İktidara yakın Türkiye Gazetesi’nin Yazarı Nuri Elibol bugün önemli bir iddiayı gündeme getirdi. Elibol’un “sağlam bilgiler” diyerek paylaştığı iddiaya göre, TSK’da 15 Temmuz darbe girişiminden sonra terfi eden 3 general ve amiralin, ayrıca yine halen görevde olan 2 bin 500 subay ve astsubay ile subay ve astsubaylardan 3 bin 600’ünün birinci derecede yakınlarının “ByLock” kullanıcısı olduğu ortaya çıkmış.
Elibol, “ByLock kullanıcılarının FETÖ’cü olma ihtimalinin en az yüzde 90” olduğunu da vurguluyor. Aktardığı rakamlar ve bu tespitin anlamı şudur; Öyleyse “TSK’da FETÖ’yle mücadele hikâyeymiş” ve dahi “Ölmüşüz de haberimiz yokmuş”.
Bu vahim iddiayla TSK’da yeni “reform operasyonlarının” altyapısı mı hazırlanıyor bilinmez, ama haftalardır sadece TSK değil, MİT ve Cumhurbaşkanlığı kulislerini de karıştıran “ByLock”çu olduğu öne sürülen bir Paşa’nın hikâyesini aktaralım.
Sözkonusu Paşa’nın hikâyesi aslında darbe girişiminden hemen sonra başladı. Genelkurmay tarafından vekaleten kritik bir yerde görevlendirilmesi planlandı. İktidarın müdahalesi ile bu görevlendirme gerçekleşemese de sonrasında yine etkili ve yetkili bir konuma geldi.
Yaklaşık 1 ay önceydi; Önce bu Paşa’nın bir yakınının ByLock kullandığının MİT tarafından tespit edildiği konuşulmaya başlandı. Ardından bizzat Paşa’nın kendisinin ByLock kullanıcısı olduğu iddiası ortaya atıldı.
Bunun üzerine Paşa’yı tanıdığını belirten bazı çevreler, onun isminin MİT’in listesine kasıtlı konulduğunu, bunun FETÖ soruşturmalarının en önemli delili olan ByLock’u etkisizleştirmek ve listelerde kuşku yaratmak için yapıldığını bildirdi.
Ayrıca Paşa’nın telefonunda ByLock bulunmadığı, MİT’ten buna dair yazı alındığı da belirtildi.
Paşa’nın ByLock kullandığına kesin gözüyle bakan ve ondan rahatsız olanlar ise sözkonusu yazının isimsiz, imzasız bir yazı olduğunu, tüm ByLock şüphelilerine uygulanan “jail break” denilen sistem kırma şeklinde inceleme değil, yüzeysel bir inceleme yapıldığını savundu.
-Erdoğan Bu Olayı mı İma Etti?-
Neticede, Paşa “aklandı” ve görevine devam etti. Bunun perde arkasına ilişkin diğer detayları aktarmadan önce bir ara verip, Erdoğan’ın önceki gün Pakistan ve Özbekistan ziyaretlerinden dönerken yaptığı şu açıklamayı hatırlatalım:
“Mağduriyet iddiasıyla, bazıları özellikle MİT’i yıpratmanın gayreti içerisindeler. ByLock meselesinin aslında hikâye olduğunu ileri sürenleri kast ediyorum. ByLock hikâye değil, bal gibi de var… MİT bunu ortaya çıkarınca, hepsi iyot gibi ortaya çıktı. Deşifre oldular. Kim kimdir öğrenildi. Yüzde 10’luk bir hata payı bile olsa, yapılan iş neticesinde çok ciddi kişiler yakayı ele verdi. Bu onları ciddi manada rahatsız etti.”
Erdoğan’ın “MİT’i yıpratma gayretlerinden” söz etmesi, “Yüzde 10’luk hata payı bile olsa” demesi, bu olayla ilgili miydi ve bu Paşa’nın bir “hata” kurbanı olduğunu mu kast ediyordu bilinmez, ama Paşa’nın hikayesinin devamına geçelim.
İddia o ki, Paşa’nın “aklanması” için adeta seferberlik başlatılıp, Saray’a ulaşılmaya çalışılır. Önce darbenin ardından bizzat Erdoğan tarafından önemli bir göreve atandığı söylenen bir komutan bu Paşa’ya “kefil” olmak için devreye girer, ancak Erdoğan’a ulaşamaz. Ardından yine kamuoyunun yakından tanıdığı, Erdoğan’ın “FETÖ operasyonları ve güvenlik politikalarında” etkili olduğu konuşulan bir isim Saray’la görüşüp, sorunu halleder.
Sözkonusu Paşa’nın, telefonunda ByLock olmadığına dair isimsiz, imzasız bir yazı aldığını belirtmiştik ya, işte o yazının Saray’la bu temaslardan önce mi, sonra mı olduğu bilinmiyor, lâkin TSK kulislerinde konuşulan bu iddialar doğruysa görünen o ki; Galiba Saray’a ulaşabilen adını ne koyarsanız koyun -Sulandırma girişimleri, iftira veya hatadan- kurtuluyor!..
İyi de bu “yol”, TSK’daki vahim ByLock iddiasını gündeme getiren Nuri Elibol’un, “İlgili-yetkili-sorumlu ve etkili herkes hiçbir duygusallığa kapılmadan, hukuk içinde kalarak hiç kimseye acımadan bu mücadeleyi sürdürmelidir. ‘Ben onu 20 yıldır tanıyorum, kefilim, o öyle olamaz’ denilen bir sürü adam dibinizde suçüstü yakalandı. Vazgeçin bu kadar saftirik olmaktan. Gereksiz yere acırsanız bir gün acınacak duruma gelirsiniz” şeklindeki uyarıları
Veya
Bizzat Erdoğan’ın Muhtarlar toplantısındaki, “Kimse gelip de bu konuda bize akıl vermesin, o aklı kendilerine saklasınlar. Karısına, kocasına, evladına, bilmem nesine sahip olma, ha ondan sonra içeri girince, ‘benim evladım mağdur, benim kızım mağdur…’ Himmet toplantılarında bunca paraları toplayacaksın, ondan sonra bunları bir yerlere boca edeceksin; mağdur. Ne mağduru?” sözleriyle çelişmiyor mu?
Müyesser YILDIZ
21 Kasım 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/iste-o-bylockcu-pasanin-hikayesi-2111161200.html