsak, öyküsünü de şiirini de biz yazacağız, başkaları değil.”

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized